Yasemin Salih

‘Dev şirketler domatese bibere yatırım yapmalı’

18 Mayıs 2025

Alarko Holding’in kurucusu İshak Alaton’ın hayatını anlatan ‘Lüzumlu Adam’ kitabında, bir ‘topal karınca’ öyküsü var. Merhum iş insanının ağzından anlatılan hikâyede, topal karıncanın Mekke yoluna çıktığını görünce kendisine ‘imkânsız, yapamazsın’ diyenlere verdiği yanıt çok kez alıntılandı: “Evet topalım, belki Mekke’ye gidemem ama mesele onun yolunda olmak, yola çıkmak.” İnşaat, taahhüt, sanayi, enerji gibi sektörlerde büyüyen Alarko Holding’in ikinci kuşak patronu Leyla Alaton da iki yıl önce başladığı tarım yatırımlarını anlatırken babası İshak Alaton’un bu hikâyesini kılavuz aldıklarını söyledi.

Alarko’nun yeni şirketi Alsera, tamamen modern seracılık alanına odaklanmış durumda. Jeotermal seracılık faaliyeti yürütüyorlar. Jeotermal zenginliği nedeniyle Afyonkarahisar, Denizli ve Eskişehir yatırım alanı olarak seçildi. Topraksız tarım yapılan seralar için teknolojinin Hollanda’dan alındığını söyleyen Leyla Alaton, 2023’ten bu yana 300 milyon dolarlık yatırım yaptıklarını belirtti.

‘ENERJİ SEKTÖRÜ İLE EŞİTLENSİN’

Alaton, Alarko Holding’in enerji sektöründeki yatırımlarına dikkat çekerek, “Enerjideki hacmi yakalayan bir tarımsal büyüme hedefliyoruz. Sadece enerji topal olur, tarımı yanına koyuyoruz” dedi. Alaton’un hedefi tamamen pestisit kalıntısız sebzeler yetiştirmek. Avrupa Birliği akrediteli bağımsız laboratuvarlar tarafından ‘sıfır kalıntı’ ile sertifikalandırıldıklarını belirten Alaton, şu anda bin 200 dönümlük alanda üretilen ürünlerin yüzde 70’ini Sera Verde markasıyla 20 ülkeye ihraç ettiklerini söyledi.

‘AVRUPA’NIN EN BÜYÜĞÜ OLACAK’

“Ölçek yakalamak çok önemli. Biz tam kapasiteye ulaşsak bile Türkiye’nin üretiminin yüzde 1’ine dahi yaklaşmıyoruz. Dolayısıyla büyük şirketlerin bu alana yatırım yapması ve Türkiye’nin tarımda dünyanın sayılı ülkeleri arasına girmesini hedefliyoruz” diyen Alaton, gelecek planlarını ise şöyle anlattı:

“Şu anda Eskişehir’de büyük bir sera yapılıyor. Tamamlandığında Avrupa’nın en büyük serası olacak. 800 dönümlük alanda kalıntısız, teknolojik, topraksız tarım yapılacak. Verim neredeyse üç kat fazla. Çalışanların yüzde 75’i kadın ve dönemsel değil, bordrolu elemanlarımız. Yani tarıma yeni bir boyut katıyoruz. Bunun arkasından Kazakistan ile anlaştık. Müthiş teşvikler verdiler. Orada 400 dönümlük bir sera kuruyoruz. Orası jeotermal değil doğalgazdan enerjisini alacak. Hedefimiz 2028 sonunda toplam 10 bin dönüme ulaşarak bu alanda dünyada ilk üç şirket arasına girmek. Bunun için de 600 milyon dolarlık daha yatırım yapılacak. Toplamda 10 bin kadın çalışan hedefliyoruz.”

