Yasemin Salih

Sörfün kitabı Samandağ’da yazılıyor

7 Kasım 2025

Her hayat bir hikâye, bir roman ya da film tadında ama bazılarında başka bir büyü var. Dokunanın hayatını değiştirecek kadar güçlü bir büyü. Hatay Sörf Merkezi’ni kuran Deniz Toprak’ı uzun zamandır takip ediyordum. Samandağ’ın dalgalarıyla birlikte şekil verdiği gençlerle yan yana gördüğümde ise onun da bu büyülü hikâyelerden birinin kahramanı olduğunu düşündüm. Onu bu yolculukta ilk andan itibaren destekleyen ve ana sponsor olan LC Waikiki ile birlikte, 6 Şubat depremleri sonrası sörf merkezinin kuruluş öyküsünü anlatan belgeseli izlemek üzere Hatay’daydık. Adını “Hayatın Çizgisi” koymuşlar. Film bittiğinde alkışlayacak dermanımız kalmamıştı. Yönetmenin Deniz Toprak olduğunu görmek ise elbette hiçbirimizi şaşırtmadı.

‘OYSA CEO OLACAKTI’

Deniz’i Samandağ’da sörf merkezi kurmaya getiren hikâyeyi anlatayım önce sizlere...

Ailesinin tek çocuğu. Boğaziçi Üniversitesi Kimya Mühendisliği’ni bitiriyor ve hemen fark ediliyor. Unilever gibi global devler havada kapıyor. Birçok ülkede ona görevler veriyorlar. Annesi ‘benim oğlum CEO olacak’ diye düşünürken Deniz’den ters köşe bir karar geliyor. Hem de ta Sri Lanka’dan. “Sri Lanka’da o müthiş plajları, dalgaları ve sörf yapan insanları görünce hayatımın geri kalanında bunu yapmak istediğime karar verdim. Burada da sörf ile bir turizm gelir modeli oluşturulabileceğini düşündüm. Ve orada bir otel işletmeye başladım” diye anlatıyor bu süreci.



Yazının Devamını Oku

Türkiye Varlık Fonu Genel Müdürü Ermut ilk kez açıkladı: 13 milyar dolarlık yatırım yaptık

23 Ekim 2025

TÜRKİYE Varlık Fonu (TVF), 34 şirket ve iki lisansı olan dev bir yapı. 2016’da kurulan fonun beş yılı aşkın süredir Genel Müdürü olan Arda Ermut, önceki gün İstanbul Ortaköy’deki TVF yerleşkesinde ekonomi gazetecileriyle ilk kez bir araya geldi. “Yatırım Ofisi’ndeyken böyle bir kurumun eksikliğini hissederdik, şimdi bizzat içindeyim” diyerek sözlerine başlayan Ermut, “Beş yıl önce atandım. Geldik tespitler yaptık. İhtiyaçların kısa listesini hazırladık. Acil olanları tamamlayıp sizlerin karşısına öyle çıkalım dedik. 360 milyar dolarlık aktif büyüklüğü ile TVF, dünyadaki varlık fonları arasında ilk 10’a girmiş bulunmaktadır. 34 şirket, iki lisans ve 46 taşınmaz ile Türkiye’nin en büyük holdingiyiz” ifadelerini kullandı.

Arda Ermut, toplantıda hem TVF’nin 10 yılını değerlendirdi hem de planlarını anlattı...

İMTİYAZIN UZATILMASI ÖNEMLİYDİ

Ermut fonun teknoloji alanındaki yatırımlarına konuşmasında geniş yer ayırdı. Türk Telekom’da yüzde 61.7 oranında hisseye sahip olduklarını beliren Ermut, “Halka açıklık oranı yüzde 13. Bu oran artırılabilir. Burada imtiyazın uzatılmasını sektörde belirsizliğin ortadan kalkması açısından önemli buluyoruz. Piyasada eleştiriler olmuştu. Muradımız anlaşılmamıştı. Şirketin bugün mobil tarafı güçlü, marka değeri var. 1.6 milyar dolara almıştık, şu anda 3 milyar doların üzerine çıktı. Geleceğinden ümitliyiz. Altın hisse oranı ise Hazine’de” dedi.

Fonun yüzde 26.2 hissesine sahip olduğu Turkcell’de de öncelikle yönetişim sorununu çözdüklerini vurgulayan Ermut, “Burada altın orana sahibiz. Başarılı şekilde yönetiliyor. Gerek Türk Telekom gerekse Turkcell’de önümüz açık. Bu iki şirkette gelecek fırsatlar değerlendirilecektir” diye konuştu.

Ermut’un, 5G ihalesiyle ilgili yorumu ise şöyle oldu: “Sektörün rekabetçiliğini korumamız lazım. İki şirketimiz başarılı bir süreç geçirdi. Üçüncü operatör de Türkiye’nin en büyük doğrudan yatırımını yapanlardan Vodafone. Bizim için değerli. Biz burada mümkün olduğu kadar müdahil olmayan, geri planda, destekleyici durumdayız.”

FONLARIN FONU HAZIRLIĞI

İleride doğrudan yatırım yapacak bir fon kurmak istediklerini vurgulayan Ermut, bunun ilk adımını Türkiye Teknoloji Fonu ile attıklarını anlattı. Ermut, “TTF, doğrudan girişimlere yatırım yapmaktan çok, girişim sermayesi ve özel sermaye fonlarına yatırım yaparak fonların fonu şeklinde işliyor, katalizör rol üstleniyor. TTF, iki yılda 10’dan fazla fona 100 milyon doları aşan yatırım taahhüdü verdik. Yalnızca Türkiye merkezli değil; uluslararası alanda tanınan, köklü fonlar da bu kapsamda yer aldı” dedi.

Yazının Devamını Oku

Juventus’un siber kaleleri Türklere emanet

11 Ekim 2025

 

AVRUPA’da 2025’e siber saldırılar damga vurdu. Elektrikler kesildi, havalimanlarında işler durdu. Milyon Euro’larla ifade edilen maliyetler oluştu. Bakıldığında 2024 boyunca dünya genelinde her gün 600 milyon siber saldırı gerçekleştiği rapor edildi. Bu saldırıların faturası ne kadar dersiniz? Tam 10 trilyon dolar. Felaketin boyutlarını şu söz çok iyi anlatıyor: “Siber suç bir ülke olsaydı, dünyanın en büyük üçüncü ekonomisi olurdu.”

Faturanın keskinliği, özel ya da kamu bütün kuruluşlarda siber savunma bütçelerini artırmış durumda. Bu da bu alanda faaliyet gösteren yeni start-up’ların artmasına neden oluyor. İşte onlardan biri ODTÜ Teknokent’te kurulan Picus Security, geçtiğimi günlerde attığı imzalara bir yenisini ekledi.

İtalyanların ünlü futbol kulübü Juventus, yeşil sahalarda kalesini Michelle Di Gregorio ve Mattia Perin’e emanet ederken siber kalelerini de bizim ODTÜ’lü Picus’a teslim etti. 

KİM BU ‘AĞAÇKAKAN’LAR

Haberi duyunca, Picus Security’yi merak ettim. Kuruculardan Dr. Süleyman Özarslan, merakımı giderdi. Öncelikle neden Picus? “Picus, Latince’de ‘ağaçkakan’ anlamına geliyor. Biz siber güvenlik duvarlarını tıpkı ağaçkakan gibi didikliyor, açıkları ortaya çıkarıyoruz” yanıtını verdi Özarslan.

Mesele korumak değil mi, neden didikliyorlar siber güvenlik duvarlarını? İşte yanıtı:

Yazının Devamını Oku

Ağrı’ya gastronomi üssü kurdular

30 Eylül 2025

AĞRI, bin 630 metre rakımda 500 bin nüfuslu doğasıyla etkileyici bir il. Kilometrekareye 47 kişi düşüyor ve nüfusunun yüzde 51’ini gençler oluşturuyor. Birçok Anadolu şehrinde olduğu gibi ‘Ne yapacak bu gençler’ sorusu hep gündemde. İbrahim Çeçen Vakfı’nın katkılarıyla  2007’de kurulan Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi, bölge gençlerinin tercihlerinde son zamanlarda tırmanışa geçmiş gibi görünüyor. Bunda öğrenciler için atılan adımların rolü büyük. Mesele gençlere hayal kurdurmak. O hayal, yine vakfın katkılarıyla son yıllarda mutfakta şekillenmiş durumda.

Üniversitenin Gastronomi Bölümü öğrencilerine dünya vatandaşı olma hayali kurduran Zirvenin Şefleri projesinden bahsediyorum. Ağrı Dağı nasıl Türkiye’nin zirvesiyse o zirvenin gençleri de bu proje çevresinde bir mutfak sıcaklığında bir araya gelmiş durumdalar.

Geçtiğimiz günlerde İbrahim Çeçen Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Günseli Çeçen, Antalya’da bu gençlerle bir grup gazeteciyi bir araya getirdi, projenin detaylarını da bu vasıtayla anlattı.

Çeçen, ‘Zirvenin Şefleri’ projesinin nasıl ortaya çıktığını şöyle özetledi:

“Projenin üçüncü yılındayız. Otellerimiz var; 30 yılı aşkın süredir aile olarak bu sektörün içindeyiz. Sadece otel değil; havalimanı işletmesi, havalimanındaki yeme-içme sektörü, aynı zamanda İstanbul’daki restoranlar derken turizm anlamında ciddi bir know-how’ımız oluştu. İçeride çok kıymetli çalışma arkadaşlarımız var. Bu fikirden yola çıkarak, üç yıl önce ‘Biz burada ne yapabiliriz’ dedik. Ağrı bizim ana çalışma yerimiz. Ağrı kalkınmada öncelikli illerin en başında geliyor Ağrı. Ayrıca kurucumuz İbrahim Çeçen’in memleketi. Burada bir kimlik ayrıcalığı yapılıyor olabilir ama bu çok normal ve çok kıymetli. Biz de bir proje yapalım dedik. Önce donanımlı bir mutfak yapalım diye yola çıktık. 500 kişilik bir endüstriyel mutfak kurduk. Turizm grubundaki liderlerimiz bize bu konuda çok destek oldular, yönlendirdiler. Proje adını Ağrı’nın zirvesinden aldı.”

350 ÖĞRENCİ MEZUN OLDU

Çeçen’in verdiği bilgilere göre Zirvenin Şefleri kapsamında gastronomiden mezun olan öğrenciler için gruba bağlı tesislerde görev alan İstanbul ve Antalya’daki şefler üniversitedeki akademisyenlerle ortaklaşa bir program hazırladı. Amaç öğrencileri profesyonel hayatta güçlendirecek eğitim vermek. İki yılda 350 öğrencinin bu programdan faydalandığını belirten Günseli Çeçen, gastronominin son dönemdeki yükselişine dikkat çekerek, “Evet, büyükşehirlerde ve globalde mutfak sanatları çok itibarlı bir meslek ama Ağrı gibi mutfağın sahibinin kadın olduğu yerlerde erkek gastronomi öğrencileri de kendilerine alan yarattı böylelikle. Bugün mutfakta yer alan öğrencilerin yüzde 60’ı kadın. Bu yıl projenin üçüncü yılı. Kendimizi geliştirmek ve güncellemek adına projeyi biraz daha kapsamlı hâle getirmek istedik. Bu sene Türkiye’den ve globalden şeflerin de dâhil olduğu mutfak eğitimleri ve atölyeler olacak. Ayrıca farklı programlar da dâhil ediyoruz: Sadece mutfak değil; yemek fotoğrafçılığı, ürün kullanımı, sosyal medyada markalaşma gibi alanlarda da eğitimler sunacağız” dedi.

