IMF’den gelecek kredilerin serbest bırakılmasında özelleştirme hedefinin tutturulması büyük önem taşıyor. Bunun farkında olan hükümet bu konudaki çalışmalarını hızlandırdı. Akademisyenler, hedefin kolaylıkla yakalanacağını düşünüyor.
2000 yılının son demlerini hayli ciddi bir ekonomik krizle uğurlayan Türkiye, bu yıl işi çok daha sıkı tutmak zorunda. Aksi taktirde IMF’nin verdiği ek rezerv kolaylığının ileriki aylarda ödenecek dilimlerinin tehlikeye girmesi içten değil. Zaten bunun farkında olan hükümet de 2001’in ilk çeyreğinde önceliği bankacılık, özelleştirme ve toplu sözleşmeler başta olmak üzere ek niyet mektubuyla IMF’ye verdiği sözlere vererek kararlı bir tutum sergiliyor. Zira, 2000 yılı özelleştirme gelirlerinin hedeflenenin altında kalmasının, krizi davet eden önemli etkenlerden biri olduğunun onlar da farkında. Oysa özelleştirme gelirleri, izlenecek istikrar programında, anahtar rolü oynayacak bir değişken olarak kabul edilmiş, hatta ayrı bir performans kriteri olarak belirlenmişti. Ama olmadı...
2000 yılı özelleştirme gelirleri GSM 1800 lisans devirlerinden 1, enerji dağıtım ve üretim birimlerinin işletme hakkı devrinden 1,1, ÖİB’nin portföyünden 3,1 ve Türk Telekom hisselerinin yüzde 20 oranındaki satışından 2,4 milyar
dolar olmak üzere toplam 7,6 milyar dolar olarak hedeflenmişse de sadece bir GSM 1800 lisans devrinden 2,525 milyar dolar ve bunun nakit tahsilatı olarak 500 milyon dolar, enerji alanındaki işletme hakkı devirlerinden 300 milyon dolar ve ÖİB portföyünden 2,6 milyar dolar ile 3,4 milyar dolarlık bölümüne ulaşılabildi. Bu başarısızlığın kuşkusuz çeşitli sebepleri var.Fakat en önemli nedeni tahmin edebileceğiniz gibi siyasetçi ve bürokratların yetki konusunda bir türlü uzlaşamamasıydı. Bir başka ifadeyle hiçbir siyasetçi ve bürokrat, kendisine bağlı kuruluşların yetki alanından çıkmasına tahammül edemiyor. Çünkü 4046 sayılı Özelleştirme Kanunu’na göre bir kuruluş hakkında özelleştirme kararı verildiğinde, o kuruluş Özelleştirme İdaresi’ne devrediliyor. Siyasilerkendilerine bağlı kuruluşların özelleştirilmesinde sorun çıkaran taraf olarak görülüyor.
Özelleştirme kanunu, devletin özelleştirmek istediği birimlerin tümü için gerekli hukuki altyapıyı yeterince sağlıyor. “Dolayısıyla her özelleştirmenin ilgili bakanlık tarafından yapılmasına gerek yok. Özelleştirme İdaresi bu konuda yeterince yetkin” diyen Yaşar, “Hem özelleştirmenin uzmanlık gerektiren bir iş olduğu düşünülürse...” eklemesini yapmayı gerekli buluyor.
TELEKOM, THY ve ENERJİ AĞIR TOPLAR:
O halde ümit ederiz 2000 yılında geçmişe göre özelleştirme programında nispeten hızlı adımlar atan hükümet, 2001’de uygun zeminleri yaratmada çok daha atak davranır. Zira 2000 yılı sonunda IMF’ye verilen ek niyet mektubunda özelleştirme gelirleri yine kilit konumda. Çünkü iç ve dış borçlanmanın azaltılması için özelleştirme olmazsa olmaz nitelik taşıyor. Bu noktada en büyük yükün Türk Telekom, THY ve enerji üretim santral ve dağıtımşirketlerininişletme hakkı devrine düştüğünü söylemek mümkün. Zaten bu uygulamalar performans kriteri olarak ek niyet mektubundaki yerini de çoktan almış.
Buna göre, 2001 yılı özelleştirme geliri olarak belirlenen rakam 5-6 milyar dolar civarında. 1,1 milyarlık bölümünün Özelleştirme İdaresi’nin maliyetleri ve KİT’lere transferinden sonra kalanı hazineye ait. Ekonomistlere göre bu hedefe ulaşmak hiç de zor olmayacak. Özellikle GSM 1800 lisans devrinin 2 milyar dolarının yıl içinde tahsil edileceği düşünürse ve özelleştirmede sıra bekleyen Türk Telekom ve THY gibi büyük ümitler varken. O halde bu yıl özelleştirilecek KİT’lerin durumuna biraz daha yakından bakalım...
TÜRK TELEKOM:
Türk Telekom, ek niyet mektubunda özelleştirmede önceliği olan kuruluşlardan biri. THY ile birlikte ihale süreci 14 Aralık’taki duyurularla başladı. Yüzde 33.5’luk hissesinin blok satışının mayıs ayı sonuna kadar tamamlanması gerekiyor. Aksi taktirde IMF ile ilişkiler gerilebilir. Fakat diğer yandan satış koşullarında gereken değişiklikler yapılmış olmasına rağmen, Telekom’un yabancılar nezdindeki değeri hak ettiğinden uzak. Tabi bunda dünyanın bir çok ülkesinde telekomünikasyon şirketlerinin özelleştiriliyor olmasının da hatırı sayılır bir payı var.
THY:
Satışı birçok tartışmalara sahne olan bir kurum THY. Yüzde 51 hissesinin blok satışının yılın ilk yarısında gerçekleşmesi tasarlanıyor. Fakat ‘
altın hisse’ uygulaması önünü tıkıyor. Yabancıların bu sebeple pek rağbet etmedikleri kurumun, bir diğer dezavantajının da son yıllarda artan zararı ve yaşlı uçak filosu olduğu belirtiliyor.
Oysa işin akademisyen tarafında yer alan İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İzzettin Önder’e göre THY, asla özelleştirilmemesi gereken bir kurum. Hatta özelleştirme kapsamında yer alması bile hata. “THY gibi kurumlarda devletin payının yüzde 50’nin altına düşürülmesi, iş çevrelerinin el altından hükümete akıl vermesinden başka bir şey değil. Çünkü ona talip olan özel sektör yönetimde söz sahibi olmanın peşinde. Halka satıyoruz hikayesiyle bir kısmı önce halka arz edilecek, ardından yönetimi de isteyen holding, halkın elindeki hisseleri de toparlayarak tek başına yönetim haklarına kavuşacak” şeklinde öngörüsünü dile getiren Önder, THY gibi alternatifi olmayan kuruluşların özelleştirilmesi sonucunda tek gücün, ekonomi dünyasının eline geçeceğinin altını çiziyor.
Alternatifi olmayan kurumların özelleştirilmesi görüşünde Önder ile paralellik gösteren Mümtaz Soysal ise tepkisini çok kısa bir süre içinde eyleme dönüştürmeye hazırlanıyor. KİGEM Başkanı sıfatıyla Hava-İş Sendikası’yla birlikte gerçekleştirilecekleri bu tepki, THY’nin özelleştirilmesinin iptali için idari mahkemeye dava açma şeklinde kendini gösterecek. Tepkilerinin, THY’nin ulusal savunma stratejisi açısından taşıdığı önem ve risklere dikkat edilmemesinin yanı sıra, özel havayollarının bugün içinde bulundukları durumdan da kaynaklandığını belirten Soysal’ın önümüzdeki hafta dava için başvuru yapması bekleniyor. Özelleştirme karşıtı görüşleriyle tanınan Soysal’ın oluşturduğu ekip ile bu süreci gerekçelerini oluşturma çalışmasıyla değerlendireceği tahmin ediliyor.Kamu-Sen ve
Haber-Sen Genel Başkanı Resul Akay ise, Türk Telekom’un ihaleye çıkma kararıyla ilgili yürütmenin durdurulması ve iptali için Özelleştirme Yüksek Kurulu ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığı aleyhine Bölge İdare Mahkemesi’nde dava açtı.
Akay, Türk Telekom’un blok satışı sonucu yüzde 33.5’lik bölümünün yabancı konsorsiyuma verilmesine itiraz etmek amacıyla dava açtıklarını söylerken, satışın Anayasa’nın 5. maddesine, 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun 17. maddesine ve 4502 sayılı Yasa’nın 1. ve 2. maddelerine aykırı olduğunu belirterek, “Bu açıkça yabancılara verilen bir imtiyazdır. Bu bir kapitülasyondur” dedi. Akay, ayrıca verilen bu imtiyazların ülkeyi sıkıntıya düşüreceğini belirterek, 5 kişilik icra kurulunda 3 kişinin yabancı konsorsiyuma verilmesinden de endişe duyduklarını da ekledi.