Yazının Devamını Oku

‘Balık tutmayı değil doğru avlanmayı öğret’

3 Mayıs 2025

Konfüçyüs gelmiş geçmiş en meşhur öğretmen. Çok önemli bir sözü var; “Bir insana iyilik yapmak istiyorsan ona balık verme, balık tutmayı öğret” diyor. Bunu söylediğinde takvimler tahminlere göre MÖ 470’leri gösteriyor. Yani bu cümle yaklaşık 2 bin 500 yıldır sosyal felsefeye yön veriyor diyebiliriz. Ama artık dünya bambaşka bir yere gidiyor. Artık işi alışılagelmiş yöntemlerle öğretmek sürdürülebilir dünyaya hizmet etmiyor ne yazık ki... Balıkçılık da bunlardan biri. Geleneksel ticari balıkçılık birçok uzmana göre ‘vahşi balıkçılık’ olarak adlandırılabilir. Denizleri geri döndürülemez biçimde yok eden bir ticaret bu. Dönüşmesi gerek. Dönüşümün anahtarı ise davranış değişikliği.

 

KOLAY DEĞİL

Dünyada yaklaşık 60 milyon insanın geçim ve birincil protein kaynağı olan ticari balıkçılık alanında davranış değişikliği yaratmak hiç de kolay değil. Sarsıcı girişimler gerek. Geçtiğimiz günlerde CarrefourSA’nın ‘Hayalet Ağlar’ projesini gördüğümde aklımdan bu geçti. Gerçekten göreni düşündüren, rahatsız eden, çok etkileyici bir iş çıkmış ortaya.

‘HEDEF DOĞRU BALIKÇILIK’

‘Hayalet Ağ’ tabiri tahmin edileceği üzere balıkçılık sırasında atılan ağların bir şekilde denizde kalması ve ‘avlanma’ya devam etmesi durumunda kullanılıyor. Bu su altı ekosistemine oldukça zarar veren bir durum. Denizde unutulan, yırtılan, takılan ağlar masum değil.

CarrefourSA ise, marketlerinde sağlıklı balıkla müşterilerini buluşturma iddiası olan bir perakende şirketi. Sağlıklı balık, sağlıklı deniz ekosisteminde olur diyerek çok doğru bir noktadan ‘Hayalet Ağlar’ projesini ortaya çıkarmışlar. Adresleri ise cennet gibi bir balıkçı köyü. Balıkesir’in Erdek ilçesine bağlı Ocaklar köyünde çarpıcı bir farkındalık projesi hayata geçirmişler gerçekten. Çünkü bu hayalet ağlar uzmanlara göre Ocaklar gibi balıkçı köylerini ileride ‘hayalet köy’lere dönüştürme riski taşıyor.

Yazının Devamını Oku

Hataylı çocuklara sinema ile terapi

26 Nisan 2025

Serin bir İstanbul sabahından çıktık, 30 dereceye yaklaşan bir Hatay kuşluğunda uçaktan indik. Parlayan güneş kadar bizi bekleyen minik yüzlerin sevinci de ısıttı içimizi. 6 Şubat depremlerinin ardından Hatay’a birçok meslektaşım gibi ben de birkaç kez gittim. Bir başka Hatay yaşanıyor, ancak bunu kabul ettiğinizde gördüğünüz manzaraya dayanabiliyorsunuz. Ya Hataylılar? Onlar da hayata daha sıkı tutunmak için devasa bir şantiye görünümünde, toz içindeki bu şehirde sadece ellerindekilere odaklanmış durumdalar. Ellerini güçlendirmek, ülkemizin bu güzel insanlarını hayata daha da sıkı bağlamak lazım.

Sorduk, birçoklarına kalıcı konutlar çıkmaya başlamış. Ama birçokları için konteynerkentlerdeki hayat biraz daha uzayacakmış gibi görünüyor. Birçok sivil toplum kuruluşu bölgede projeler üretmeye devam ediyor. Her gidişimizde bunu görmek ‘neyse ki’ dedirtiyor gerçekten.

Bildiğimiz bir kent hayatından elbette çok uzakta Hatay. Hatay esnafı yeni kurulan çarşılarda hayatını sürdürüyor. Eski halini bildiğimiz için derin bir ‘ah’ çekiyor, herkes gibi güzel şeylere odaklanıyoruz. Neyse ki çocuklar var. Ve biz de onlar için gittik.