Yazının Devamını Oku

9 milyar dolarlık ekosistem... Savaş gemisinde hedef büyük

21 Eylül 2025

TÜRKİYE’nin en yüksek yerlilik oranına sahip fırkateyni TCG İSTANBUL (F-515), Türk Deniz Kuvvetleri’ne yaklaşık iki yıl önce teslim edildiğinde herkes STM’nin başarısını konuştu. Çünkü projenin arkasında STM’nin mühendislik desteği yatıyordu. Milli Gemi-MİLGEM İ Sınıfı Fırkateyn Projesi’nin ilk ürünü olan TCG Istanbul, Savunma Sanayii Başkanlığı ile STM arasında 12 Nisan 2019’da imzalanan sözleşme kapsamında inşa edilmişti. Türk mühendisleri tarafından dizayn edilen ilk Türk fırkateyni olma özelliğine sahip TCG İSTANBUL, yüzde 80 yerlilik oranı ile Türkiye’nin en yüksek yerlilik oranına sahip savaş gemisi konumunda. STM, ihracat başarılarıyla sadece savunma değil ekonomi gündeminin de dikkatini çekiyor. Özellikle 2024 sonunda Macellan’ın torunları olarak nitelendirilen Portekiz ile imza atılması şirketi daha da öne çıkardı. ‘Denizde İkmal ve Lojistik Destek Gemisi’ için Aralık 2024’te Lizbon’da imzalar atıldığında Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) ve NATO üyesi bir ülkeye gerçekleştirdiği ilk askeri gemi ihracat projesinin de startı verildi.

‘DONANMADA ÖNE ÇIKAN ŞİRKET OLDUK’

Bugün sona eren TEKNOFEST İstanbul alanındaki STM standında Genel Müdür Özgür Güleryüz ile şirketin bütün bu yolculuğunu ve gelecek planlarını konuştuk. İşin ekonomisine de girdik.

Bilkent Üniversitesi’nde elektronik  mühendisliği eğitim alan Güleryüz, Nokia’nın Finlandiya’daki Ar-Ge merkezinde çalışırken Türkiye’ye dönerek kendini Aselsan ekibinde buluyor. Ardından STM’ye geçiyor. Bu süreci konuştuğumuz Güleryüz, STM’nin hikâyesini, “Sistem mühendisliği konusunda savunma sanayiine destek vermek için kurulan bir şirket. 2000’lerin başında MİLGEM projesi başlayınca ‘STM Deniz Kuvvetleri’ne bu alanda destek versin’ talebi geldi. Böylece STM, MİLGEM’e katılmış oldu. Gemi yapımı ilerledikçe STM’nin de sorumluluğu arttı ve biz donanmada öne çıkan bir şirket olduk” diye özetledi.

2024 yılı cirosu... 550 milyon dolar 

Bir savaş gemisinin ortalama değeri... 300 milyon dolar

Cirodaki ihracat payı... Cirodaki ihracat payı 

Yazının Devamını Oku

Bosna’da yeni ‘Güneş’ler arıyor

16 Eylül 2025

Genç kızların çığlıklarına bakıp salona bir film yıldızının girdiğini düşünebilirsiniz. Oysa 1.98 cm’lik boyuyla kızları selamlayan kişi, milli voleybolcu Zehra Güneş’ten başkası değil. Burası Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna’ya yaklaşık 100 km uzaklıktaki Novi Travnik kasabası. Yaşları sekiz ila 14 arasında 500 kız çocuğu, sarı formalarıyla kocaman bir spor salonuna doluştu. Hepsinin hayali voleybolcu olmak. Pek çok ortak noktaları var. Öncelikle hepsi uzun boylu. İkincisi; hepsinin rol modeli Türkiye’yi dünya ikincisi yapan A Milli Kadın Voleybol Takımı’nın yıldız oyuncularından Zehra Güneş. Bu yüzden onu görünce salonu çığlıklarıyla doldurdular. Bir başka ortak noktaları ise az sonra yapılacak Vakıfbank Spor Kulübü’nün seçmelerinde öne çıkma azmi.

VakıfBank’ın davetlisi olarak gittiğimiz Bosna Hersek’te bankanın ve VakıfBank Spor Kulübü’nün üst düzey yöneticileriyle bir aradayız. 2018’de Bosna Hersek’te bir kız voleybol okulu açan kulüp bu kez, ülkenin geneline yayılan stratejik bir işbirliğine imza atıyor. Dünya ikincisi olan A Voleybol Milli Takımı’nın başarısı ve VakıfBank Bayan Voleybol takımından oyuncuların da bu ekipte bolca yer alması kulübe ilgiyi bütün ülkelerde artırmış durumda. Kulübün oyuncusu Zehra Güneş, ata topraklarında olmasının da verdiği etkiyle duygulu. Yanında ise Bosna’da keşfedilmiş, Türkiye’de eğitim alan ve milli takıma giren diğer oyuncu arkadaşları var. VakıfBank Genel Müdürü ve VakıfBank Spor Kulübü Başkanı Abdi Serdar Üstünsalih, salonu dolduran genç voleybolcu kızlara bakarak, “Gelincik tarası gibisiniz” dedi ve ekledi, “Yeteneği ve azmiyle öne çıkan gençleri, ailelerinin de onayıyla İstanbul’a davet edecek ve yeterli görmemiz halinde VakıfBank forması giydireceğiz. Bu sayede her iki ülkenin voleyboldaki gelişimlerine katkı sunmaya devam edeceğiz.”

‘40 YILDIR ARALIKSIZ DESTEKLİYORUZ’

Üstünsalih, proje kapsamında sorularımızı yanıtladı Saraybosna’da. VakıfBank Türkiye’nin ikinci büyük bankası. Aktif büyüklüğü 4.5 trilyon TL. Üstünsalih, 40 yıl önce bir sosyal sorumluluk projesiyle kadın voleyboluna destek vermeye başladıklarını söyledi ve ekledi: “Kadın voleyboluna el bebek gülbebek bakıyoruz. 40 yıldır aralıksız spora hizmet ediyoruz. Bunu kızlarımızın hayallerine ortak ve Türkiye’de kadın voleybolunu dünyaya duyurmak için de yapıyoruz. Açtığımız okullarla önemli katkılar sağladık. Türkiye’de mevcut voleybolcuların yüzde 30’unun VakıfBank tedrisatından geçtiğini söyleyebilirim.”

Türkiye’de 10 voleybol okulu olan VakıfBank Spor Kulübü, yedi yıl önce Bosna Herkes’te açtığı okuldan önemli oyuncular kazanmış. Bu yüzden buradaki çerçevesini genişletme kararı almış. Ülkede 29 şehirde bulunan 38 spor okuluyla stratejik işbirliğine gittiklerini söyleyen Abdi Serdar Üstünsalih’in verdiği bilgilere göre Bosna Hersek’teki okuldan bugüne kadar 10 yetenekli genç kız Türkiye’ye alındı. Üstünsalih, “Bu topraklarla gönül bağımız var. Önümüzdeki sezon beş kızımız, alt yaş takımlarımızda forma giymeye devam edecek. Türkiye’nin en iyi okullarından birinde eğitim almalarını ve VakıfBank Spor Sarayı’nda bulunan lojmanlarımızda konaklamalarını sağlıyoruz. Sağlık ve yaşam giderlerini karşılıyoruz. Kısacası Kayseri’den, Mersin’den, Samsun’dan gelen kızlarımıza baktığımız gibi Bosna Hersek’ten gelen kızlarımıza da gözümüz gibi bakıyoruz. Evlatlarını bize emanet eden ailelerinin de gönüllerini ferah tutuyoruz” dedi.

‘BİR-İKİ ZEHRA ÇIKARSA BU BİZE YETER’

Kulüp Genel Menajeri Banu Can Schürmann ve Kulüp Altyapı Menajeri Melis Gürkaynak başta olmak üzere antrenörlerden oluşan geniş bir grup Novi Travnik’e gelen 500 genç voleybolcu kızı yakından izledi. 80 voleybol antrenörü de salondaydı. Banu Can Schürmann, niyetlerini “Burada yüzlerce bosnalı çocuğu izleyeceğiz. İçlerinden bir-iki Zehra, Sıla, Ayça, Deniz, Aylin, Nehir çıksa bu bize yeter” sözleriyle özetledi.

‘AZERBAYCAN’DAN DAVET ALDIK’

Yazının Devamını Oku

Eşitlik sanatta da hayal olmasın

13 Eylül 2025

 NATIONAL Museum of Women in the Arts (NMWA) Direktörü Susan Fisher Sterling, Amerika’daki feminist sanat hareketinin en ateşli aktivistlerinden biri olarak nam saldı. “Sanatta da cinsiyet ayrımcılığı mı var” diyerek mücadelesine burun kıvıranlara yanıtı net: “Sanat dünyasındaki insanlar, eşitliğe olduğumuzdan daha hızlı ulaştığımızı düşünmek istiyor.”

Son 15 yılda bir ekonomi başlığı olarak giderek yükselen sanat piyasasının verileri de ünlü küratörü doğrular nitelikte. Avrupa ve Kuzey Amerika’daki galeriler tarafından temsil edilen yaşayan sanatçıların yalnızca yüzde 13.7’sini kadınlar oluşturuyor. Araştırmalara göre kadınların sanatı, 2022’deki toplam müzayede satışlarının yalnızca yüzde 9.3’ünü oluşturdu. Genel olarak, müzayedede satılan sanat eserlerinin yüzde 96’sı erkek sanatçılara ait. Kısacası sanatın hiç de eşitlikçi bir ortam sunmadığını gösteren istatistikleri çoğaltmak mümkün.

EZBER BOZANLAR

Susan Fisher Sterling gibi ülkesinde sanatta eşitlik hayalinin peşinden koşan sivil toplum kuruluşu, şirket, işinsanı, sanatçı var. 2016’da Kadın Sanatçılar Fonu’nu kuran İstanbul Modern, bunlardan biri. Fon’un amacı, Türkiye’de kadın sanatçıların üretimlerine destek olmak, çalışmalarının bilinirliğini artırmak, İstanbul Modern koleksiyonuna yeni yapıtlar kazandırarak kadın sanatçıların temsilini güçlendirmek olarak özetleniyor. İş dünyasının önde gelen kadın temsilcileri de fonu destekleyenler arasında. Onlarca kadın sanatçının yaratıcı üretimi bu sayede artıyor ve görünür oluyor.

‘BİR HAYALİN İZİNDE’

İstanbul Modern’in bu ezber bozan girişimi birçok şirketin sanatta eşitlik projelerine de ilham veriyor, işbirliği fırsatları yaratıyor. Geçtiğimiz günlerde bunlardan birinin hikâyesini dinledim. “Bir Hayalin İzinde” demişler programın adına. İstanbul Modern ve Bosch Ev Aletleri bir araya gelmiş. “Hadi sanat eğitiminde toplumsal cinsiyet eşitliğini destekleyelim” demişler. Aslında programın ikinci yılı. Yani etkisinin netleştiği dönem. Ne yapıyorlar? Devlet liselerinde sanata ilgi duyan kız öğrencilere ilham verecek bir eğitim sunuyorlar. Bu yıl İstanbul’un farklı ilçelerindeki devlet okullarından seçilen 50 lise öğrencisiyle program sürdürülüyor. İçerik İstanbul Modern Koleksiyonu’nda yer alan kadın sanatçılardan esinlenerek hazırlanmış. Seminer, atölye, branş dersleri ve çağdaş sanat tarihi eğitimlerinden oluşan bir program. Akademisyenler, sanatçılar, küratörler ve müze uzmanlarıyla birlikte yürütülüyor. Lise öğrencileri resimden heykele, müzikten video sanatına kadar beş branşta eğitim alıyorlar. Eğitimci kadrosunda kimler yok ki; Doç. Dr. Seda Yavuz, Burcu Perçin, Sibel Horada, Prof. Dr. Tuğçe Tuna, Asena Akan, Gül Ilgaz ve projenin aynı zamanda danışmanlığını yürüten Doç. Dr. Ebru Nalan Sülün.

Sülün ve programın diğer ortaklarıyla geçtiğimiz günlerde sohbet etme fırsatı buldum. İki yılda 90 kız öğrenci sanat tarihi, beden farkındalığı, müzik, heykel, resim, video ve sanat belgeselciliği gibi alanlarda uzmanlarla birebir çalışma imkânı bulmuş. Projenin halen İstanbul’daki liselerden öğrenci kabul ettiğini belirten Doç Dr. Ebru Nalan Sülün, sanatta eşitlik için kadın koleksiyonerlerin de artması gerektiği görüşünde. Sülün, “Kadın koleksiyonerlerin varlığının artması; her daim kadın sanatçıların alanının genişlemesine, sanat üretimlerinin desteklenme gücünün artmasına neden olmuştur. Bu nedenle; hem bilinçli koleksiyonerliğin gelişimi, hem de daha fazla kadın sanatçının koleksiyonlara dahil edilmesi sanat üretiminin ve sanat ortamının gelişiminin demokratikleşmesi adına da önemli” diyor. 

Yazının Devamını Oku

‘Beyaz eşyada iç pazar toparlanıyor’

12 Eylül 2025

Genç nesil görüntüyü değiştirse de mahallenin esnafı olan bayiler halen tüketime yön veren kesim için ana kanal olarak güçlü konumda. Pazarın yüzde 70’ini geleneksel satış kanalları oluşturuyor. Berlin’de düzenlenen tüketici elektroniği fuarı IFA 2025’te bir araya geldiğimiz Vestel Pazarlama Genel Müdürü Duygu Badem Uylukçuoğlu, bu durumun Türkiye pazarında global markalar için ciddi bir ‘bariyer’ oluşturduğu görüşünde.

Pazardaki daralmayı sorduğumuz Uyrukçuoğlu, iç satışlarda önemli güçlü toparlanma emareleri görüldüğünü söyledi. “Enflasyonist dönem etkisindeki şirketlerin operasyon kârlılıklarının yüzde 96.6’sı finansal borçlara gidiyor” diyen Uyrukçuoğlu, mevcut resmi şöyle özetledi:

ASIL NEDEN DIŞ REKABET

“Yüksek faiz, enflasyon ortamı ve kurun sabit kalması, şirketlerin finansmana erişimini zorlaştırırken finansman yükünün artmasına sebep oldu. Şirketlerde verimlilik olmazsa kâr düşüşü geliyor. Biz de bu kâr düşüşünü gördük. Fakat şu anda ciddi bir toparlanma var. Enflasyon muhasebesinden arındırılmış datalara bakarsak, hem EBITDA hem de diğer net kâr rakamlarında yukarı doğru bir çıkış eğilimi görüyoruz, pozitife geçme söz konusu. Dolayısıyla bu bir maraton. İniş çıkışlar mutlaka olur ama iniş eğilimini yukarı doğru kırmış durumdayız. Bu olumlu bir şey. Vestel, iç piyasada her zaman kârlı pozisyonunu korudu.” 

Dünyada beyaz eşyada adetsel bazda yüzde 7, tüketici elektroniğinde yüzde 2.5 büyüme olduğunu anlatan Duygu Badem Uylukçuoğlu, “Türkiye’de ihracat ve üretim datasında bir küçülme var. Bunun kaynağı aslında daha fazla dış rekabet ama tüketim verisinde bir küçülme yok. Pazarda çok radikal düşüşler görmedik. Yani düşüşler yüzde 2-3 bandında kaldı, daha yumuşak geçti” dedi.

‘ORTA KESİM DARALDI’

Uylukçuoğlu’nun verdiği pazar bilgileri de ilginç trendleri ortaya koydu. Evlerin küçüldüğünü 10 evden birinde tek ebeveyn yaşadığını söyleyen Uylukçuoğlu, bunun tercihleri değiştirdiğini anlattı. Uylukçuoğlu, şöyle devam etti:

“Mesela biz 720 litre, 640 litre gibi en büyük buzdolaplarını satıyoruz. Öte yandan retro ürünlerimizdeki gibi 350 litre yani daha az haneye hitap eden, daha küçük ihtiyaçları karşılayacak ürünler de alınıyor. Çamaşır makineleri 14 kiloya kadar gidiyor ama dönüyoruz bakıyoruz hâlâ 7-8 kiloda da ciddi bir talep var. Yani uçlarda tercihler. Ortası kalmamış gibi görünüyor. Tüketici ihtiyacı varsa büyük alıyor, ‘Buna ihtiyacım yok’ dediği anda daha küçük segmente yöneliyor. O yüzden arada bir boşluk oluşmaya başladı. Bir diğer eksende de çok daha baz ihtiyacı olan haneler de var. Orada da daha low brand-düşük marka eğilimi var ki bu; Avrupa’da da böyle. Pazarda A markalar, B markalar bir de daha düşük markalar dediğimiz segment vardı. Buna baktığımızda yukarıdaki A markalar da aşağıdaki o düşük markalar da genişliyor. Televizyonda ise evler küçülüyor ama ekranları büyüyor.”

Yazının Devamını Oku