ELEKTRİK:
Bu yılın önemli özelleştirme alanlarından biri de enerji sektörü. Ocak ayının sonuna kadar Elektrik Piyasası Kanunu’nun çıkarılması ve TEAŞ’ın üçe bölünmesi, 31 Mart’a kadar ise enerji üretim ve dağıtım işletmelerinin devrinin tamamlanması gerekiyor. Bir de yargı kararları, bu devirlerin önünde engel yaratmasa...
KAMU BANKALARI:
Gerçi bu yılki özelleştirme hedefi içinde rakamsal bazda bir yerleri yok ama özelleştirme kapsamında yer almaları ve ulaştıkları görev zararları sayesinde bir türlü gündemden düşmek bilmiyorlar, başta Ziraat Bankası ve Halkbank olmak üzere Emlak ve Vakıfbank. Üstelik IMF ve Dünya Bankası kaynaklı istekler nedeniyle bu özelleştirilmelerin üç yıl içinde, ek sürenin devreye girmesi ile toplam 4,5 yıllık süre zarfında tamamlanmış olması gerekiyor.
2001 yılı içinde kamu bankalarının özerkleştirilip özelleştirilmeye hazırlanması uygulamalarının süratlendirileceğini açıklayan Devlet Bakanı Recep Önal, özelleştirmenin bu yıl daha da hızlandırılacağını belirtiyor. Ancak iktisatçılar kamu bankaları konusunda Önal kadar iyimser değil. Örneğin İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden, Prof. Dr. Esfender Korkmaz’a göre Vakıfbank dışındaki üç kamu bankasının özerkleştirilerek özelleştirilmeye çalışılması, özelleştirmenin önündeki en büyük engel. “Fakat hükümetin başka yolu da yok. Çünkü 20 milyar dolarlık görev zararının kapatılmadan özelleştirilmenin gerçekleşmesi mümkün değil. Aksi taktirde alıcı bulmak imkansız. Bu nedenle bir anlamda özerkleştirmeye mecbur. Çünkü içleri boşaltılmış olan bankaların bu halleriyle özelleştirilmeleri imkan dahilinde görünmüyor” değerlendirmesini yapan Korkmaz’a göre dört bankadan özelleştirmeye en yakın olanı Vakıfbank. En zorlu olanları ise Ziraat Bankası ve Halkbank.
Tabi bir de ‘kim alıcı olur?’ sorunu var ki Korkmaz’a göre bilançosu eksi görünen bankanın, satış fiyatı da eksi olabilir. Bir başka ifadeyle, talepte bulunana üstüne para verilerek satılabilir. Aynı üniversitede görev yapan Doç. Dr. Arzu İmren de özelleştirme sırasında, değerlerin altında rakamların gündeme gelebileceğine dikkat çekiyor. Kamu bankalarıyla ilgili en son gelişme geçtiğimiz hafta yaşandı. Vakıfbank dışındaki üç bankanın, üç yıl içinde yeniden yapılandırarak özelleştirilmesinin zeminini hazırlayacak olan Yeniden Yapılandırma Kurulları belirlendi. Görev zararları, sermaye ihtiyacı, personel fazlalıkları ve yeniden yapılandırmadaki zorluklarının ele alındığı bir toplantının ardından açıklanan kurulların çalışması, Dünya Bankası’nın sağlayacağı 500 milyon dolarlık kredi ile desteklenecek. Bu arada üç kamu bankasının yeniden yapılandırılması için danışmanlık firmalarının seçiminin de krediye paralel olarak seçilmesi bekleniyor.
Her banka için ayrı ayrı oluşturulan yeniden yapılandırma kurullarında Hazine ve Özelleştirme İdaresi temsilcileri ortak. Üç kurulda Hazine Müsteşarlığı’nı, Müsteşar Yardımcısı Hakan Özyıldız temsil ederken, kurulların Özyıldız’ın koordinatörlüğünde çalışması kararlaştırıldı. Ziraat ve Halkbank’ta Hazine Müsteşarlığı dışından, hazineyi temsilen BDDK’dan bir kişi yer alırken, Emlakbank için oluşturulan kurulda BDDK’dan bir isme yer verilmeyip, ağırlık öğretim üyelerinden yana kullanılmış. Bu arada kurullarda bankaların genel müdürlerine de yer verilmesi ihmal edilmemiş.
VE DİĞERLERİ...
Özelleştirme kapsamında bulunan diğer işletmeler arasında başı Tekel ve Türkiye Şeker Fabrikaları çekiyor. Buna göre Tekel’in tütün işleme ünitelerinin ocak sonuna kadar Özelleştirme İdaresi’ne devredilmesi planlanırken, Türkiye Şeker Fabrikaları’nın da özelleştirmeye yönelik hazırlık işlemlerinin, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile T.Şeker Fabrikaları tarafından, ÖİB ile işbirliği çerçevesinde yürütülerek hazırlık işlemlerinin altı ay içinde tamamlanması öngörülüyor. Gerek tütünün, gerekse şekerin tarımsal destekleme kapsamında olması nedeniyle büyük tartışmalara sahne olması da bekleniyor.
Bir başka hazırlık Eti Holding’de. İlgili devlet bakanlığı ve Eti Holding tarafından ÖİB ile işbirliği içinde yürütülecek bu uygulamanın tamamlanması için vadedilen süre de altı ay.Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu’nun (MKEK) bağlı ortaklığı Çelik Çekme Boru Sanayi ve Ticaret (ÇELBOR) bu yıl içinde özelleştirilecekler arasında. Bu arada MKEK’nin Ortadoğu Teknopark Geliştirme Mühendislik, İnşaat, Taahhüt ve Ticaret ve Nitro-MAK, Makine Kimya-Nitro Nobel Kimya Sanayi’deki hisseleri de satış yöntemiyle bir yıl içinde özelleştirilecek.
Özelleştirme programı böylesine yoğun olunca, hazırlıkların da aynı tempoyu izlemesi kaçınılmaz. Zaten Özelleştirmeden Sorumlu Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın artık her ay özelleştirme zirvesi düzenleyecekleri yönündeki açıklaması da bunun son göstergelerinden. Üç aşamalı ve süreklilik taşıyan bu özelleştirme zirvelerinde, önce özelleştirme kapsamındaki kuruluşların genel müdürleri ile bir araya gelinmesi planlanıyor. Ardından kapsamdaki kuruluşlarla ilgili olsun ya da olmasın sendika temsilcileriyle. Son grupta ise TÜSİAD, TİSK gibi işveren kuruluşlarının başkanları ile bir araya gelinerek özelleştirmenin geleceğinin, sorunlarının ve çözüm önerilerinin masaya yatırılması planlanıyor. Madem işveren kuruluşlarıyla özelleştirmenin bugünü ve yarını ele alınacak, başkanların zirvede nelere değinmek istediklerini zirve öncesi öğrenmek istedik.
ZİRVEDE NELER SÖYLEYECEKLER?
İstanbul Ticaret Odası Başkanı (İTO) Mehmet Yıldırım, yıllardır dile getirdikleri çalışmaların artık yapılmaya başlamasından bir hayli memnun. Özelleştirme sayesinde devletin keyfi karar ve icraat ile serbest piyasayı bozması, haksız rekabet yaratması, ücret, faiz,
döviz kuru gibi tüm fiyatları saptırmasının önüne geçileceğini kaydeden Yıldırım, “Böylece devlet, kendi asli görevi olan vatandaşına eğitim, sağlık, güvenlik, adalet sağlamak ve piyasadaki riski kendine ait olarak çalışacak müteşebbislere yönelik olarak fiziksel, kurumsal ve yasal altyapıyı hazırlayıp güncel tutmak, eşgüdüm sağlamak ve denetlemek görevine geri dönmüş olacak” değerlendirmesini yapıyor.
Tabi bu demek değil ki herkes görevini yapıyor, sorun yok. Özelleştirme yapılırken devlet tekeli ya da hakimiyetinin yerini özel tekellerin almaması gerektiğini de vurgulayan Yıldırım, “Çünkü son bir yıl içinde bu yönde gelişmelere şahit olduk” diyor. “Oysa özelleştirme Türkiye’de mevcut fonların, sermayenin yeniden dağılımını sağlamak değil, yurtdışından yeni sermaye girişini temin etmek için yapılmalı. Böylece Türkiye’de hem para, ekipman gibi parasal sermaye, hem de teşebbüs gücü, organizasyon, pazar bilgisi gibi entelektüel sermaye stokunda artış olacak” gerçeğini dile getiriyor. Yıldırım’a göre özelleştirmede önemli bir diğer konu da başarı için tek felsefe, görüş, hedef ve vizyonun benimsenmesi. “Çünkü şu andakimanzara bu durumun tam tersini işaret ediyor. Her bakanlığın, hatta her bakanın, her kuruluşun kendine göre bir düşünce ve icraatı var. Adeta her kafadan bir ses çıkıyor. İnandırıcı olmak için önce bir sorumlu yetkili kurum olmalı ve sadece orası konuşmalı”.
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Refik Baydur ise özelleştirmenin sadece kamu mallarının satışı ile kamu finansman sorununun çözülmesi, devletin etkinliğini azaltılması olarak yorumlanmasının eksik ve hatalı bir yaklaşım olacağı düşüncesinde. Serbest piyasa ekonomisi kavramının temel unsurları olan özelleştirme ve rekabet politikasının, aynı amacı paylaştığını, bunun da piyasaların ve işletmelerin etkin biçimde işlemesi ve özel sektörün uluslararası rekabet gücünün artırılması olduğunu kaydeden Baydur, piyasa ekonomisinde üretici birimlerin firmalar olduğunu belirterek “Devletin e makroekonomik istikrarı sağlamak, karmaşık bir ekonomik ve sosyal çevrede kamusal politikalar ile sistem kurallarını oluşturup uygulamak gibi önemi giderek artan bir rolü bulunmaktadır. Öte yandan devlet eğitim, savunma, sağlık, adalet gibi temel alanlardaki görevlerini yerine getirmekle yükümlüdür” şeklinde konuşuyor.
Baydur, KİT ve diğer kamu açıklarının, her zaman için ekonomik istikrarın önündeki en büyük engel olduğunu, kamu otoritesinin üretimden çekilip, sistemin çağdaş kurallarını düzenleyen fonksiyona sahip olmadıkça, yolsuzlukların önlenmesi ve Türkiye’nin temiz toplum-temiz siyaset ihtiyacının karşılanmasının da mümkün olmayacağı ve ekonomide pek çok alanda sürüp giden kamu tekellerinin, özel sektör için haksız rekabet koşulları yaratmaya devam edeceği gibi nedenlerle özelleştirmeye ihtiyaç duyulduğuna değiniyor. Baydur, “70’li yıllardan itibaren tüm dünya ülkeleri özelleştirmede çok ciddi mesafeler alırken, Türkiye’de belirgin bir dirençle karşılaşılmış ve yetersiz sonuçlara ulaşılmıştır. Çünkü ülkemizde rant dağıtma aracı olarak büyümeyi engelleyen siyasi yapı özellikleri, özelleştirme uygulamalarının başarısı yönünde daima negatif bir faktör olmuştur” tesbitini dile getiriyor. Zaten Türkiye’deki 125 milyar doları aşan kamu varlıklarının başlangıçtan günümüze 7.3 milyar dolarlık, geçen yıl ise 2.7 milyar dolarlık varlık satışı yapılmış olmasının başka nasıl bir açıklaması olabilir?
2001 ÖZELLEŞTİRME TAKVİMİ:
- Tekel’in tütün işleme üniteleri ocak ayı sonuna kadar Özelleştirme İdaresi’ne devredilecek.
- Enerjide özelleştirme ve işletme hakkı devirleri mart ayı sonuna kadar tamamlanacak.
- Türk Telekom’un yüzde 33.5 hissesinin blok satışı mayıs ayı sonuna kadar tamamlanacak.
- THY’nin yüzde 51 hissesinin blok satışı ilk yarıda gerçekleştirilecek.
- Türkiye Şeker Fabrikaları’nın özelleştirmeye yönelik hazırlık işlemleri, Sanayi ve Ticaret Bakamlığı ile T. Şeker Fabrikaları tarafından ÖİB ile işbirliği çerçevesinde yürütülecek ve hazırlık işlemleri altı ay içinde tamamlanacak.
- Eti Holding’in hazırlık işlemleri ise ilgili devlet bakanlığı ve Eti Holding tarafından ÖİB ile işbirliği içinde yürütülecek ve hazırlık işlemleri altı ay içinde tamamlanacak.
- Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu’nun (MKEK) bağlı ortaklığı Çelik Çekme Boru Sanayi ve Ticaret (ÇELBOR) bir yıl içinde özelleştirilecek.
-Ayrıca MKEK’nin Ortadoğu Teknopark Geliştirme Mühendislik, İnşaat, Taahhüt ve Ticaret ve Nitro-MAK, Makine Kimya-Nitro Nobel Kimya Sanayi’deki hisseleri satış yöntemi ile bir yıl içinde özelleştirilecek.
TEKLİFLER İÇİN SON GÜN 14 MAYIS!
Türk Telekom’un yüzde 33,5’inin blok satış yoluyla özelleştirilmesine ilişkin kritik süreç başladı. İhaleye katılmak için itimat sözleşmesini doldurup ÖİB’ye teslim eden potansiyel yatırımcılar, tanıtım dokümanı ve ihale şartnamesini almaya başladı. Yatırımcıların, 18 Aralık 2000’den itibaren 15 bin dolar karşılığında temin ettikleri itimat taahhütnamesini, ihaleye katılacak olan gerçek ve tüzel kişilerin adlarını da açıkça belirterek ÖİB’ye teslim etmeleri gerekiyor.Teklifler için son gün 14 Mayıs.
ÖZELLEŞTİRME GEREKLİ?
• Sermaye piyasasının geliştirilmesi,
• Yurtiçi tasarrufların artırılarak yatırıma dönüştürülmesi,
• İstihdam artışının hızlandırılması,
• Ekonominin rekabet gücünün artırılması,
• Dolayısıyla ekonomik özgürlük düzeyinin artırılması
için büyük önem taşıyor.
ÇÖZÜM OLABİLİR..
- Özelleştirme uygulamalarına partiler üstü bir konu olarak yaklaşılmalı ve özelleştirme bir “devlet politikası” olarak hayata geçirilmeli,
- Siyasetin kamu işletmeleri, işgücü piyasası ve ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerine son verilmesi, ancak özelleştirme yöntemi ile mümkün olabilir. KİT’lerde
‘özerkleştirme‘, ‘etkinleştirme’ gibi yöntemlerin başarı şansı ise siyaset bağlantısını koparmayı başaramayacağı için çok düşük görülüyor.
- Bu arada diğer önemli sorunlar olan yasal düzenleme eksiklikleri ve özelleştirme yöntemleri gibi teknik hususlara çözüm getirilmeli.
- Özelleştirme metodları her işletmenin kendi durumuna uyarlanabilecek şekilde esnek ve çeşitlendirilmiş olmalı. Bu anlamda özelleştirmede uygulanabilecek en iyi yöntem, blok satış ve çalışanlara/halka arz yöntemlerinin birleştirilmesi gibi görünüyor.
- KİT’lerin üretimde karşılığı olmayan, aşırı istihdam yüküyle faaliyet gösterdiği biliniyor. Özelleştirmenin kamu sektöründeki toplam istihdamı azaltması ve gizli işsizleri açığa çıkarması bu bakımdan kaçınılmaz. Ancak gizli işsizliğin verimliliği ve kaynak dağılımının etkinliğini önleyerek işsizliği de artırdığı unutulmamalı.
- Özelleştirme alanında yabancı sermaye ile ilgili sınırlamaların getirilmesi, Türkiye gibi zaten yabancı sermayeye ulaşma güçlüğü çeken ülkeler açısından ayrıca bir dezavantaj niteliği taşıyor.
- Küresel entegrasyon devrinde yabancı sermaye ile ilgili ayrıma gidilmesi, dışa açık piyasa ekonomisi kavramına ters düşüyor. Bu durum, özelleştirmenin ana hedefinin de reddi anlamına geldiğinden bazı stratejik kuruluşlar için belirli bir süre altın hisse kavramının uygulamaya konulması düşünülebilir.
- Yabancı sermayeye ilişkin düzenlemelerin süratle yapılması ve yabancıların ülkemize gelişindeki engellerin ortadan kaldırılmasını sağlayıcı düzenlemelerin bir an önce hayata geçirilmesi özelleştirmeye gereken kolaylığı ve hızı kazandıracak.