EN GÜZEL GİYSİLER GİYİLMİŞ

Defne’deki konteynerkente vardığımızda müthiş bir şenlik bekliyordu bizi. The Walt Disney Company (TWDC) Türkiye, müthiş bir festival alanı kurmuş. Aynı çatı altındaki National Geographic, “Gerçek Bir Böceğin Yaşamı” belgeselinden ilham alarak bir böcek atölyesi kurmuş örneğin. Dans gösterileri, şarkılar, yüz boyamalar şenlik alanı müthiş. Ya o çocuklar? Her biri ayrı bir şenlik zaten. Kızlar tüllü, rengarenk elbiselerini giymiş, minik delikanlılar arasında papyon takanlar da var. Her etkinlik çadırının önünde uzun kuyruklar. Ama asıl eğlence akşama. “Akşam burada sinema var biliyor musun” diyor biri bana.

Sinema, böyle bir ortamda ihtiyaç gibi görünmeyebilir. Ama en çok orada gerek bence. 12 yılda Türkiye’nin dört bir yanından 5.5 milyon çocuğu sinemayla buluşturan Sinemasal’ın Kurucusu Enes Kaya da bu inançla deprem bölgesinde ilk günden bu yana çalışıyor.

Depremin hemen ertesi gününde gelmişler Hatay’a. Sinemar adında bir kurtarma ekipleri var. Disney ile aradan geçen 21 ayda işbirliği yaparak müthiş şeyler başarmışlar. Son olarak da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı bu güzel yüzler için unutulmaz kılmak için bu şenliği organize etmişler.

Yazının Devamını Oku

Sabancı Vakfı’nın 50’nci yılında Güler Sabancı’dan çağrı: ‘Kızlar 18 yaşına kadar okulda olmalı’

19 Nisan 2025

Sabancı Center, önceki gece duygusal paylaşımların öne çıktığı bir kutlamaya ev sahipliği yaptı. Sabancı Vakfı’nın 50’nci yıl resepsiyonu oldukça kalabalıktı. Anlatılanlar katılımcıları Kayseri’nin küçük bir köyünden aldı yarının eşitlik projeleri için yapılan planlara kadar götürdü.

Elbette vakfın adını aldığı Sabancı ailesinin hikâyesi olmadan bu 50 yıl anlatılamazdı. Öyle de oldu. Tanıtım videosunda Sabancı Vakfı’nın mütevelli heyetinde görev alan Suzan Sabancı, Dilek Sabancı, Serra Sabancı’nın anlatımlarıyla hem kuruluş hem de bugüne imza atan ana felsefe aktarıldı dinleyenlere. Üçüncü neslin temsilcileri olan bu kadınlar, dede ve babaannelerinin, ardından da babalarının sosyal mirasını anlattılar.

Güler Sabancı

Sabancı Topluluğu’nun temellerini atan merhum Hacı Ömer Sabancı’nın yaşam felsefesi olarak kabul ettiği “Bu topraklardan kazandıklarımızı bu toprakların insanlarıyla paylaşmak...” ilkesinin 50 yıl boyunca kendileriyle yaşadığını, sonraki Sabancı nesillerinde de yaşayacağını altını çizerek söylediler. Merhum iş insanı Sakıp Sabancı ekrana geldiğinde ise salonda bir ‘ah’ yükseldi, onun kendine has tarzıyla vakfı nasıl kurduklarını anlattığı anlarda yüzler güldü: “Anneme gittim. Hayırsever bir iş yapacağımızı ama bunu bugünün dünyasına uygun bir şekilde yapacağımızı söyledim. Bir vakıf olacak dedim. Hayır işi varsa ben de varım dedi. Bütün mal varlığını vakfa bağışladı.”

SONRAKİ 50 YILDA NE YAPACAĞIZ

Ve nihayetinde Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini geçtiğimiz günlerde Hayri Çulhacı’ya devreden Güler Sabancı çıktı sahneye. Güler Sabancı enerjisini Sabancı Vakfı Mütevelli Heyet Başkanı olarak vakfa yoğunlaştıracak. Konuşmasında, “Babaannem Sadıka Sabancı’nın bağışı ve Sabancı kardeşlerle başlayan Sabancı Vakfı’nın yolculuğu, ailemizin üçüncü ve dördüncü neslinin katkılarıyla devam ediyor” dedi.

Asıl altını çizdiği ise Sabancı Vakfı’nın bundan sonraki 50 yılına dair planlar oldu. Sabancı, “50 yılın sonunda büyük ve güçlü bir aileye dönüştük. Yeni bir döneme başlarken hem ülkemizden hem de yurtdışından alanında uzman kişilerle bir arama konferansı yaptık. Yeni stratejimizde, köklerimizden miras kalan kurucu felsefemize bağlı kalarak; etkimizi daha da derinleştirmeyi amaçladık. Hayırseverlik yaklaşımımızı yeni dünyaya uygun şekilde güncelledik. ‘Daha eşit ve sürdürülebilir bir gelecek için toplumsal gelişimi destekliyoruz’ dedik. Bu söylem, önümüzdeki dönemde pusulamız olacak” sözleriyle özetledi yeni yaklaşımlarını.

KIZ ÇOCUKLARINA DİKKAT EDELİM

Yazının Devamını Oku

250 bin satıcının tamamı ihracat yapacak­: E-ihracatta 8 milyar dolarlık hedef

9 Nisan 2025

İhracat artık 1990’lardaki gibi sadece büyük sanayicilerin harcı değil. İnternet birçok alanda olduğu gibi ihracatta da taşları yerinden oynattı. Nihai alıcıya erişimde tüm üreticilere eşitliği getirdi. Bunda büyük online alışveriş şirketlerinin yaptıkları yatırımların da etkisi büyük oldu. Bu yatırımlar hem yapan şirketleri büyüttü hem de küçük esnafa ihracatı öğretti. Son bir yılda e-ihracata 1 milyar doların üzerinde yatırım yapan Trendyol’un 250 binden fazla satıcısı için de aynı sürecin yaşandığını söylemek yanlış olmaz. Yurtdışı satın almaları ve yatırımlarıyla dikkat çeken şirketin özellikle Türkiye’nin yakın coğrafyasına odaklı ihracatta büyüme planı var.

HEDEF 55 MİLYON KULLANICI

Hem bu planları hem de gelecek hedeflerini konuşmak üzere Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de bir araya geldiğimiz Trendyol Grubu Başkanı Çağlayan Çetin, iddialı bir yol haritası serdi önümüze.

Trendyol’un Doğu Avrupa operasyonlarının birinci yılını doldurduğuna dikkat çeken Çetin, Türkiye’deki üreticileri, esnafı, KOBİ’leri ‘Made in Türkiye’ etiketli ürünlerle ihracatçı yapmak üzere sürekli yeni müşterilere erişim sağladıklarını belirtti. Çetin, “Türk ürünlerinin dünyayla buluşması için köprü olmaya devam ediyoruz. 2030 yılına kadar ihracat hacmimizi 8 milyar doların üzerine çıkarmayı ve yurtdışı kullanıcılar da dahil olmak üzere 55 milyon aktif kullanıcıya ulaşmayı hedefliyoruz” dedi. Trendyol’un 2025 yılı Doğu Avrupa bölgesi hedefinin ise aktif kullanıcı sayısında 4 milyon, sipariş sayısında da 12 milyona ulaşmak olduğunu belirtti.

‘TÜM SATICILARI İHRACATÇI YAPACAĞIZ’

Şirketin e-ihracattaki bu büyüme stratejisi teknoloji, lojistik ve pazarlama alanlarında ciddi anlamda yatırım gerektiriyor. Çetin’in verdiği bilgilere göre bu rakam bir yılda 1 milyar doları geçmiş durumda. Ancak bununla yetinmek gibi bir niyetleri yok. “Ticaret Bakanlığımız 2030’a kadar ülkemizin ihracatının yüzde 10’unu e-ihracat aracılığıyla yapma hedefini belirledi. Biz de bu hedefe büyük katkı yapacağımıza inanıyoruz.” diyen Trendyol Grubu Başkanı, önümüzdeki dönemde de yatırımların odağında e-ihracatın yer alacağını vurguladı.

Çetin, “Ülkemizin üretim gücünü ve potansiyelini dünyayla buluşturmak en önemli hedefimiz. Bugüne kadar dijitalleşmesine katkıda bulunduğumuz ve mikro ihracat çözümlerimizle ihracatçı hale getirdiğimiz 120 binden fazla iş ortağımız varr. Ayrıca iş ortaklarımız son bir yılda 1.5 milyar dolardan fazla yurtdışı satış hacmi yarattı. Önümüzdeki dönemde 250 binden fazla satıcımızın tamamını e-ihracatçı yapmak için çalışıyoruz” diye konuştu.

Yazının Devamını Oku

Kadın girişimcilere ses olan yarışma

21 Mart 2025

Garanti BBVA, Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması’nı bu yıl 18’inci kez gerçekleştirdi. Ekonomist dergisi ve Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) işbirliğiyle düzenlenen yarışmanın ödül töreninde beş kategoride birinci seçilen kadınlar sahneye çıktı. Yarışma, kadın girişimciliği ekosisteminde sürdürülebilir destek projelerine gösterilebilecek en iyi örneklerden biri. Uzun soluklu olmanın arkasındaki başarı ve motivasyonu merak ettik, sorularımızı Garanti BBVA Genel Müdür Yardımcısı Sibel Kaya’ya yönelttik.

‘CESARET VERMEK İÇİN BAŞLADIK’

Kaya, projenin nasıl başladığını şöyle anlattı: “2007 yılında kadın girişimcileri cesaretlendirmek, iş dünyasında daha fazla yer almalarını sağlamak ve Türkiye’deki kadın girişimci sayısını artırmak amacıyla Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışmasını hayata geçirdik. Kadınların başarılarını görünür kılmak, yeni nesillere ilham verecek rol modeller yaratmak ve kadın girişimciliğini destekleyen bir ekosistem oluşturmak en büyük önceliklerimizden biri oldu. KAGİDER ve Ekonomist Dergisi işbirliğiyle düzenlediğimiz bu yarışma, yıllar içinde büyük bir gelişim göstererek kadın girişimciler için önemli bir platform haline geldi.”

Projenin çıktıları da önemli. İlk olarak hedef kitlede bulduğu karşılığa bakmak lazım. Kaya, “Başlangıçta sadece 103 başvuruyla yola çıkan yarışmamıza, zamanla ilgi büyüyerek bugüne kadar 48 bin başvuruya ulaşıldı. Yarışma, yalnızca kazananları ödüllendiren bir organizasyon olmanın ötesine geçerek, girişimcilerin büyümelerine destek olan ve seslerini duyurmalarına yardımcı olan bir yapı sundu” sözleriyle merakımı gidermiş oldu.

Bir banka için kadın girişimciliğini büyütmenin önemi ne peki? Aslında yarışma finans dünyasının dönüşen bakış açısını da iyi anlatıyor. Kaya bankanın felsefesini şu sözlerle özetledi: “Kadın girişimciliği, sadece bireysel başarıdan ibaret değil; ekonomik büyüme, istihdam yaratma ve toplumsal kalkınmaya doğrudan katkı sağlayan kritik bir faktör. Yarışmamız sayesinde desteklenen girişimciler, sadece kendi işletmelerini büyütmekle kalmıyor, aynı zamanda çevrelerindeki kadınları da yüreklendiriyor, istihdam yaratıyor ve sürdürülebilir iş modelleriyle topluma katma değer sağlıyorlar. Bugüne kadar kazanan girişimciler arasında yer alan birçok isim, işlerini ulusal ve uluslararası ölçekte büyüterek sektörlerinde öncü haline geldi.”

ZAMANI YAKALAYAN KATEGORİLER

Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması’na kimler başvurabiliyor? Kaya’nın verdiği bilgilere göre; resmi anlamda KOBİ tanımına giren, hakim ortağı veya sahibi kadın olan ve Türkiye’de faaliyet gösteren tüm işletme sahibi kadın girişimciler başvurabiliyorlar. Ayrıca, önceki yıllarda yarışmaya katılmış girişimcilerin de tekrar başvurması mümkün. Genel olarak, risk alma ve cesaret, müşteri ilişkileri yönetimi, pazarlama faaliyetlerindeki farklılaşma, finansal sürdürülebilirlik, yerel ekonomiye katkı, çevreye duyarlılık ve sosyal sorunlara yenilikçi, sürdürülebilir çözümler geliştirme gibi ölçütler dikkate alınarak değerlendirme yapılıyor. Finale kalan girişimciler Garanti BBVA’nın öncülüğünde KAGİDER Başkanı, Ekonomist Dergisi Yayın Yönetmeni, bir önceki yılın kazananı, girişimcilik ekosisteminden uzmanlar ve akademisyenlerden oluşan bir jüri tarafından titizlikle değerlendiriliyor. Sürecin sonunda her yıl farklı kategorilerdeki en başarılı kadın girişimciler belirleniyor.

Yazının Devamını Oku

Eşit mutfakların kahramanları

15 Mart 2025

Pazılı lebeniye çorbası, soğan dolması, içli köfte, tirit, zirva, irmik helvası... Metro Türkiye’nin farklı restoranlarda görev yapan 35 yaşın altındaki altı genç yetenekli kadın şef ile hazırladığı iftar menüsünde yer alan yemeklerden bazıları... Anadolu’yu odağına alan, tıpkı Anadolu gibi ‘yeteri kadar’ gösterişli bir menü. Bu yaklaşım, yıllar önce son dönemin öne çıkan kadın şeflerinden Sinem Özler’in Mahmutbey’deki restoranı Seraf’a gittiğimde de dikkatimi çekmişti. Şimdi Sinem Şef’in Vadi İstanbul’daki Seraf’ında sizi yakalayan şey de yine ‘dengeyi yaşama’nın lüksü bence. Metro Türkiye’nin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla düzenlediği bu yemekte bahsettiğim altı genç şefe liderlik etmesi için Sinem Özler’i seçmesinin de amacı denge. Bunu kısaca ‘Mutfağımızda Eşitlik Var’ diye özetliyorlar.

PORTEKİZLİ CEO İÇLİ KÖFTEYE BAYILDI

İftar sofrasındaki tek erkek Metro Türkiye’nin 10 ay önce göreve gelen CEO’su David Antunes’ti. Meğer iki kızı olan Altunes, evinde de alışkınmış bu duruma. Hatta, “Buraya gelmeden önce Metro Türkiye’nin kadın liderleriyle bir at çiftliğinde gelişim programındaydık, yine tek erkek bendim” diyerek şirkette de benzer deneyimleri yaşadığını anlattı. Türkiye’deki görevi yeni. Ama o gastronomi kültürüne hakim. ‘Ara sıcak’ olarak gelen içli köfteyi öve öve btiremedi. “Metro’da gastronomi kültürüne çok önem verilir ve desteklenir. Türkiye bu yüzden önemli. Buna çeşitlilik yaklaşımımızı da dahil ediyoruz. Tüm dünyada kadın şef oranı az. Michelin yıldızlı kadınlar benim ülkem Portekiz’de de çok az, daha geçen hafta iki kadın şef bu yıldızı aldığı için olay oldu” diyen Antunes, Michelin Rehberi’ne giren Sinem Şef ile yapılan bu projeyi değerli bulduğunu anlattı. “Amacımız Michelin yıldızlı kadın şeflerin Türkiye’de artması” dedi. Tam da bu amaçla ‘Mutfağımızda Eşitlik Var’ diyerek kadın şefleri, kadın kooperatiflerini, tedarik zincirinde kadın girişimcileri destekleyen bir çalışma yürüttüklerinin de altını çizdi.

‘İKİ KADINDIK 40 OLDUK’

Seraf’ın mutfağına giren bu altı genç kadının, Antunes’in bahsettiği geleceğin Michelin Yıldızlı şef adayı olması muhtemel? Kimler Sinem Şef ile menüye imza attı derseniz; Apartıman Yeniköy’den Aslı Yüksel, Muutto’dan Bahar Karadaş, Neolokal’den Elçin Erik, Nicole’den Hale Berna Tüysüz, Seraf’ın kendi mutfağından Gökçe Gündemir ve 35 Yaş Altı Üç Şef Yarışması Jüri Özel Ödülü sahibi Buse Uca Aydın. Her biri pırıl pırıl, hepsi yemeğini de kendini de iyi ifade eden birer yıldız. Geleneksel Anadolu yemeklerini Sinem Şef ile hazırlamanın kendilerine çok şey öğreten, ilham veren bir kapı açtığını söylediler.

