Paylaş
Finansal piyasaları yakından takip ediyorsanız Çin’de olanlara kayıtsız kalmanız mümkün değildir. Peki, finansal piyasa oyuncuları, özellikle ABD’de olup bitenleri, örneğin Fed (ABD Merkez Bankası) ‘in aldığı kararları, çok yakından takip ederken Çin nasıl oldu da başrol oyuncuları arasına yerleşti? Bu yazıda buna değinirken, önümüzdeki dönem için de Çin beklentilerimi vereceğim.
Bu platformdaki en son yazımda global resesyon hakkında en iyi örneği, 2008 yılında finansal kriz akabinde yaşananların, verdiğinden bahsetmiştim. O dönemde sadece birkaç bölge krizden etkilenmemiş hatta rekor büyüme rakamları göstermişti. Bu ülkelere “Asya Kaplanları” adı verilmişti. Asya Kaplanları, 1980’li yıllarda Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar tarafından diğer gelişmekte olan ülkelere model olarak da gösterilmiş idi. Çin’in de aralarında bulunduğu bu ülkelerde refah seviyesi, istikrarlı büyüme oranlarıyla, hızlı bir şekilde arttı. Daha sonraları yine Çin, bu sefer BRICS olarak adlandırdığımız grubun içinde yer alarak yine dünyanın yükselen ekonomileri olarak önümüze çıktı. Bu aralar ise –Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika- ülkeleri için kısaltma şeklinde kullanılan BRICS terimini çok fazla duyamıyoruz. Artık Fed tutanaklarında da özel olarak yer verilen resmen Çin ekonomisi gözlemimizde.
ÇİN BAŞROLÜ NASIL ÇALDI?
Geçtiğimiz sene bir çok makale, global finansal piyasalarda bir sonra gerçekleşecek olan hareketlerin daha çok Çin’e bağlı olacağını belirtti. Özellikle ABD Doları/Çin Yuanı döviz kuru hareketleri yakından izleniyor. Çin, finansal piyasalarda işlem gören birçok emtianın en büyük ithalatçısı konumunda, Çin ekonomisinde yaşanan tüm değişimler bu emtialara olan talebi, dolayısıyla fiyatlarını etkiliyor. Öte yandan, ABD borsasında işlem gören ve borsada hisse payı oldukça yüksek olan bazı şirket hisseleri de Çin ekonomisine bağlı olduğundan Çin’de yaşanan gelişmelere karşı oldukça duyarlı hareket ediyor. Çin kaynaklı yaşanan bir talep düşüşü (eksikliği) ABD’de birçok firmayı ve bu firma hisselerini dolaylı veya direkt olarak etkiliyor. Apple, Microsoft gibi büyük firmalarda etkisi direk görülüyor. Bu durumda Çin, resmen Fed tutanaklarının içinde yer almaya başladı.
Satın alma gücü paritesine göre, Çin ekonomisi, 23.1 trilyon ABD doları üretim sağlayarak dünyanın en büyük ekonomisi koltuğuna yerleşti. Bunu Avrupa Birliği 19.9 trilyon ABD doları ile ikinci sırada, ABD ise 19.3 trilyon ABD doları ile üçüncü sırada izliyor. Çin, 1.4 milyar nüfusu ile dünyadaki tüm ülkelerden daha fazla bir nüfusa sahip. Tüm dünya nüfusuna göre hesaplarsak, dünyadaki 5 insandan biri Çin’de yaşıyor. Yaşam standardı açısından, kişi başına gelir oranında Çin, ABD’nin çok gerisinde olabilir. Ancak bu, Çin işçisine ABD’de yaşam standardı daha yüksek olan işçiden daha az ödeyerek, üretimin karlı hale gelmesine sebep oluyor. Dahası, yurtdışına üretim yapan firmalar Çin işçilerini çalıştırmayı daha avantajlı buluyorlar.
Bir diğer döngüsel mekanizma ise Çin ihracatında gerçekleşiyor. Çin, ABD şirketleri de dâhil olmak üzere birçok yabancı işletmeye üretim yapıyor yani ihraç ediyor olabilir. Ama bu ülkeler Çin’e hammadde sevk ediyorlar, fabrika işçileri nihai ürünleri inşa edip ABD’ye geri gönderiyor yani Çin’in ihracat dediği ürünler teknik olarak ABD ürünleridir. Dünya alüminyum tüketiminin yüzde 54’ünü, bakır tüketiminin yüzde 48’ini, çelik tüketiminin yüzde 45’ini, pamuk tüketiminin yüzde 31’ini, altın tüketiminin yüzde 23’ünü Çin yapıyor.
Çin, en fazla elinde ABD hazine kağıdı bulunduran ülke. 2018 yılı sonlarına doğru Çin, ABD hazinesinde 1.14 trilyon ABD dolarına sahip idi. Anlayacağınız ABD ekonomisi de Çin ekonomisine fazlasıyla bağlı.
ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEM
Çin hakkında bu kadar bahsettikten sonra önümüzdeki dönem ne olacak konusu hakkında fikir verelim. Özellikle Ocak ayında Çin’de para politikasında atılan genişlemeci yönde adımlardan sonra yatırımcıların büyüme hakkında daha olumlu bir bakış açısına yönelmeleri gerekiyor. Son gelişmeler, Çin ekonomisi hakkında daha olumlu bir görünüm veriyor. Geçtiğimiz Aralık ayında Merkezi Ekonomik Çalışma Konferansı’nda da para politikasına ölçülü genişleme yönünde devam edileceği izlenimi doğdu. Bu yılın başında yapılan zorunlu karşılık oranlarındaki 100 baz puan indirim ve yerel yönetim tahvil kotasının bitirilmesi, büyüme odaklı bir politikaya geçildiğinin sinyalleri oldu. Her ne kadar Çin büyümesinde görülebilecek bir iyileşmenin özellikle zamanlaması konusunda kesin bir konsensüs oluşmuş olmasa da, en azından yılın ikici yarısı için bir toparlanma beklentisi içine girildi.
Çin, 2010-2020 yılları arasında gayri safi yurtiçi hasılasını iki katına çıkarma hedefine ulaşabilir. Bu, Çin’in 2019 ve 2020 yıllarında %6,2 oranında büyümesiyle gerçekleşecek bir durumdur. 2020 yılı sonrasında da Pekin, daha düşük bir büyüme oranı hedefleme konusunda çok daha fazla özgürlüğe sahip olacak. Yani, 2019-20 yıllarında Çin’in potansiyel büyüme oranının üzerinde büyümesi beklenirken akabi tarihlerde yüzde 6’nın üzerindeki büyüme hedefini bırakması kolay olacaktır.
Ancak bazı yatırımcılar hala temkinli ve hemen Çin ekonomisi iyi büyüyor sonucuna varılmaması gerektiğini düşünüyor. En nihayetinde önümüzdeki altı ay boyunca para politikası tarafında genişlemeci yönde önlemler duymaya devam ederken Ocak ayında alınan stratejilerin de sonuç vermesi altı ay sürecektir. Bu süre zarfında Çin verileri hayal kırıklığına sebep olabilir kaygısı yok değil. Yılın ilk yarısında önlem dolu bir görünümle karşılaşırken, olumlu sonuçların Çin için yılın ikinci yarısında görüleceği bir yıl olacağı yönünde bir görüş hâkim. Daha önce de Çin’in genişlemeci yönde attığı adımlar olumlu sonuçlar vermiş ancak bunun için bir altı ay kadar beklenilmesi gerekmişti. Bana sorarsanız Çin’den gelen veriler –deflasyon riski dışında- büyüme tarafında hayal kırıklığı yaratmayacaktır. En son 2018 yılı dördüncü çeyrek için açıklanan yüzde 6,4 büyüme verisi piyasa beklentisine paralel idi ve birçok öncü büyüme göstergesi beklentilerin üzerinde açıklandı. Tüm bunlara ek olarak bu yıl içinde birçok tüketim malı için hükümet vergi indirimine gitti, Mart ayında yapılacak olan Milli Kongre’de bütçe açığının yüzde 3’den fazla olması konusunda büyük ihtimalle uzlaşıya varılacak, bütçe açığı geçen sene yüzde 2,6 idi.
Çin istihdam piyasa görünümünün bozulmayacak olması da burada önem taşıyor. 2008 yılına kıyasla Çin ekonomisinin bugünkü büyüklüğü, ülkede emek-yoğun hizmetler sektörün önemindeki artış ve demografik değişim (çalışan nüfus sayısı düşüyor) sayesinde, yapılan hesaplamalara göre, ülkede yüzde 5’lik bir reel gayri safi yurtiçi hâsıla büyümesi bile istihdam piyasasının istikrarını sağlamak için yeterli işgücü yaratabilecektir. Çin’in nominal gayri safi yurtiçi hasılası 2008 yılından 2018 yılına neredeyse üç katı büyüdü. Daha büyük bir ekonominin daha düşük bir büyüme oranıyla büyümesi, daha önceki güçlü büyüme oranlarında olduğu gibi yeni bir kentsel istihdam yaratabilir. Çin hükümetinin hedefi yıllık 11 milyon yeni kentsel istihdam yaratmak ki, bu geçmişe oranla daha düşük bir büyüme oranıyla da (yüzde 5 civarı) yakalanabilir. Tüm bunlara ek olarak Çin de servis sektörü 2012 yılından beri sanayi sektöründen daha hızlı büyüyor.
Kur tarafında da, Çin Yuan değerinin büyümeye katkı sağlayacağı görüşündeyim. ABD Doları/Çin Yuanı hakkında henüz kesin bir görüş yerleşmiş değil. Birçok görüş 2019 yılı boyunca Dolar/Yuan kurunun 7 seviyesinin altında kalacağı görüşüne hâkim. ABD ile ticaret anlaşmaları mart ayına kadar belirsizliğini koruyabileceği için yuan seviyesi bir süre stabil kalabilir ancak Çin’de karar alıcılar bu sene büyüme odaklı bir politika gözetiminde oldukları için yuan da bir miktar devalüasyon olmasını tercih edebilir. Bu yüzden bu sene ABD Doları/Çin Yuanı döviz kurunda 7 seviyesi aşılabilecektir. Bunu yılın ikinci yarısında gözlemleyebileceğiz. Daha düşük değerdeki yerel para biriminin ihracata ve büyüme trendine katkısı olacaktır.
ABD-Çin ticaret müzakerelerinin önemine rağmen, yatırımcılar müzakerelerin olası sonuçlarına olan ilgisini eskisi kadar sıcak tutmuyor olabilir. Ancak ABD’nin Çin sanayi politikası ve büyüme modeli konularındaki endişelerini ortadan kaldırmak mümkün değil tüm düğümler iki taraf da bir anlaşmaya varınca çözülecek.
Paylaş