Dış Ticarette Yapısal Sorunlar Nasıl Giderilir?

Geçtiğimiz haftalarda programlarımda ele aldığımız en önemli konular Türkiye’nin dış ticaret profili, kamu maliyesi ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) para politikası kurulu toplantısında aldığı kararlar idi.

Haberin Devamı

“DIŞ TİCARETTE YAPISAL SORUNLAR VAR”

Türkiye’nin dış ticaret profili konusunu işlemek için dış ticaret ve uluslararası iktisat konusunda iki uzman akademisyen konuk oldu programıma ve Türkiye’nin dış ticaret profili, pandeminin etkileri hakkında aşağı yukarı aynı fikirdeydiler. İstanbul Gelişim Üniversitesi’nden Dr. Ebru Gül Yılmaz, her ne kadar Türkiye’nin dış ticaret hacminde son on yılda ciddi bir büyüme yaşandıysa da yapısal sorunların bulunduğuna değindi.

Öncelikle Türkiye’nin ithalat ağırlıklı bir dış ticaret yapısı olduğu üzerinde duruldu, ancak bu konuda yine İstanbul Gelişim Üniversitesi’nden Dr. Yahya Can Dura Türkiye’de ihracat profilinin iyileşmesi için de zaten ithalatın artması gereğine değindi. Dr. Yılmaz, Türkiye dış ticaretinde yapısal sıkıntılara değinirken öncelikle Türkiye’nin birim başına ihracattan elde ettiği gelirin düşüklüğüne ve bunun düşmeye devam ettiğine değindi. Türkiye’nin kilo başına ihracat tutarının bugün 1.09 ABD doları olduğunu belirten Dr. Yılmaz, 2015 yılında bu tutarın 1.60 ABD doları olduğunu söyledi. Yani ihracat hacmi artarken, ihracat gelirinde artış gerçekleşmiyor. Oysaki ciddi hacimlerde yapılan ihracatlardan daha yüksek gelir elde edilmesi gerekiyor.

Haberin Devamı

Karşılaştırma yapılırsa, örneğin Japonya’da kilo başına ihracat tutarı 4 ABD doları, Almanya’da 3,7 ABD doları, Güney Amerika’da 2,5 ABD doları; Türkiye bu ülkelerin hepsinden çok daha düşük bir ihracat gelirine sahip durumda kalmıştır. Diğer ülkelerin ortak özelliği ise, yüksek teknolojili ürünler geliştirmeleridir. Belirtilen üç ülke de yüksek teknolojili ürünleri ihraç ediyor. Bu alan Türkiye’nin gelişim alanıdır, bu minvalde Türkiye katma değerli ürün ihracatına yönelmelidir. Türkiye katma değerli ürün ihracatına yönelirse, dış ticaretindeki yapısal problemleri büyük ölçüde giderir. Dr. Yılmaz aynı zamanda Türkiye’de ihracatçı sayısının çok düşük olduğuna da dem vurdu. Türkiye’de 4.5 milyon civarında firma var iken; bunun sadece 83 bini ihracat yapıyormuş. Bu durum da yapısal bir sıkıntı teşkil ediyor. Türkiye ihracatçı sayısını artırmadıkça dış ticaretin iç dinamikleri adına yapısal bir çözüm üretmiş olunmayacaktır.

Haberin Devamı

“AR-GE YATIRIMLARI ARTMALI”

Pandeminin Türkiye ticaretine olan olumsuz etkilerini değerlendirirken Dr. Yılmaz, dış ticarete hacimsel olarak bakıldığında kayda değer bir azalma olmadığını belirtiyor. Daha önceki dönem ile karşılaştırdığımızda toplamda binde 6’lık bir düşüş olduğu kaydediliyor. Türkiye’de pandemi döneminde dış ticarette her ne kadar hacimsel bir daralma olmadıysa da pandemi döneminde anlaşılıyor ki, zaruri ürünlerin iç üretiminin sağlanması ve dışa bağımlılığın azalması gerekiyor. Bu konunun zaruriyeti pandemi döneminde ortaya çıkmış görünüyor.

Kritik görülen ürün grupları yurtiçinde üretilmeye başlanabilir. Pandemi döneminde dış ticaret hacmi daralmayan ülkeler Japonya, Kore, Çin gibi teknoloji ürünü ihracatı yapan ülkeler oldu. Türkiye’de de hem akademik dünya hem de hükümet yüksek teknolojili ürün ihracatı için ve ihracatçı sayısını artırmak için projeler geliştirebilir. Hükümet, akademi dünyası ve sanayi birleşerek bir ilerleme sağlayabilir. Türkiye’de araştırma geliştirme (AR-GE) harcamalarının gayrisafi yurtiçi hâsıla içindeki payı arttığında kişi başına milli gelir de artırıyor, bu da ülkedeki refah düzeyini artırıyor; Türkiye’de bu oran binde, halbuki araştırma geliştirme harcamalarının kişi başına milli gelire oranı yüzde 24 olan ülkeler çok daha fazla kişi başına milli gelir oranına sahip yani daha müreffeh bir ekonomi için Türkiye’nin AR-GE harcamalarını artırması gerekiyor.