Sinem Özler ise mutfaktaki eşitsizliğe dikkat çekti. “Seraf’ı Mahmutbey’de açtığımızda iki kadındık. Şimdi 40 kadınla çalışıyoruz. Hedef 60’lara ulaşmak. Anadolu mutfağında kadın hep öndedir ama nedense kurumsal alanı erkekler domine etmiş. Biraz güç gerektirdiğinden biraz başka nedenlerle. Biz bunu yıkmaya çalışıyoruz. Bu nedenle bu projede altı müthiş yetenekli genç kadın şefle birlikte çalışmak bana büyük umut ve mutluluk verdi. Onlar benden ben onlardan çok şey öğrendim” dedi.

Yazının Devamını Oku

Nevruz köyünün Kale gibi kadınları

1 Mart 2025

Denge, sürdürülebilirliğin anahtar kelimelerinden. Terazi tek tarafa eğildiğinde faturanın kabardığı deneyimle sabit. Sadece erkekler çalışsın, en büyük kalkınma kentlerde olsun, herkes parasını makinelere yatırsın... Modern insanın 100 yılı aşkın süredir etrafında döndüğü bu ‘zamane doğruları’nın yarattığı tahribatı, milyonlarca dolarlık yatırımlarla Birleşmiş Milletler dahil yüzlerce kuruluş bir araya gelip düzeltemiyor. Umut ise küçük ama ilham veren hikâyelerde...

O hikâyelerden biri Nevruz Köyü Kadınları. Altı yıldır güzel işlere imza atan bir kooperatif. Hikâyenin temelini atan ise Kale Seramik Vakfı. Geçtiğimiz günlerde Kale Grubu Başkanı ve CEO’su Zeynep Bodur Okyay ile farklı disiplinlerden kadınların bulunduğu bir masanın etrafında 8 Mart Dünya Kadınlar Günü bahanesiyle toplandık. Kadınların güçlenmesi için küçük bir kıvılcım çakmanın yeterli olduğundan bahsederken, “Mesela Nevruz Köyü Kadınları projesinde bunu gördük. Onların içinde zaten bir üretim ateşi vardı, bize sadece kıvılcımı yakmak düştü” dedi.

Kooperatifin ünü köyü aştı. Baktım, sosyal medyada yaklaşık 30 bin takipçileri var. Kadın kooperatiflerinin tarhana, salça klişesinin de dışına çıkmışlar. Ciddi anlamda hazır giyim ürünleri yapıyorlar. Atıkları bile satılabilir ürünlere dönüştürüyorlar. Bu manzara akıllara tek bir açıklama getiriyor; bu kooperatif güçlü bir danışmanlık alıyor. İşte Zeynep Bodur Okyay’ın bahsettiği kıvılcım bu.

‘HER ŞEY BU KÖYDE BAŞLADI’

Nevruz, Çanakkale’nin Yenice ilçesinde bulunan bir köy. Kale Grubu’nun kurucusu İbrahim Bodur’un doğduğu köy. 30 yıl önce kurulan Kale Seramik Vakfı, köyde fark yaratan bir dokunuşla Nevruz Köyü Kadınları Kooperatifi’nin kurulmasına öncülük etmiş. Zeynep Bodur Okyay, “Rahmetli babamın dünyaya geldiği Çanakkale’nin Nevruz köyünün özverili ve çok da becerikli kadınları var. Altı yıl önce bizim de cesaretlendirmemizle kendi kooperatiflerini kurdular. Onların gelişmesi ve farkındalıklarını artırmak için bir yandan kişisel gelişimlerine yatırım yaptık, mentor-menti programı tasarımı çerçevesinde danışacakları bir ekosistemi oluşturduk. Diğer yandan da yaptıkları işi daha profesyonel boyuta taşımalarını sağladık” diye özetledi gelinen noktayı.

Nevruz Köyü Kadınları Kooperatifi, 10 kadınla yola çıktı. Altı yıl önce dokuma sanatçısı Fırat Neziroğlu’nun yön göstermesiyle köyün iklim ve yapısına uygun kumaş ürettiler. Adını da Nevruz Bezi koydular. Köye kurulan dört tezgâhta üretim yapıyorlar. Giysiler üretilen atölyelerde neredeyse sıfır atıkla çalışılıyor. Kadınlar üretimden artan parçaları tekrar kullanarak, kolye, anahtarlık, toka gibi çeşitli aksesuarlar tasarlıyorlar. Kooperatif ihracat bile yapar hale geldi.

Yazının Devamını Oku