Serbest rekabeti öğrenemedik

1dk okuma

Türkiye`nin önünde bulunan en büyük açmaz, kişisel kanımca serbest rekabet temeline dayalı bir ekonominin nasıl yönetildiğini bilen kişilerin az olmasından kaynaklanıyor. Cumhuriyet tarihimizde serbest rekabet ortamı yaratmadan devletçiliğe, bir çeşit yönetilmiş ve yönlendirilmiş ekonomik sisteme geçmek zorunda olduğumuzdan, gerçek anlamda serbest rekabet piyasasının nasıl işlediğinden ve böyle bir ekonominin nasıl yönetildiğinden haberimiz olmadı.


Bu konuda ciddi çabalar ve uygulamalar eksik kaldı, hele bilimsel çalışmalar hiç bir destek bulmadı. Ne Demokrat Parti`nin başlattığı sözde liberalleşme politikaları, ne de onu izleyen iktidarların uygulamaları gerçek anlamda Serbest rekabet düzeninin tam olarak kurulmasına olanak sağladı. Alt yapısını, kurumsal ve yasal yapılaşmalarını tamamlamadan uygulamaya konulan sözde serbest rekabete dayalı ekonomik politikalar da uzun sürede başka ülkelerde sağladığı faydayı bizim ülkemizde sağlayamadı. Ne Özal`ın uyguladığı politikalar gerçek anlamda bir serbest rekabet ekonomisi olarak nitelendirilebilir. Rekabet sonuçta fiyatların tüketici lehine ucuzlama yaratır, bizde ise tam tersine oldu. Belirli bir kaç kesim dışında tam bir rekabet yaşanan sektör bulabilmek çok zor.


Çarpık değerler ve kavram kargaşalıkları...

Bir şehir düşünün ki, tanesi bir milyon dolara varan fiyatlarla daireler satılıyor. Bu daireden çıkınca çamur deryasında yüzmek bir kader, minibüslerin altında kalmak bir yüksek olasılık, caddelerden geçebilmek ise bir büyük şans. Yolları kapatan park edilmiş otomobiller ve bütün bunları doğal kabul eden bir kadercilik. En zor ameliyatları başaran doktorlar ekibi, fakat ameliyat sonrası bakım ve temizliği sağlayamadığı için ameliyattan çıkan hastaları hızla öldüren bir bilinçsizlik. Dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasında bulunan bir ekonomi, fakat yol yapmasını bilmeyen, şehir planlamasının adını bile duymamış yerel yönetimler. Bir yandan küresel ekonomiye entegre olmak için çabalayan bir canlı özel kesim, diğer taraftan bu kesim içinde `İş Ahlaki` diyeceğimiz `Business Ethics` kavramının ne olduğunu bile bilmeyen bir başka kesim. Her büyük iş adamının bir bankası olmalıdır inancı, diğer taraftan borsa niye başarılı değil diyen bir düşünce şekli. Eğer işadamları kendi bankalarına yatan paraları kendi yatırımlarında kullanacaksa borsanın önemi nerede kalıyor? Borsanın amacı yatırımlar için fon temin etmek değil mi?


Bir yandan evrensel değerler önemlidir diye çırpınan bir aydın kesim, bir taraftan küreselleşme ile evrenselleşmenin farklı olduğunu ileri sürüp buna karşı çıkan bir başka tur aydın kesim. Dünyaca kabul görmüş, evrensel değer olarak ortaya çıkmış çok önemli kavramlar bizde önemsiz. Örneğin insan yaşamının önemi, mülkiyet hakkının kutsallığı, yasaların eksiksiz uygulanması zorunluluğu, düşünce ve anlatım özgörlüğü, bilimsel ve rasyonel dünya görüşü. Devlet sırtından kazancın en yüksek olduğu bir rantiye ortamı. Devlet kağıtları alıp satmaktan başka iş yapmayan sözüm ona üretim ve hizmet kuruluşları. Dünya literatürüne geçecek türden bizim ürettiğimiz `Hayali İhracat - ve Banka Hortumlama` gibi terimler!!!

Kanuna saygısızlık yapanın saygın işadamı olduğu bir çapraşık serbest rekabet düzeni!... Bu nasıl bir serbestlik düzenidir ki, kanun uygulayan hep suçlu, kanun çiğneyen hep suçsuz ve kazançlı? Kanun uygulamamanın suç sayılmadığı bir ülke. Oysa kanun uygulamamak normal bir serbest ekonomi düzeninde büyük bir suç. Bizde ise kanunu uygulamak adeta bir suç gibi kabul ediliyor. Uygulamadaki çarpıklık iş yaşamının bir kuralı ve geleneği haline getirilmek üzere. Uygulama olanağı olmayan kurallar ve genelgeler çıkarmak, yasalar çıkarmak ve bunun için zaman ve para harcamak da bize mahsus. Nereden baksak bizdeki serbest piyasa ekonomisinin hiç de serbest ve rekabetçi olmayan bir sistemsizlik olduğu izlenimi edinmek mümkün.

Türkiye`deki genel bürokratik yapıya bir bakın. Önemli üniversitelerimizden çok iyi derecelerle mezun olmuş öğrencilerden ne kadarı devlet hizmetine giriyor? İngiltere`de Oxford ve Cambridge Üniversitelerinin en iyi mezunları İngiliz Maliye ve Dışİşleri Bakanlıklarına girerler. Bizde durum ne alemde? Özel kesimde istihdam şansı olmayanlar mı devlet görevini tercih ediyor? Gerçek anlamda lisan bilen kaç devlet memurumuz var? Yıllar önce çalıştığım Dublin`e bir kaç tane üst derece devlet memuru gelmişti ve hepsi de lisan bildiği iddiasındaydılar. Bu kişilerin ne derecede lisan bilgisine (!) sahip olduklarına bizzat tanık oldum. Bırakın lisan bilgisini, sözüm ona uzmanlık alanlarında bile bilgileri yetersizdi.
Türkiye`de bir kavram kargaşası ve çarpıtılmış değerler sorunu var. Önce değerleri tanımak, evrensel değerler ile ulusal değerlerin uyumunu sağlamak gerekir. Değilse dünya bir yana biz bir yana doğru zıt yönlerde koşmaya devam ederiz. Yeni yılda, yeni bir gazetede, yeni bir sütunda size belki sizin çoktan bildiğimiz çok şeyi, yeni bir biçimde söylemeye çalıştım. Zaten yeni bir söz söyledim diyen söylenmişlerin en eskisini tekrarlamaz mı?


Haberle ilgili daha fazlası: