Türkiye Raporu: Özelleştirme can alıcı önemde

1dk okuma

Morgan Stanley Dean Witter raporunda Türkiye`deki özelleştirme programını değerlendirdi

Şüphe yok ki özelleştirme Türkiye’nin istikrar programının önemli bir ayağı
2001 yılında 7 milyar dolar gelir sağlamayı hedefleyen özelleştirme programının mali yönü önemli bir tutarı teşkil ediyor. Daha da önemlisi, bizim görüşümüze göre özelleştirme doğru yönde yani kamu sektörünün büyüklüğünü ve etkisini azaltan bir yapısal değişikliği sunuyor. IMF destekli istikrar programının en temel amacı kamu finansmanına devam ettirilebilir bir denge getirecek bir şekilde devlet sektörünü yeniden yapılandırmak olduğuna göre, biz özelleştirmenin uzun dönem yararlarının kısa dönemdeki mali getirilerinden çok daha önemli olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca, iddialı özelleştirme sırasının başarılı uygulaması, yapısal reformlar için ortaya konulan siyasi destek hakkında güçlü sinyaller gönderecektir.

Özelleştirme süreci iyi bir başlangıçtan sonra 2000 yılında yavaşladı
Yönetim esas olarak geçen yıl için 7.5 milyar dolarlık özelleştirme geliri hedeflemişti. Yılın ilk yarısında etkileyici bir açılıştan sonra, özelleştirme gelirleri 2.7 milyar dolar (bu yılın ilk çeyrek döneminde ödenmesi beklenen 2.5 milyar dolarlık GSM lisans bedeli hariç) civarında kaldı. Bu açık, Türk Telekom ve Türk Hava Yolları gibi bazı ana devlet kurumlarının satışındaki gecikme, enerji sektörünün sebestleştirilmesindeki ve GSM lisans bedelinin tahsil edilmesindeki gecikmelere bağlıydı. Yine de, bu sonuç ülkenin şimdiye kadar olan özelleştirme sürecindeki yavaş gelişimden bir kopmayı işaret ediyor.

2001 yılı kamu maliyesi için gelirler kritik önem taşımakta
IMF anlaşmasının mali performans kriteri özelleştirme gelirlerine kritik bir şekilde bağlı. Bu yılın hedef miktarı 7.1 milyar dolar civarında bulunmakta. Özelleştirme programı içinde ise, gelirlerin ana kaynağı ülkenin sabit hat telefon tekeli olan ve elde edilecek geliri 4.0 milyar dolar olarak öngörülen Türk Telekom’un yüzde 33.5’inin stratejik satışından elde edilecek. İhalesi geçen ilkbahar yapılan cep telefonu lisans bedelinin tam ödemesi için Hazine’nin hala beklediğini unutmamak gerekir. Bu yüzden, hedeflenen özelleştirme gelirlerini geciktirmek için artık pek de fazla yer kalmamış durumda.

Türk Telekom
Bunun yanında, özelleştirme doğrudan yabancı yatırımı için tetikleyici unsur olabilir. Türkiye, Polonya gibi doğrudan yabancı yatırımın GSIMH’da oranı yüzde 5 olan ülkelere göre kendi yüzde 0.3’lük oranıyla oldukça az bir doğrudan yabancı yatırıma sahne oluyor. Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülke, endüstrileşmiş dünyayı yakalayabilmek için daima bir cari hesap açığına sahip olacaktır. Fakat, bu açığın uzun vadede devam ettirilebilmesi esas olarak finansman yöntemine bağlıdır – portföy akışlarına (ki genellikle yatırımdan çok tüketimi arttırırlar) karşı doğrudan yabancı yatırım. Böylece, diğer birçok ülkede olduğu gibi, özelleştirme doğrudan yabancı yatırım akışları için tetikleyici bir unsur olabilir ve Türkiye’nin global ekonomiyle birleşmesini hızlandırabilir.

Bu yılki performans siyasi desteğe ve hukuki sorunlara bağlı
Bizim görüşümüze göre, özelleştirme girişiminin arkasında en yüksek seviyede siyasi bağlılık bulunmakta. Fakat, özelleştirmenin ideolojik önemi göz önünde tutulduğunda, hukuki sorunlar kaçınılmaz olacaktır. Hatta, birkaç hukuki girişim Mayıs sonunda yapılması planlanan Türk Telekom’un stratejik satışı hakkında şimdiden birkaç soru işareti yaratmış durumdadır. Anayasa Mahkemesi sonunda bir kamu şirketini neyin tanımladığına, idari kontrol ya da mülkiyetin mi belirlediğine karar verecek. Geçen senenin başarısızlıkla sonuçlanan yüzde 20’lik satış girişiminden sonra hükümet blok satış miktarını yüzde 35’e çıkarırken, yabancı ortaklık şartını da oransal bir çoğunluktankonsorsiyumda yüzde 51 pay sahibi olmaya değiştirdi. Ayrıca, yetkililer günlük işlemlerden ve orta vade planlamadan sorumlu olacak stratejik bir icra kurulu kurma yoluyla yeni ortağa idari haklar tanıdılar. Yine de, devlet yatırım, personel, aktif satışları, birleşme ve satın alma konuları gibi “stratejik konular”da yine etki sahibi olacak. Örneğin, yeniden yapılandırma girişimleri için kritik önem taşıyan personel politikası devlet ve stratejik ortaklar arasında bir çıkar çatışması sunuyor. Türk Telekom, halen 19 milyon abonesine karşı 74 bin kişi istihdam ederken, Turkcell 10 milyon abonesine karşın 2 bin kişi çalıştırıyor.

