Paylaş
Kasım 2016 sonrasında küresel piyasalarda ve BİST-100 endeksinde gözlenen ralli hareketiyle birlikte 100.000 yeniden radara girdi ve nihayet 13 Haziran 2017 tarihinde test edildi. Diğer bir ifadeyle, en azından 4 yıldır beklenen psikolojik direnç görülmüş oldu. Tam olarak “100.000,80” seviyesi görüldüğü andan itibaren gelen kâr satışları da bu direncin psikolojik olarak ne kadar önemli bir yer etmiş olduğunun bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
“100.000’i gördük rahatladık mı?” derseniz, hem evet hem de hayır. “Evet”; çünkü 4 yıllık psikolojik, hatta belki de bol 0’ları nedeniyle takıntı haline gelen bir seviye görülmüş oldu. “Hayır”; çünkü bu seviye görülür görülmez “Şimdi ne olacak?”, “Yukarı hareket devam eder mi?” “Buradan hisse alınır mı yoksa satıp beklesek mi?” gibi soru işaretleriyle biten merak cümleleri artmaya başladı.
Endeksteki orta - uzun vadeli potansiyel sürüyor olsa da, mevcut yükseliş hareketinin süresi ve uzun süredir beklenen zirve seviyelere gelinmiş olması nedeniyle kısa vadede gözlenebilecek olası düzeltme hareketlerine karşı; yeni pozisyon almayı düşünen yatırımcıların katlanabilecekleri maksimum zararı göz önünde bulundurarak mutlaka bir zarar kes (stop loss) stratejisi kapsamında hareket etmeleri gerektiğini düşünüyoruz.
Şimdi gelelim, yeni pozisyon almaya meyledenlerin aklındaki ve bu yazının konusunu oluşturan “Borsa Zirvedeyken Hisse Alınır Mı?” sorusuna.
Son söyleyeceğimizi, başta söyleyerek başlayalım: “Belirli bir stratejiniz ve altını doldurabildiğiniz gerekçeleriniz olduğu müddetçe, borsanın her seviyesinden hisse alınabilir, yani yatırım yapılabilir.”
Hisse Senedi Almak
Bir şirketin hissesini yani o şirketin payını satın almak, o şirkete ortak olmak anlamına gelmektedir. Hisse senedi aldığınızda, sahip olduğunuz hisselerin, toplam şirket hisseleri içindeki oranı kadar şirketin kârı üzerinde hakkınız (temettü) olacaktır. Bununla birlikte, şirketin Genel Kurul toplantılarına katılarak sahip olduğunuz paylar ölçüsündeki oy hakkınızla şirketin yönetimine bilfiil katılma hakkınızda bulunmaktadır. Yani, kısaca, bir şirketin hissesini aldığınızda, siz de artık, o şirketin işinin bir ortağı olmuş oluyorsunuz.
Bu açıklamayı biraz daha somutlaştırabilmek adına, “hisse senedi” kavramını bir kenara bırakarak düşünelim.
Bir tanıdığınız size gelip aklında bir iş fikri olduğunu ve sizin de bu işe sermaye koymak isteyip istemeyeceğinizi sorduğunu, yani ortaklık teklif ettiğini farz edelim. Böyle bir durumda, yanıt vermeden önce çok yüksek ihtimalle “işin – faaliyetin ne olduğunu, ne kadarlık bir sermaye gerektiğini, maliyet kalemlerinin neler olacağını, ne kadar kâr edebileceğinizi, ekonominin ve faaliyet gösterilecek olan sektörün yeni bir iş kurmak/yatırım yapmak için ne derece uygun olduğunu, nasıl bir resmi – hukuki prosedür gerektiğini, rekabet ortamının nasıl olduğunu (sorular uzatılabilir)” anlamak – öğrenmek isteyeceksinizdir. Tüm bu soruların yanıtlarını aldıktan sonra, fırsat ve riskleri akıl süzgecinizden geçirerek, kendi durumunuzu ve işin size uygunluğunu düşünecek ve ona göre yanıt vereceksinizdir. Ve bir işe ortak olma konusundaki nihai kararınızı etkileyen en temel dürtülerinizden biri, bu işe girerek (bu riski alarak) nasıl bir fayda (kâr) elde edeceğiniz olacaktır.
İşte, “hisse senedi almanın” temel olarak yukarıdaki durumdan hiçbir farkı yoktur.
Bir işe ortak olurken koyacağınız sermaye, başka ihtiyaçlarınız için kullanmayı düşündüğünüz tasarruflarınız, belki yıllarca çalışıp didinip elde ettiğiniz emekli ikramiyeniz ya da bir ev almak için dişinizden tırnağınızdan artırdığınız birikiminiz olabilir. Bu birikimi riske etmeden önce etraflıca bir araştırma yapıp ikna olmak en sağlıklı hareket olacaktır.
Tam da bu sebepten ötürü bir hisse senedi yatırımı yaparken benzer bir titizlikle yaklaşmak son derece önemlidir. Çünkü bu çaba aslında “bir arkadaştan alınan duyumlarla” hisse senedi alarak birikiminizi sizin için bir bilinmeze bağlamak ile “bilinçli bir yatırım yapmak” arasındaki tercihinizi gösterecektir. Yani, “ ’Borsa Oynamak’ ya da ‘Yatırım Yapmak’, işte bütün mesele bu!” da denilebilir. Öyle ki, bu titiz – seçici yaklaşma konusu sadece “bir arkadaşın” söyledikleri için değil, “konunun uzmanı kişiler” tarafından söylenenler için de geçerlidir. Mevzubahis yatırımın uygunluğu ve katlanılabilecek maliyetlerin boyutu vs. konularda nihai karar ya da ikna olup/olmamak tamamen size bağlı.
Nasıl inanmadığınız bir işe/fikre para koymazsanız, ikna olmadığınız/inanmadığınız bir hisseye de yatırım yapmamak en doğrusu olacaktır. Aksi durumda, kısa sürede yüksek kâr elde edebileceğiniz gibi son derece yüksek zararlarla da karşılaşabilirsiniz.
Bu yüzden, bir hisse almadan önce en azından, “şirketin internet sitesini incelemek, yaptığı işi anlamaya çalışmak, nereden para kazandığını, hangi maliyetlere katlandığını, sahiplerinin kim olduğunu, satış – kâr yapısının istikrarlı olup olmadığını, nakit ve borçluluğun ne durumda olduğunu, gelecekte satış-kârını artırıp artıramayacağını” anlamaya çalışmak son derece yerinde olacaktır. Bu bilgilerin çok önemli bir kısmını Kamu Aydınlatma Platformu (KAP – www.kap.gov.tr ) üzerinden elde edebilirsiniz. Borsa İstanbul’da işlem görmekte olan şirketler, faaliyet raporları ve finansal sonuçları ile hisse performansını etkileyebilecek ölçüde kamuya açıklanması gereken tüm bilgileri bu platform üzerinden paylaşmak zorundadır.
Teorinin ve aklın işaret ettiği en sağlıklı yatırım anlayışı bu olsa da fiiliyattaki duruma baktığımızda oldukça farklı bir tablo göründüğünü söylemek mümkün. Türk Yatırımcıların çok büyük bir bölümünün ağırlıklı olarak sağdan soldan duyduklarına itimat ederek, birikimlerini, ne iş yaptığını dahi bilmediği hisselere yatırdığı görülüyor. Kendilerine ait bir beklenti ya da stratejiye sahip olmadan, tamamen “bir arkadaşın” söylediğine bel bağlandığı için ya çok kısa vadelerde çok sık al-sat yapılıyor ya da “fiyat kesin(!) şuraya gidecek” umuduyla “zorunluluktan” uzun vadeli yatırımcı hâline geliyor.
Tüm bu nedenlerle hisse senedi yatırımı için her zaman seçici olmak gerekmekle birlikte, özellikle herkesin borsayı konuştuğu, haberlerde sürekli yeni zirvelerden bahsedildiği bu tarz dönemlerde daha ince eleyip sık dokumak çok daha sağlıklı olacaktır.
Peki, hangi hisseyi alacağımıza nasıl karar vereceğiz?
