Finans piyasalarında son günlerin öne çıkan tartışması başbakan ile merkez bankası başkanı arasındaki faiz konusundaki görüş ayrılığı
Finans piyasalarında son günlerin öne çıkan tartışması başbakan ile merkez bankası başkanı arasındaki faiz konusundaki görüş ayrılığı.
Zeynel BALCI Meksa Yatırım / Stratejist
Başbakanın önce merkez bankasının “Olağanüstü toplanıp nasıl artırdıysa şimdi de olağanüstü toplanıp düşürsün” dediği faiz oranı son merkez bankası toplantısında 50 baz puan düşürülünce ikinci bir uyarı geldi. Bu defa “Dalga mı geçiyorsun” diyerek enflasyonun nedenini faizin yüksek olmasına bağlayan başbakanın uyarısı ekonominin klasik tartışmasını hatırlattı. Enflasyon… Sonuç mu? Sebep mi? Tavuk.. yumurta… hikayesi gibi. “Tartışmanın uzun olması, iki tarafında haklılığını veya haksızlığını gösterir” sözünden hareketle ekonomi yönetiminde kimsenin yüksek faiz istediğini sanmıyorum. Bu noktada faiz indirimi için şartların olgunlaşması ve zamanlamanın önemi ortaya çıkıyor.
Para bolluğunun yaşandığı global ekonomide farklı uygulamalar var. Almanya ve ABD gibi gelişmiş ülke ekonomilerinde faiz oranları yüzde 0.25 iken enflasyon oranları yüzde 1.3 ve 2.00 seviyelerinde. Likidite bolluğunun etkisiyle ve “Likidite Tuzağı” tartışmalarıyla birlikte faiz oranları yerlerde sürünüyor. Türkiye’nin aynı ligde yer aldığı ve ölçü kabul edilecek ülkeler de ise Rusya’da faiz oranı yüzde 7.5, enflasyon 7.3, diğer gelişen ülke piyasalarının diğer önemli ülkesi Brezilya’da ise faiz oranı yüzde 11, enflasyon ise 6.2 olarak görülüyor. Her ülke kendi konumuna göre farklı pozisyon almış. Rusya, Brezilya ve Türkiye gibi Gelişen Ülkelerin sıkıntısı daha çok Fed kaynaklı. FED’in varlık alımlarını azaltması, likiditeyi kısma sürecine karşılık gardını alma durumunun etkisi var, sanki. Ekonomi çarkını ağırlıklı olarak dış finansmanla çeviren Türkiye için görünüm Rusya veya Brezilya’dan çok mu farklı. FED kaygısı Türkiye’de yok mu? Diye sormak gerekir. Merkez Bankası da bu kaygıları taşıyor olmanın yanında asli görevi olan “Enflasyon” ila baş etmek derdinde olabilir. Zaten enflasyonu Haziran sonrası düşüş bekliyor, enflasyon düşerse faizin düşmesi için zemin hazır olacak.
Faiz oranlarını etkileyen enflasyon, ekonomik büyüme, döviz kurları… gibi parametrelere bakıldığında iki dikkat çeken ayrıntı göze çarpıyor. Faiz düşünce Dolar/TL paritesinin genelde yükseliş gösterdiği, bir diğeri de enflasyon yükselince faiz oranlarının yükseldiği görüntüsü. Faiz oranlarının en duyarlı olduğu parametre enflasyon olarak görülüyor. Merkez Bankası ekonomide “Sıkı duruş” görünümün gereği olarak faizde kontrollü bir düşüş politikası güdüyor. Faiz oranlarındaki sert düşüş, ithalata dayalı ekonomide döviz kurlarını yukarı çekerse bu durum enflasyonu da yukarı çekmez mi? Döviz kuru enflasyonu artırırsa faizleri ne kadar düşük tutabilirsin? Türkiye’nin FED’de malum süreç devam ederken gelişmiş ülke ekonomileri gibi “Negatif faiz” politikası uygulayabilecek lükse sahip mi? Başbakan ile merkez bankası başkanının görüş ayrılığından ziyade kamuoyu önünde tartışır görüntüsü bir yana önümüzdeki günler için de farklı beklentileri beraberinde getirdi. Sonuçta merkez bankası başkanı hükümetin emrinde bir bürokrat, emre uyulur, uymazsa gereği yapılır, merkez bankası baskıyı kaldıramaz, merkez bankasının bağımsızlığı veya özerkliğindeki aşınmayı da göze alarak başbakanın sözünü ortada bırakmaz diyenler de var... Merkez bankası ekonomik işleyişinin dışındaki zorlamalara prim vermeyebilir, diyenler de yok değil. Bakalım önümüzdeki günler ne gösterecek?
Bir de bu tartışmaların piyasaya yansımaları nasıl olacak? İki farklı yönden bakmak gerekecek. Faiz oranlarında başbakanın dediği “Agresif” bir indirim olursa borsa ve döviz kurları yukarı, Haziran’da enflasyon düşüşü görülerek Başçı’nın daha önce vurguladığı gibi “Kontrollü bir indirimde” ise piyasa üzerinde fazla dalgalanmaya neden olmayan ama faiz düşüş beklentisi korunan bir piyasa yapısı daha mümkün görülüyor.