Times gazetesinin haberine göre Türkiye’nin AB üyeliği askıya alınabilir.
Böyle bir kararın alınma olasılığını tam da Türkiye’de demokratik bir seçim ortamının öncesinde düşük görüyoruz. İyi niyetli her kurum gibi AB de Türkiye de seçimi etkileyebilecek böyle bir kararı almadan önce bir kez daha düşünecektir.
Peki ama sonuç değişecek mi ya da bu olasılık gerçekleşebilir mi?
Türkiye’de yerel seçim sonrası senaryoları her durumda belirsizliğin yerel seçimlerin ardından da süreceğini işaret ediyor. Cumhurbaşkanlığı seçim süreci tamamlamadan da belirsizliğin azalmayacağı açık. Dolayısıyla Türkiye dış politikasında son dönemde her ne kadar batılı dostlarına tekrar yanaşmaya çalışssa da kurumsallaşmış yapıları ve o yapıların yerleşik kural ve kriterleri ile politika üreten bu ülkeler ile uzlaşmaya varmak kolay gözükmüyor.
AB süreci Türkiye’yi batılı değerler ile bütünleştirmekte çok önemli bir çıpa. Ayrıca AB son ilerleme raporunda eski AB Bakanı Bağış’ın beklentilerinin aksine Türkiye ile müzakereleri sürdürmek konusunda olumlu mesajlar vermişti. Dolayısıyla AB ile alay eden değil, AB değerleri ile bütünleşmeyi hedefleyen politikalar desteklenmeli çünkü bu birlikteliğin hem siyasi hem ekonomik olarak Türkiye’nin yararına olacağı çok açık.
DÜNYA BORSALARINDAKİ SON DURUM İÇİN TIKLAYIN...
Gelelim Çin ekonomisine...
Çin de beklendiği gibi ekonomide frene bastı. Beklenen kadar sert olmasa da FED’in de parasal genişlemede frene bastığı bir dönemde bu karar Türkiye için ekonomik durgunluk anlamına geliyor.
Zaten G-20 toplantısı öncesi yayınlanan OECD raporu küresel durgunluk konusunda önemli kaygılara dikkat çekiyor. Bir yanda Çin bir yanda FED ve öte yanda dış politikasında önemli belirsizlikler taşıyan Türkiye. Bu durumda AB ve ABD’nin yanınızda mı yoksa karşınızda mı olmasını seçersiniz?
Hikaye elbette burada sonuçlanmıyor. G-20 toplantısında konuşan isimlerden biri de eski IMF Başekonomisti şimdiki Hindistan Merkez Bankası Başkanı Raguram Rajan toplantıdan aldığı mesajı gelişen piyasaların tek başlarına olduğu yönünde iletiyor. Cari açığınız büyükse kimse kurtarmaya gelmeyecek. Buna karşılık rezervlerinizi arttırmanız, cari açığı azaltmanız ve çok rekabetçi bir para birimine sahip olmanız gerek. Bu mesaj gerçekten iletilirse sonraki krizin temelleri atılmış olur.
Sonuç olarak; mart ile birlikte TL’nin tekrar değer kaybettiği, faizin yüksek kaldığı, BIST’in düşüşünü sürdürdüğü eylüle kadar sürecek oldukça dalgalı bir döneme girebiliriz. Nedeni ABD ve Çin ile yükselen küresel belirsizlikler. Bu sırada AB ekonomisinde gördüğümüz toparlanma moral verecek. Eğer Türkiye doğru büyüme modelini ortaya koyacak bir fırsat yakalamak istiyorsa önce AB’nin batılı değerlerine sımsıkı sarılmalı...