Örnek 1: Şirket Özelindeki Risk Ağırlıklı Tercihler
Yatırım yapılacak hisseyi ister kendi hissiyatınızla, ister birilerinin konuşmasında, ister bir aracı kurumun raporunda görerek seçecek olun, mutlaka ama mutlaka ilk önce şirketi ve faaliyetlerini tanımaya-anlamaya çalışın. Kafanızda şirkete ve geleceğine dair bir hikâye oluşturmayı deneyin. Sonrasında da “Ben böyle bir şirketin ortağı olur muyum?” sorusunu yanıtlayın. Bu aşamaları kendiniz araştırarak ve/veya aracı kurumunuzdaki uzman kişilerden, şirket hakkındaki analist raporlarından destek alarak tamamlamaya çalışın. Bunların ardından, yatırım yapılacak hisseye karar verdiğinizde, hisseye yatırım yapmadan önce, çok basit ancak bir o kadar kritik son bir adım daha var. O da kendinize bir strateji belirlemek: Bu hisseyi aldıktan sonra, hisse fiyatları düşmeye başlayacak olursa en fazla ne kadar zarara katlanabileceğinizi, yani birikiminizin/yatırımınızın ne kadarını riske edebileceğinize ve bu yatırımdan ne kadarlık bir getiri elde etmeyi hedeflediğinize karar vermelisiniz (şirkete dair olumlu olan beklentiler siz hisseyi aldıktan sonra yaşanacak beklenmedik bir gelişme ile önemli derecede bozulabilir). Yani, ne kadarlık bir kâr için yatırımınızın ne kadarını riske edebileceğinizi ve buradaki kâr – zarar oranlarının yatırım yapmaya (bu riski almaya) değip değmeyeceğini hisse alımından önce belirlemelisiniz. Hisse senedini aldıktan sonra da bu aşamada belirleyeceğiniz zararı durdurma (stop loss) ve kâr alma seviyelerini uygulamanız son derece kritik bir öneme sahiptir.
Dolayısıyla, borsanın ya da hissenin bulunduğu fiyat seviyelerinden bağımsız olarak geleceğine/hikâyesine inandığınız, sahipleri/yöneticileri güvenilir ve şeffaf olan bir şirketin hisseleri (bir strateji ve altını dolduracağınız gerekçeleriniz olduğu müddetçe) her zaman alınabilir, uzun vadeli olarak biriktirilebilir. Aşağıdaki görselde olduğu gibi bir hissenin fiyatının her ay mükemmel bir şekilde yükseldiğini ve fiyat grafiğinin bizatihi kendisinin yükselen bir trende dönüştüğünü varsayalım. Böyle bir hisse de her ay düzenli alım yaptığımızı, hatta piyasayı izleyemediğimiz için de bu alımların her ayın en yükseğinden olduğunu kabul edelim. Bu senaryoda dahi düzenli yapılacak alımlar sayesinde ortalama maliyetinizin grafikte gösterildiği seviyelerde oluştuğu görülecektir. Bu şirket eğer düzenli ve yüksek verimlilikle temettü ödüyor ve alınan temettüleri de yine şirketin hisselerine yatırıyorsak, ortalama maliyetimiz çok daha düşük seviyelerde olacak ve uzun vadede ortalama maliyet sıfırın altına dahi geçecektir.
Buradaki hisse fiyat grafiğinin gerçek bir hisseye ait olması oldukça güç. Ancak, uzun vadeli trende bakıldığında benzer görünüme sahip şirketler bulunabilir. Bir hissenin uzun vadede benzer bir trende sahip olması için bir hikâyesinin olması, istikrarlı satış – kâr büyümesi, güçlü nakit akışı, operasyonel ve mali yapı anlamında güçlü olması, yönetiminin güvenilir ve şeffaf olması gibi kriterlerle mümkün olabilecektir. Önemli olan bu tarz kriterleri sağlayan bir şirket bulabilmek ve ilerleyen dönemlerde bu kriterlere göre kalıcı bir bozulma olup olmayacağını takip etmektir.
Buraya kadar anlattığımız kısım, piyasa riskinden bağımsız olarak büyük ölçüde şirket özelindeki riski dikkate alarak yatırım kararı verilmesine dair bir örnek olarak değerlendirilebilir. Şimdi de piyasa riskini daha fazla dikkate alacak şekilde yatırım kararı verirken göz önünde bulundurulabilecek bir örnek üzerinden gidelim.
Örnek 2: Piyasa Riskine Ağırlık Verici Tercihler
Borsa İstanbul hisse senedi piyasasına kote olan, yani hisseleri borsada işlem gören yaklaşık 400 şirket bulunmaktadır. Borsada işlem gören hisselerin gruplar halinde ortak performanslarının ölçülmesi amacıyla BİST Pay Endeksleri oluşturulmuştur. Bunlar arasında, temel gösterge niteliğinde olan ve her gün haberlerde anılan endeks BİST-100 endeksidir. Borsa da işlem gören şirketler arasından, basitçe, fiili dolaşımdaki piyasa değeri ve işlem hacmi en yüksek olan 100 şirketin bu endeksi oluşturduğunu ve endeks değerinin bu 100 şirketin fiili dolaşımdaki piyasa değerlerinin ağırlıklı olarak hesaplanmasıyla elde edildiğini söyleyebiliriz.
BİST-100 endeksindeki değişim, endeks kapsamındaki her bir hissenin fiyatında tekil olarak gözlenen değişimin ağırlıklı ortalamasını yansıtmaktadır. Yani, endeks kapsamındaki hisselerinin bazılarının fiyatları düşerken, bazılarınınki yükselmekte ve bazıları ise değişim göstermektedir. Tüm hisselerdeki değişimlerin kendi ağırlıkları ölçülerindeki etkilerinin toplamı da BİST-100 endeksindeki yükseliş ya da düşüşü getirmektedir.
Aşağıda 16 Haziran 2017 Cuma günü saat 11:58 itibariyle BİST-100 endeksi günlük bazda % 0.05 oranında yükselişle 98788.91 seviyesinde iken BİST-100 endeksinde en çok yükselen ve düşen ilk 10 hisse yer almaktadır. Bu saat itibariyle BİST-100 endeksinde günlük bazda 54 hissenin yükseldiği, 36 hissenin düştüğü ve 10 hissenin de değişim göstermediği görülmektedir.
Aşağıdaki görsel üzerinden, denge noktasını BİST-100 endeksindeki değişim gibi düşünebiliriz. Bu denge noktasının sağındaki ve solundaki şekiller endeks kapsamındaki hisseler ve onların ağırlıkları olarak görülebilir. Artış ve düşüş gösteren hisselerin endeks üzerindeki etkilerine göre denge noktası sürekli değişim göstermekte, BİST-100 endeksindeki değişim yükseliş ya da düşüşün ağır bastığı tarafa doğru kaymaktadır. Sonuç olarak, endeks düşerken bazı hisseler yükselir ve bazıları da düşer. Düşen hisselerin daha ağır basması da BİST-100 endeksinin değer kaybettiğini gösterir.
Hisse fiyatlarının endekse etkisi ile endeks rakamındaki değişikliğin hisse fiyatlarına etkisi yumurta – tavuk ilişkisi gibi düşünülebilir. Yükseliş gösteren hisselerin ağır basmasıyla endeks değerinin yukarı gitmesi durumunda, yatırımcıların piyasadaki hisselere genel olarak bakış açısı olumlu olacak; bu algı diğer hisselere de alım gelmesini tetikleyebilecektir. Tam tersi de geçerlidir. Yani, endeksin düşüş göstermesinin yatırımcı algısı üzerindeki etkileri hisselerin geneli üzerinde aşağı yönlü baskının artmasına yol açabilir. Ancak, endeksteki düşüşlerden/yükselişlerden genel olarak daha az etkilenen hatta genellikle endeksteki hareketlere çok fazla katılmayan hisseler de bulunmaktadır.
Hisse fiyatının piyasanın genelindeki yani endeksteki değişimlere göre nasıl hareket ettiğini gösteren ve istatistiksel bir risk göstergesi olan Beta kullanılabilir. Beta, hisse fiyatlarının endeksteki oynaklıklara nasıl tepki verdiğini gösterir. Betanın 1 değerine eşit olması hisse fiyatlarının endeksteki değişimlerle birlikte gerçekleştiğini, 1’den küçük olması hissedeki oynaklığın piyasadaki oynaklıktan daha düşük, 1’den büyük olması ise hissedeki oynaklığın piyasadaki oynaklıktan daha yüksek olduğunu gösterir. Örneğin, bir hisse için beta değerinin 1.6 olması, hisse fiyatlarındaki oynaklığın teorik olarak endeksteki oynaklıktan % 60 daha fazla olduğunu, 0.7 olması ise hisse fiyatlarındaki oynaklığın endeksteki oynaklıktan % 30 daha düşük olduğunu işaret etmektedir.
Yüksek betalı hisseler daha fazla piyasa riskine maruz kaldığından daha yüksek getiriler sağlayabilir, düşük betalı hisseler ise piyasa riskinden daha az etkilenmenizi sağlayacak ve daha düşük getiri fırsatları sunacaktır. Fon – portföy yöneticileri, endeksin yükseleceğini düşündükleri dönemlerde ağırlıklı olarak portföylerinde beta değeri 1 ve üzerinde olan hisseleri tutmakta; endeksin düşeceğini dönemlerde ise ağırlığı beta değeri 1’den küçük olan hisselere kaydırmayı tercih etmektedir.
Aşağıda BİST-100’de yer alan hisselerin günlük bazlı olarak son 2 yıldaki BİST-100 endeksine göre beta değerleri verilmiştir. Bu noktada, betanın 1’e eşit ya da 1’den düşük/yüksek olması tek başına yatırım kararı verilmesi için yeterli olmasa da kararı destekleyici bir unsur olarak düşünülmesi gerektiğini de ifade edelim. Beta kullanım açısından pratik olsa da; geçmişteki fiyatlardan elde edilmesi ve firma yapısında görülebilecek olası değişimlerle anlamsız hâle gelebilecek olması gibi dezavantajlara sahip olduğu unutulmamalıdır.
Toparlamak gerekirse, borsa zirve seviyelerdeyken ya da borsadaki seviyelerden bağımsız olarak nasıl hisse senedi seçilebileceğine dair 2 örnek vermeye çalıştık. İlk verdiğimiz örnek ağırlıklı olarak temel analize ağırlık veren uzun vadeli beklentilerle yatırım yapmayı tercih eden yatırımcılar için uygun olup; ikinci örnekteki beta yaklaşımı daha kısa vadeli yatırım yapmayı tercih eden yatırımcılar için uygundur. Ayrıca, özellikle de şu an olduğu gibi endeksin orta – uzun vadeli hâlen potansiyeli olduğu düşünülmesine karşın kısa vadede bir düzeltme görülmesi riskinden endişe edilmesi gibi durumlarda; portföyde hisse tutmaya devam edilmek isteniyorsa (olası bir yükseliş trendini kaçırmamak ya da herhangi bir sebepten hisse tutma isteği/zorunluluğu varsa), portföyün betasını düşürecek şekilde hisse tercihleri yapmak, endeksteki olası düşüşlerden daha az etkilenilmesini sağlayabileceğinden korumacı bir yaklaşım olarak düşünülebilir. Böyle dönemlerde hisseleri tamamını satıp düzeltme sonrası alıp yapmayı düşünmek de bir tercih olabilir. Ancak, bu durumda zirveden satıp dipten alma güdüsü hatalı-geç karar verme riskini artırabileceği gibi beklentinin aksine düzeltme görülmeden yükselişin devam etmesi durumunda trendi kaçırmanıza ya da daha yüksek maliyetlere katlanmanıza yol açabilir. Bu sebepten ötürü de şu ankine benzer ortamlarda ve portföyde hisse tutmaya devam edilmesi istendiğinde; yatırım kararları verilirken betanın tek başına olmasa da diğer kriterlerle birlikte göz önünde bulundurulmasının sağlıklı olacağını düşünüyoruz.
Not: Kısa vadeli al – sat yapmak ya da orta veya uzun vadeli pozisyon taşımak veya hisse senedi alıp almamak; kişinin risk-getiri algısına, piyasa tecrübesine – bilgisine, kişisel gelir – gider dengesine, yaşına, yatırımını ne kadar süreyle tutmak istediğine (birikimini kullanmak için ne zaman ihtiyaç duyacağına) bağlı olarak her bir kişi için farklılık göstermektedir. Bu yazının genelinde piyasa tecrübesi ve piyasaları takip edebilme imkanları açısından profesyonel olarak nitelenemeyecek yatırımcılar esas alınmıştır. Bundan dolayı yazının temel amacı bilinçli yatırımı teşvik etmek ve bilgisi olanlar ise hafıza tazelemektir. Ayrıca, özellikle betanın hesaplanması ve farklı kullanım alanları gibi detaylara ele alınan konunun özünden uzaklaşmamak amacıyla girilmemiştir.
Paylaş