Programlar süresince konuştuğumuz en önemli konular, TCMB’nin yeni başkanı Naci Ağbal önderliğinde 2021 yılı para ve kur politikası toplantısı, TCMB’nin 24 Aralık para politikası kurulu (PPK) toplantısından çıkacak olası faiz kararı, Fed kararı ve Brexit süreci idi.
Geçtiğimiz hafta, Ekim ayı için sanayi üretimi ve toptan satışlar verilerini aldık. Bu veriler öncül büyüme özelliği göstermesi ve yılın son çeyreğindeki büyüme hakkında fikir edinmemiz açısından önemli idi. Zira hem sanayi üretimi hem de toptan satışlar Ekim ayında beklentilerin üzerinde gerçekleşme gösterdi.
Ekonomist Enver Erkan, her ne kadar son kısıtlamalardan restoran, turizm ve diğer hizmetler kesiminin olumsuz etkileneceğini belirtse de; PMI ve reel kesim güven endeksinin ise, sanayide büyüme eğilimine işaret ettiğini belirtti. Ancak son çeyreğin devamında kısıtlamaların risk teşkil ettiğine ve büyümede üçüncü çeyrekteki momentumun yakalanmayacağına da değindi. Erkan, 2020 yılı için ise yüzde sıfır oranında bir büyüme kaydedilmesini, yani herhangi bir düşüş olmasa da büyüme yaşanmadan geçirilecek bir yıl olmasını bekliyor. Bu beklenti, dördüncü çeyrekte bir daralma olacağını da ihtiva ediyor. 2021 yılı için büyümede olumlu bir baz etkisi var, buna bir de salgının iyileşme etkisi eklendiğinde Ekonomist Enver Erkan 2021 yılında yüzde 4’e yakın büyüme oranı bekliyor.
TCMB’nin 2021 yılı para ve kur politikası toplantısı hakkında Enver Erkan, “Merkez Bankasının iletişimi güçleniyor” dedi. Buna ek olarak TCMB’nin, 24 Aralık’ta yapacağı PPK toplantısında 200 baz puan faiz artırımına gitmesini beklediğini de belirtti. Genel olarak ekonomistler arasındaki kanı Merkez Bankası’nın 24 Aralık’taki PPK toplantısında 150-200 baz puan aralığında bir faiz artırımına gitmesi...
Merkez Bankası’nın 2021 yılı para ve kur politikası konulu toplantısında iletişimin daha iyileştiği ve net olması konusuna Dr. İsmet Demirkol da değindi. Enflasyonun yılı yüzde 14’ler seviyesinde kapatmasını ve 2021 yılı ilk çeyreğinde yüzde 15-16 oranlarında bir enflasyon oranı gerçekleşeceğini öngören Demirkol, merkez bankasından 24 Aralık tarihindeki faiz toplantısında 200 baz puan faiz artırımı bekliyor. Ancak Türkiye’nin sermaye, özellikle de doğrudan sermaye çekme gereksiniminin bu noktadan sonra daha önemli olduğunu belirtti.
Demirkol, Türkiye’de rezervlerin artırılması için sadece para politikasının yeterli olmadığı özellikle özel sektörün güçlendirilmesi gereğine değindi. Bunun için de doğrudan yabancı sermaye ile özel sektördeki şirketlerin güçlenebileceği tavsiyesinde bulundu. Burada özellikle teknoloji, inovasyon ve üretime dayalı lokomotif sektörlerin olduğunu belirtti. Sadece kısa vadeli sermaye girişleri Türkiye ekonomisinde kalıcı iyileşme sağlayamayacaktır. Aynı zamanda uzun vadeli kalıcı doğrudan yabancı sermaye girişi olmalıdır. Türkiye, ihracat odaklı ve katma değerli büyüme modeli gerçekleştirmelidir. Doğrudan yabancı sermaye girişi için tarım ve teknolojide eş zamanlı reformlar yapılabilir. Böyle bir durumda 2021 ekonomi modeli daha güçlü olur. Sürdürülebilir kalkınma için, e-ticaret ve teknoloji gibi sektörlere öncelik verilmesi gerekiyor. Enflasyonla mücadeleyi kazanmak açısından da sadece para politikası yeterli olmayacaktır; yapısal reformlar, ekonomik reformlar, yerli üretim, tarım reformu, hayvancılık ve ileri teknoloji ihracatı yapılması önem taşıyacaktır.
Son dönemlerin en önemli konularından biri de Brexit; her ne kadar İngiltere Avrupa Birliği’nden 31 Ocak tarihinde resmen ayrılmış olsa da iki taraf arasında kapsamlı müzakereler devam ediyordu. Bu konuda İrlanda Bankalar Birliği Başekonomisti Dr. Ali Uğur artık bir sonuca gelinmek zorunluluğu olduğunu belirtti. İki taraf arasındaki görüşmeleri en çok engelleyen sorunun balıkçılık sektörü (kim nerede balık tutabilir, hangi bölgelerde balık tutabilir vs) olduğu görülüyor ki bu konuyu Dr. Uğur oldukça ilginç olduğu şeklinde değerlendirdi. Zira, balıkçılık sektörü Avrupa Birliği’nin gayrisafi yurtiçi hasılasının sadece yüzde birini, İngiltere’nin ise gayrisafi yurtiçi hasılasının yüzde 0.1’ini oluşturuyor.
İngiltere’nin anlaşma olmadan da Avrupa Birliği’nden ayrılması söz konusu olacaktır. Çıkış sürecinden sonra İngiltere, sadece Avrupa Birliği ile değil dünyadaki tüm diğer ülkeler ile de ticaret anlaşması yapmak zorunda kalacaktır. Tabi Avrupa Birliği’nin bundan sonra İngiltere’ye karşı nasıl keyfi kararlar alacağı bazı kısıtlamalara gidip gitmeyeceği önem taşıyor zira Avrupa Birliği İngiltere’nin bazı sektörlerinde aktivitelere sınırlandırmalar getirme seçeneğini göz önünde bulundurabilir.