Telekom piyasası zor durumda
Zor durumdaki bir global telekomünikasyon piyasası Türk Telekom’a olan talebi ve değerlendirmeyi etkileyebilir. Örneğin, Avrupa telekomünikasyon sektörünün toplam banka kredilerindeki payı 1996’da yüzde 3.5 olan oranından 2000 yılında yüzde 35 oranına çıktı ve geçen sene telekomünikasyon şirketleri sermaye piyasalarından 110 milyar dolardan fazla borç temin etti. Tabi ki, temel olarak UMTS (Evrensel Mobil Telekomünikasyon Sistemleri) ihaleleri yüzünden ortaya çıkan böyle bir borçlanma salgını, yıl başında 460 baz puanında olan ek faizlerin yıl sonunda 920 puana açılmasına ve nihayetinde kredilendirme derecelerinin düşmesine yol açtı. Yeni ihraçlarda olan azalmayla ek faizler son olarak 200 puana kadar gerilemişti. Bunun sonucu olarak telekomünikasyon şirketleri hisse piyasalarında hayal kırıklığı dolu bir sene yaşadılar. Bu yüzden, bir tatlandırıcı ile bile – bir mobil telefon lisansı – biz Türk Telekom için olan talep ve değerlendirmenin etkilenebileceğini düşünüyoruz. Yine de, şu an yüzde 28 olan sabit hat giriş oranı önemli bir büyüme potansiyeli ortaya koyuyor.Bunun yanında, sabit hat işi, düşük bir fiyat esnekliğine sahip olması nedeniyle piyasadaki dalgalanmalara karşı daha az hassas bulunmakta.

Türk Hava Yolları ile uçuş?
Hükümet Türk Hava Yolları’ndaki blok satış miktarını yüzde 25’ten yüzde 51’e (yabancı katılımda yüzde 24’lük bir limit ile) çıkardı. Bu durumda, kritik iki nokta, Ulaşım Bakanlığı tarafından ağır bir biçimde düzenlenen yerli uçuş fiyatlandırması ve karlı olmayan fakat Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından gerek duyulan bazı yerli uçuş hatları olara ortaya çıkıyor. Sonrakini ele alırsak, özelleştirilen şirketi 2003 yılının sonuna kadar ordu tarafından istenen hizmetleri sunmaya yükümlü kılan bir anlaşma son halini almış durumda. Fakat, dünya çapında 30 değişik devlet hava yolları da stratejik bir ortak için yarışırken, global piyasa koşulları Türk Hava Yolları’nın özelleştirilmesi için tamamen elverişli bir konumda bulunmuyor. Diğer yandan, kısa bir süre önce belirttiğimiz gibi, terörden arındırılmış bir çevrede turizm sektörünün büyüme potansiyeli ülkenin çekiciliğini arttırıyor.

Enerji sektörü
Enerji sektörünün serbestleştirilmesi giderek daha dikkatli gözden geçirilecek. Dünya Bankası ile olan anlaşmanın bir parçası olarak , Türk yetkilileri enerji sektörünü serbestleştirilmesi ve hükümet kasasına 2001 yılında 1 milyar dolar sağlaması öngörülen elektrik dağıtım ve üretiminin özelleştirilmesi için söz vermiş durumdalar. Meclis, düzenleyici bir kurum oluşturacak ve sektörde özel yatırıma teşvik verecek Elektrik Piyasası Kanunu’nu hala tartışmaya devam etmekte. Elektrik sektörünün serbestleştirilmesi konusuna dair Kaliforniya’daki son kargaşa, uygun bir düzenleyici çerçevenin kurulmasındaki riskleri ortaya koyuyor. Ek olarak, enerji sektörüne dair yolsuzluk ve usulsüzlük iddiaları özelleştirme planlarının uygulamasını geciktirebilir.

Özelleştirme kolay olmayan ama can alıcı önemde bir görev
Biz özelleştirme için ortaya konulan siyasi desteğin güçlü olduğuna ve yetkililerin programı ayakta tutmak için gerekirse ek yasal reformlara başvuracağına inanıyoruz. Program için bir sonraki dönüm noktası, bankacılık sisteminin yüzde 40’ını oluşturan devlet bankalarının özelleştirilmesi olacaktır.
(Tradecnet)
Haberle ilgili daha fazlası: