Ülkeye bol para akarken pek bir övündüğümüz ‘performans’ işler kötü giderken de sergileniyor mu?
Ekonomide bir çalkantı var; mali piyasalarda düşüşler, döviz kurunda tırmanış, faizlerde artış. Hürriyet`ten Uğur Gürses`in haberine göre; Öyle ki, FED’in tahvil alım programını yürürlüğe koyduğu bir ayda yolsuzluk ve rüşvet soruşturması ve arkasından Anayasal bir krizin de eklenmesiyle, zaten en zayıf yanımız olan döviz açığımız nedeniyle kur patladı. Peki, ülkeye bol para akarken pek bir övündüğümüz ‘ustalık’, işler kötü giderken de sergileniyor muydu? Bunun en iyi sergilendiği yer kabine tabii ki. Acaba ekonomiyi yöneten bakanlarımız nasıl bir yönetim sergilediler? Henüz bu kriz sona ermedi ama edindiğim ilk izlenimler şöyle:
ALİ BABACAN
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan kendisine en çok ihtiyaç olduğunda, ‘en civcivli’ anda ortaya çıkmadı. Yolsuzluk soruşturması patladığında birkaç kez TV’lere çıkıp, çalkantının ‘ekonomiye maliyetini’ elinde tahvil ve hisse senedi bulunduranların servet kaybı açısından ifade etti. Ancak ortalığı karıştıran ‘sermaye kontrolü gelecek’ dedikodularının ayyuka çıktığında da, Başbakan’ın bahsettiği ‘B ve C planının’ sermaye kontrolü mü yoksa Merkez Bankası yasasında değişiklik mi getireceğine dair söylentiler ortalığı sardığında da, “Babacan Kurallı Piyasa Ekonomisi paketi üzerinde çalışıyor” denildiğinde de ortaya çıkmadı; “Durun, böyle bir şey yok” diyemedi. Ortaya çıkmaması da çalkantıda kendini besleyen bir sarmal yarattı. 2010’dan bu yana ‘Birinci sınıf demokrasi ve hukuk devleti olmadan, birinci sınıf ekonomi olunmaz’ düşüncesini dile getiren Babacan’ın, bu olan bitenlere epey canının sıkkın olduğunu mu düşüneceğiz? Yoksa ‘bu kötü yönetimin neresini toplayayım?’ diye bakıp ortaya çıkmadığını mı?
DÖVİZ KURLARINDAKİ SON DURUM İÇİN TIKLAYIN...
NİHAT ZEYBEKCİ
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, yeni atanma heyecanı ile kendini gösterme, kamuoyunda adını duyurma arzusu anlaşılabilirdi, şu ekonomik ve siyasi çalkantı olmasaydı. Herhalde oturulan koltukta bir tılsım var; her oturan popülist bir söylem sarhoşluğuna kapılıyor. Rüşvet soruşturması ile koltuktan ayrılan önceki bakan Zafer Çağlayan’ın popülizmini aratmıyor. ‘Ekonomi politikası potları’ diye bir liste yapılsa Zeybekci’nin yaptığı açıklamalardan birkaç ‘kuple’ söz bu listeye girmeye aday olur. Zeybekci’nin açıklamaları, her defasında ekonomi politikasıyla ilgili kafa karıştırıcı oldu. Zeybekci’ye göre, kur artışı da faiz artışı da geçici. Enflasyon da yılsonuna doğru yüzde 5-6’ya inecek. Kurun 2.30’a gitmesini ‘dış ticaret açısından’ sorun görmeyen Zeybekci, bunun getirdiği enflasyonu, Ocak ayında halkın sofrasındaki yüzde 5.5’luk gıda fiyat artışını da umarım sorun olarak görüyordur.
FİKRİ IŞIK
Yeni Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık ise pek ortada görünmedi. Göründüğünde de, Anayasal güçler ayrılığının felç edilmiş olmasına işaret edip “Bu ortamda Türkiye’ye yatırımcı gelmez” diyen TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz’ı “ülkenin faizciler cenneti olduğu dönemi özlemekle” suçlayarak Başbakan’a selam durdu. Merkez Bankası faiz artırdıktan sonra da, “Merkez Bankası burada iki kötüden daha az kötü olanı tercih etme yoluna gitti” demeyi de ihmal etmedi.
En çok merak ettiğim; kur ve faiz ayarlaması dışında Türkiye’nin rekabetçiliğini nasıl artıracağına dair bir planı olup olmadığı?
MEHMET ŞİMŞEK
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ise kabinedeki ekonomi ile ilgili bakanlar arasında en sağduyulu ve sakin duruş gösteren bakan oldu. Diğerleri gibi işi gücü bırakıp infial içinde komplo kuramı ya da ‘lobi’ senaryosu seslendirmedi. Panik içinde gidişatı daha da depreştiren açıklamaları olmadı. Tersine ‘ortalığı toparlayıcı’ oldu. Yabancı yatırımcılarla konferans görüşmeler yapıp sakinleştirmeye çalıştı. Bakan Şimşek ortalığı toparlama konusunda en gayretkeş bakan olarak dikkat çekti; hem makul açıklamaları ile hem de neyin piyasaları bozduğunu ilk anda fark edip hemen açıklama yapması çok yerindeydi.