Dünya Bankası Türkiye Direktörü Johannes Zutt, AA muhabirine yaptığı açıklamada, küresel ekonomi, Türkiye ekonomisi ve 2018 yılı beklentilerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Avrupa ve Orta Asya (ECA) bölgesinde bu yıl büyümenin yüzde 2,2 ile son 6 yılın en güçlü performansını göstermesinin beklendiğini ifade eden Zutt, bu büyümede sanayi üretimindeki ve ihracattaki artışın etkili olduğunu söyledi.
Zutt, birçok ülkede güçlü büyümeye, enflasyonun normalleşmesi, işsizliğin azalması ve ılımlı mali açıkların eşlik ettiğini vurgulayarak, Türkiye'nin de geçen yılki zorlu iç ve dış koşullardan sonra, bu yıl çok güçlü bir ekonomik toparlanma süreci yaşadığını dile getirdi.
Hükümetin önemli mali teşvikleri ve artan dış talebin bu güçlü toparlanmayı desteklediğini anlatan Zutt, bu yılın 9 ayında Türkiye ekonomisinin yüzde 7,4 büyüdüğünü hatırlattı.
2016'da başta düşük enerji fiyatları ve yatay seyreden ekonomik performans nedeniyle gayrisafi yurt içi hasılanın (GSYİH) yüzde 3,8'i olan cari açığın, bu yıl büyük ölçüde altın ithalatının ve enerji faturasının artması nedeniyle eylül itibarıyla yüzde 4,7'ye yükseldiğine dikkati çeken Zutt, hizmet dengesinin de turizm gelirlerindeki toparlanmanın yavaş ilerlemesine rağmen olumlu katkı yapmaya başladığını bildirdi.
"YÜKSEK ENFLASYON RİSK OLARAK KALMAYA DEVAM EDİYOR"
Türkiye için bu yıl en önemli zorluğun yüksek enflasyon olduğuna işaret eden Zutt, liradaki değer kaybı, yüksek küresel enerji fiyatları, yüksek gıda fiyatları ve iç talepteki hızlanmanın etkisiyle enflasyonun çift hanelere çıktığını hatırlattı.
Zutt, Avrupa ve ECA bölgesinde gelecek iki yıl düşük emtia fiyatları, finansal sektördeki zayıflıklar, istihdamın değişen yapısı gibi aşağı yönlü risklere rağmen büyümenin yüzde 1,9 olacağının tahmin edildiğini belirterek, şöyle devam etti:
"Türkiye'de dış kırılganlıklar, yurt içinde enflasyonist baskılar, mali alana ilişkin son zamanlarda görülen aşınma, ekonomiyi destekleyecek mali ve para politikaları alanının sınırlı olması göz önüne alındığında bu yıl yüksek büyümenin ardından gelecek yıl büyümenin yavaşlaması öngörülüyor. Son aylardaki yüksek manşet ve çekirdek enflasyon oranları ekonomide aşağı yönlü önemli bir risk olarak kalmaya devam ediyor. Bu anlamda Merkez Bankasının kısa vadede enflasyon hedefine ulaşamayacağını düşünüyoruz. Mali teşviklerle kredi genişlemesi ve önemli baz etkisiyle tetiklenen güçlü iç talep, üçüncü çeyrekte yüzde 11,1'lik son derece yüksek büyümeye katkıda bulundu. Özel tüketim harcamaları bu büyümeye yüzde 60'ın üzerinde, 7 puanlık katkı yaptı. AB'deki güçlü talep ve liradaki değer kaybı nedeniyle mal ve hizmetlerin ihracatı da önemli ölçüde arttı. Bununla birlikte, ithalattaki hızlanmayla net ihracatın büyümeye katkısı üçüncü çeyrekte yılın ilk yarısına kıyasla ılımlı oldu. İnşaat sektöründeki yatırımlar 9 ayda büyümeye büyük katkıda bulunurken makine ve teçhizat yatırımları, dört çeyrek daralmasının ardından üçüncü çeyrekte önemli ölçüde yükseldi. Teşviklerin etkisi azaldığı için bu yılın son çeyreğinde kademeli bir ılımlı büyüme bekliyoruz."
"REFORMLAR ETKİLEYİCİ PERFORMANSIN SÜRMESİ İÇİN ÖNEMLİ"
Türkiye'de mevcut makroekonomik ortam ve enerji fiyatlarındaki artış, ABD ve Avrupa'da parasal sıkılaştırma gibi öngörülen dış koşulların parasal ve mali disiplin gerektirdiğini vurgulayan Zutt, bunun yatırımcı güvenini sağlamak için önemli olan düşük enflasyon ve istikrarlı döviz kuruna yönelik ekonomik beklentilere de dayanak olacağını bildirdi.
Zutt, orta vadede daha sürdürülebilir bir ekonomik büyümenin gerçekleşmesi için, sağlam makroekonomik politikalara daha geniş yapısal reformların eşlik etmesi gerektiğini ifade ederek, "Yeni büyüme modeli daha güçlü özel yatırımlara, şirket düzeyinde verimlilik artışlarına ve daha iyi kaynak tahsisine dayanmalıdır. Türkiye'de yapısal reformların hızlandırılması, yatırımcı güvenini tazelemek, kırılganlıkları azaltmak, verimliliği artırmak ve büyümeyi desteklemek için kilit rol oynayacak." değerlendirmesinde bulundu.
Temel yapısal reformlar arasında; yatırım ortamının iyileştirilmesi, finansal sektörün derinleştirilmesi, kamu harcamaları yönetiminin güçlendirilmesi, iş gücü piyasası reformlarının tamamlanması ve eğitim sisteminin kalitesinin artırılmasının yer aldığına dikkati çeken Zutt, şunları kaydetti:
"Bu yapısal reformlar ekonominin direncini artırmaya ve özel sektör yatırımlarının orta vadede toparlanmasına yardımcı olacaktır. Ekonominin gücünü ve direncini artırmasının yanı sıra yapısal reformlar aynı zamanda piyasalara açık bir sinyal göndererek doğrudan yabancı yatırımlar şeklinde daha fazla dış finansman, kurumsal ve bankacılık sektörüne uzun vadeli kredi sağlayacaktır. Bu, Türkiye'nin etkileyici ekonomik performansını sürdürmek ve yüksek gelir grubuna çıkmak için attığı adımların devamı için önemlidir."
"AB'DEKİ BÜYÜME, TÜRKİYE BÜYÜMESİNE OLUMLU KATKI SAĞLAYACAK"
Türkiye için kısa vadede, makroekonomik istikrarın sürdürülmesinin önemli bir zorluk olarak görülebileceğine işaret eden Zutt, bu anlamda sıkı mali politikalar ve para politikalarından taviz verilmemesinin önem arz ettiğini söyledi.
Zutt, orta vadede, yapısal zayıflıkların giderilmesinin büyümeyi hızlandırmak için merkezi bir noktada bulunduğuna dikkati çekerek, daha sıkı küresel likidite koşullarının Türkiye'de orta vadede kredi büyümesini ve talebi sınırlayabileceğini bildirdi.
Ticarette korumacılığın artması ve jeopolitik gerilimlerin yükselmesinin Türkiye dahil bölgedeki birçok ülkenin ticaret performansını ve ekonomik faaliyetlerini olumsuz etkileyebileceğini belirten Zutt, "Petrol fiyatlarının yükselmesi enerji faturasında baskı oluşturarak cari açık ve enflasyonu da artırabilir. Küresel ekonomideki belirgin olumlu momentumun gelecek yıl devam etme olasılığı yüksektir. Özellikle AB'de güçlenen ekonomik büyüme, Türkiye'nin kuvvetli ihracat performansını sürdürmesine ve 2018 yılında daha dengeli bir büyüme sağlamasına katkı yapacaktır."