Haberin Devamı

“İHRACAT İÇİN ÜRETİM GEREKİYOR”

Yine Gelişim Üniversitesi’nden dış ticaret ve uluslararası iktisat üzerine uzmanlaşmış olan Dr. Yahya Can Dura da Türkiye için ihracatın ve dış ticaretin önemine değindi. Hem daha çok tüketim seviyesine hem de daha çok üretim seviyesine ulaşmak için dış ticaret yapıldığına değinen Dr. Dura, dış ticaret mekanizmasının tüm ülkelerin ekonomisini olumlu yönde etkilediği konusuna değindi. Dış ticaret daha çok üretmeyi ve daha ucuza tüketmeyi oluşturan bir mekanizmadır. İhracatın önemine değinen Dr. Dura ihracat sayesinde üretimin arttığını ve istihdamın arttığını belirtti. Hatta bu artan üretim sayesinde fiyatlar genel seviyesi de düşer ve enflasyonist baskıdan kurtulunur. Ülke daha ucuza üretmeye başladıkça rekabetçi gücü de artar. Dış ticaret tüm bunlar yüzünden önemlidir.Tüm bunlar neticesinde ülkenin döviz kazancı artacaktır, ülkede yeni üretim alanları ve yatırım potansiyelleri ortaya çıkacaktır. Bu ortam bir ülkede hem ihracat hem de ithalat sayesinde sağlanabilecektir. Nihayetinde de ekonomik büyüme sağlanacaktır. İhracat ile üretim problemi, işsizlik problemi, istihdam problemlerine çözümler sağlanır. Burada dış ticaretin desteklenmesi ve regüle edilmesi açısından hükümete görev düştüğüne Dr. Dura da değindi.

Haberin Devamı

Pandeminin dış ticarete etkisi açısından ele aldığımızda ihracattaki düşüşü Dr. Dura üretimde yaşanmış olan daralmaya bağlıyor, sağlıklı işgücünün olmaması ve üretimin durmasından kaynaklı bir ihracat azalımına dikkat çekiyor. Türkiye’de hala teknoloji yoğundan ziyade emek-yoğun bir ihracat yapısı olmasından kaynaklı bir ihracat düşüşü olduğunun da altını çiziyor. Bu ortamdan çıkmanın tek yolunun ise aşılama faaliyetlerinin artan bir şekilde tüm dünyada küresel anlamda devam etmesi ve ilaç geliştirilmesi olduğunu belirtiyor.

“GÜVEN ORTAMININ SAĞLANMASI ZAMAN ALACAK”

Öte yandan, geçtiğimiz günlerin önemli konuları arasında TCMB’nin hem yılın ilk enflasyon raporu toplantısını gerçekleştirmesi hem de yılın ilk para politikası kurulu toplantısında politika faizini yüzde 17’de sabit tutması bulunuyordu. Yayınımıza katılan ekonomist Arda Tunca, TCMB’nin bu kararının kendisi için sürpriz olmadığını belirtti. TCMB’nin para politikası kurulu toplantısı akabinde yayımlanan basın duyurusunda her ne kadar biraz çelişkili gelen bir takım ifadeler varmış gibi gözükse de aslında belli bir rota çizilmiş olduğunu belirtti. Bu rotada da iktisadi yavaşlamanın arz kısıtlarından kaynaklanacağına dikkat çeken bir Merkez Bankası’nın ne yaparsa yapsın buna çözüm olamayacağı için sıkı duruşu sürdüren bir merkez bankası olarak yola devam edeceğini belirtiyor. Hizmetler sektöründe yavaşlamadan ve arz kısıtlarından bahseden Merkez Bankası sıkı para politikasında devam edeceğini belirtmek durumunda kalmıştır. Aslında ortada çok da bir çelişki yoktur. Merkez Bankası’nın yeni adımlarıyla eski adımları kıyaslandığında ise iyiye doğru bir gidiş olduğunu belirten Tunca, artık içinde teknik konuları konuşabileceğimiz bir merkez bankası duruşu olduğu görüşünü taşıyor.

Haberin Devamı

Öte taraftan, enflasyonda yukarı yönlü bir çıkış olduğunu öngördüğünden dolayı bu şartlar altında bir 0.50 puanlık artış olması yönünde bir adım atılsaydı daha iyi olurdu demekten ise kendini alamadı. Tunca’ya göre, TCMB basın metninde sıkı duruşun çok üzerinde durulması aslında TCMB’nin sözlü yönlendirme şeklidir. TCMB, gerekmesi durumunda daha fazla parasal sıkılaşmaya gidebileceğini de belirtiyor ancak bir hamle yok. Burada önemli olan şu, Türkiye’de faizler yüksek, faizle enflasyon arasındaki farka göre yönlendirilme devam ediyor; ancak güvenin tekrar geri gelmesi çok kolay değil. Güven oluşması zaman alacak bir durum, rezervlerin toparlanması da çok kolay değil, bu durumda ufak da olsa bir faiz artışı piyasalara daha sağlam bir mesaj verebilirdi. Merkez Bankası aylarca yıllarca süren yanlış para politikası uygulamasını toparlamaya çalışıyor, bu yüzden biraz piyasanın önünde gitmesi gerekiyor. Ancak bunun tabii ki pandemi gibi iktisadi faaliyetin çok yavaşladığı bir ortama denk gelmesi TCMB’nin işini biraz zorlaştırıyor. Kur tarafında herhangi bir şok olmaz maliyetler bu şekilde kontrol altında kalırsa TCMB sıkı para politikasıyla başarıya ulaşabilir; ancak başarı için sadece para politikası değil, diğer etkenleri de göz önünde bulundurmak gerekiyor. Uluslararası riskler, jeopolitik gelişmeler, siyasi riskler, tüm bunlar da denklemin içinde var olduğundan bu faktörlerde herhangi bir olumsuzluk yaşanmaması gerekiyor.

 

Yazarın Tüm Yazıları