Programa revizyon yapılmalı

1dk okuma

Ercan Kumcu: Faizler fırlıyor. Borsa çöküyor. Şimdi hangi bankanın batacağı konuşulmaya başlanıyor

Ercan Kumcu: Dün, yapısal reformların savsaklanmasının ardından yapılan yönetim hataları nedeniyle kriz çıkmıştı. Bugün devletin tepesindeki tepişmeden kriz çıktı. Yarın da bölgemizdeki bir gerginlikten kriz çıkabilir.

Her krizde sinirler bozulup birkaç saat içinde 6-7 milyar dolar el değiştiriyor. Faizler fırlıyor. Borsa çöküyor. Şimdi hangi bankanın batacağı konuşulmaya başlanıyor. Bunu gören büyük ya da küçük tüm yatırımcıların sinirleri bozuluyor. Herkes ‘‘acaba devalüasyon olur mu?’’ diye sormaya başlıyor. Tüm ekonomik aktörler kendini korumaya almaya çalışıyor. Böyle bir yapı içinde bir istikrar programını uygulamak mümkün değildir. Her üç ayda bir kriz ortamına girerek ekonomik hedefleri yakalayabileceğimizi düşünmek bir hayaldir. Kriz üzerine kriz yaşayarak ekonomik istikrarı yakalayabileceğimizi sanmak ise saflıktır.

Türkiye`nin artık daha gerçekçi olması gerekmektedir. Sorunlara piyasa mekanizması içinde gerçekçi çözümler bulunması şarttır. Artık, her krizden sonra ‘‘istikrar programı rayında gitmektedir’’ gibi verilen demeçlerin geçerliliği ve ciddiliği kalmamıştır. Enflasyon hedefinin neredeyse on kat üzerine çıkan faizlerle istikrar programının uygulandığını söylemenin de bir ciddiyeti kalmamıştır. İstikrar programının ana hedeflerden taviz verilmeksizin bir revizyona ihtiyacı vardır.
Bu haliyle istikrar programına devam etmenin imkanı kalmamıştır. İlk önce bu gerçeği kabul etmemiz gerekmektedir. Bu gerçeği kabul etmediğimizde, kısa bir süre içinde bir başka ‘‘beyaz sayfa’’ daha açmak zorunda kalacağız. Beyaz sayfanın büyük bölümü çok sevimsiz gerçekleri içerecektir. O günlere gelmeden önlem alınmalıdır.

Revizyon şart:
Revizyon, Merkez Bankası`nın para ve kur politikaları kurallarında yapılmalıdır. Her krizde, istikrar programının kuralları gereği, Merkez Bankası`nın eli kolu bağlı olarak piyasada olan biteni seyretmesi tedirginlikleri daha da artırmaktadır. Eli kolu bağlanmış Merkez Bankası gelen geçenden yumruk yiyerek otomatik olarak döviz kaybına uğramaktadır. Döviz kaybı ise beklentileri daha da kötüleştirmektedir. Otomatiğe bağlanmış para politikası artık geçerliliğini yitirmiştir. Para politikasının üzerine oturtulduğu baz kaybolmuştur. Olağanüstü piyasa şartları içinde, Merkez Bankası`nın aktif olarak piyasalara müdahale edip yönlendirici bir rol üstlenmesi kaçınılmaz olmuştur. Aksi taktirde, Merkez Bankası`nın dayanabilme gücü çok kısa sürede tükenebilecektir. Son olaylarda bu olgu çok daha iyi gözlenmiştir. Birkaç saat içinde Merkez Bankası`nın 5 milyar dolar satma durumuna düşmesi hiçbir istikrar politikasıyla bağdaşamaz. Satılan dolarların TL karşılıklarının bulunabilmesi için faizlerin ulaşabileceği düzeyler ise hiçbir ekonomide kabul edilemez. Para politikasında ‘‘disiplinli bir esneklik’’ şarttır. Bir bant içinde döviz kurlarının artıp azalmasına izin verilmelidir.

Para politikasında revizyonun haziran sonunda yapılması daha uygun bir zaman olarak görünüyordu. Fakat, içinde bulunulan şartlar gerekli revizyonun çok daha erken yapılmasının yararlı olabileceğini göstermektedir. Çünkü, bu şartlarda, bir başka kriz yalnızca para politikasında bir revizyonu değil, tüm istikrar programının pencereden dışarı fırlatılmasını gerektirecektir. Giderek 1999 yılı sonunda kamuoyuna açıklanan istikrar programını ‘‘uygulanabilir’’ olmaktan uzaklaştırmaktayız. Yanlışta ısrar bizleri bir çıkmaza sürüklemektedir.

Aman gerçekçi olun, zaman kaybetmeyin:
Bütün bunlar yapılsa dahi, asıl sorun çözülmüyor. Türkiye istikrar içinde yaşamaya yanaşmıyor. Daha istikrarı yakalamadan bir bahane bulup maraza çıkarıyoruz. Yönetime olan güveni zedeliyoruz. İleriye dönük beklentileri tamir edilemez bir biçimde zedeliyoruz. Son altı aydır yaşananlar ekonomik istikrara yönelik olarak siyasi iradenin zayıfladığını ya da kaybolduğunu göstermiştir. Siyasi iradenin zayıfladığı bir noktada ekonomik istikrarın yakalanabileceğini düşünmek fazla hayalcilik oluyor. Sorunlara gerçekçi yaklaşmak zaman kaybını da asgariye indirecektir. Bu konuda siyasetçilerimize, bürokratlarımıza ve IMF yetkililerine büyük sorumluluklar düşmektedir.

Açık pozisyonlar için ‘yumuşak plan’ hazırlayın:
Konunun ikinci boyutu bankacılık sisteminin dövizdeki açık pozisyonları ile ilgilidir. Şimdiye kadar bankaların döviz açıklarına tek gözle bakıldı. Özkaynaklarının birkaç misli döviz açıkları olduğu halde, bankaların çeşitli oyunlarla açıklarını kurallara uygunmuş gibi göstermelerine göz yumuldu. Kuralsızlığa göz yumulması gerçekleri değiştirmiyor. En ufak bir belirsizlikte bankalar gerçek döviz açıklarını kapatmaya çalışmaktadırlar. Çünkü, yapılabilecek bir devalüasyon bankaların milyarlarca dolar zarar etmelerine neden olacaktır. Bu riskler nedeniyle, bankalar kendilerini korumak için dövize hücum etmektedirler. Bankaları bu açıdan eleştirmek mümkün değildir. Hastalığın kalıcı çözümü faizlerin dönemsel olarak yükseltilmesi değildir.

Yapılması gereken, acele etmeden, fakat ödün de vermeden, bankaların tek tek döviz açıklarını mevzuat sınırlarına getirecek bir programın uygulanmasıdır. Bankaların büyüklüğüne göre, döviz açıklarının boyutuna paralel bir şekilde, her banka, haftalık takip edilecek bir program içinde döviz açıklarını mevzuat sınırları içine getirmek zorunda bırakılmalıdır.

Bu aşamada bankaların döviz açıkları yabancı yatırımcıların Türkiye piyasalarından çıkmak istemelerinden daha tehlikeli bir hal almıştır. Yabancı yatırımcıların sinirleri bozulduğunda, 3-4 milyar dolarını alıp gitmektedirler. Fakat, bankalarımızın siniri bozulduğunda, talep edebilecekleri dolarların miktarı 10 milyar dolarların üzerinde olabilecektir. Durumu bankalarımıza ‘‘sinirlerinizi bozmayın’’ ya da açıklarınızı kapatmak için acele etmeyin diyerek idare edemeyiz. Bankalarımızın krizler sırasında dövize olan iştahlarını azaltacak önlemlerin alınması zorunludur.
Haberle ilgili daha fazlası: