Paylaş
Mart ayında işsizlik oranında gerçekleşen 0,1 puanlık artış iş gücüne katılım oranından kaynaklanıyor. Şöyle ki daha fazla kişi istihdamdaki güçlenmeyle beraber iş aramaya başladığı anlaşılmakta, dolayısıyla iş gücüne katılım artış gösterdi. Dolayısıyla bu da olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Sektörel bazda değerlendirdiğimizde ise imalat sektörü istihdamındaki 29 binlik azalma dikkat çekmektedir.
ABD ekonomisinin geldiği noktada istihdam artışı ve işsizlikteki seyrin artık Fed politikaları için eskisi kadar belirleyici olmadığını düşünüyoruz. ABD Merkez Bankası’nın (FED) işaret ettiği en önemli gösterge 2016 yılı itibarıyla enflasyon haline geldi. Tabii enflasyonun sağlıklı bir yapıya kavuştuğu kanısı ancak petrol ve emtia fiyatlarının dışsal etkisinin geçmesinden çok, harcama ve tüketim alışkanlıklarının değişeceği iyileşmelerle oluşabilir. Petrol fiyatı aynı seviyede kalsa bile, bir sonraki yıl baz etkisi nedeniyle enflasyonda matematiksel bir düzelme olacaktır. Ancak hedefi tutturacak bir enflasyon, ekonomik aktivite üzerinde etkili olan kalemlerde düzelme ile mümkün olabilir. Son dönemde de açıkçası kişisel harcamalar, perakende satışlar, çekirdek PCE gibi göstergelerin bu istikrarı sağlamakta zorlandığını söyleyebiliriz.
Harcama ve tüketim açısından en belirleyici etki gelirlerdir. Bireyler ne kadar çok para kazanırlarsa, harcama eğilimleri de o kadar artacaktır. Bu nedenden dolayı istihdamda artık manşetten ziyade ücretler alt kalemi ön planda olacaktır. ABD enflasyonunu hedeflenen seviyeye getirmek yıllık yüzde 3 ücret enflasyonu ile mümkün görünebilir. Bu açıdan değerlendirdiğimizde de yüzde 0,3’lük aylık artış ve yüzde 2,3’lük yıllık artış, önceki aydaki vasat artış oranlarıyla karşılaştırıldığında olumlu görülebilir.
Her ne kadar veriler ABD ekonomisi için pozitif bir momentum oluştursa da, dış dünya kaynaklı risklerin hala endişe yaratıyor olması sebebiyle Fed’in Nisan ya da HGaziran’da hareket etmesi için yeterli güveni vermediğini söyleyebiliriz. Küresel ekonomilerin negatif bir trend içerisinde olması, para politikasında keskin bir ayrışmanın önüne geçmektedir. Dolayısıyla Haziran’dan önce bir faiz artışı zor olmakla beraber, yılın ikinci yarısında da faiz artışlarının hızı ve zamanlaması küresel ekonomilerdeki düzelmeye bağlı olacaktır. Avrupa’da beklenen toparlanma ve Çin teşviklerinin ekonomide canlılık yaratması olumlu hikaye olabilir. Fed öngörüsünde bulunmanın yolu artık global ekonomileri okumaktan geçiyor, eskisi kadar data bağımlısı değiliz.
Paylaş