Bugün pusulada dün açıklanan silah bırakma çağrısının olası piyasa etkilerini, yurtiçinde faiz depreminin sonuçlarını ve FED depreminin zamanlamasını Şevin Ekinci ile birlikte tartışacağız.
Eral Karayazıcı
Gedik Yatırım Yurtiçi Satış Müdürü
ekarayazici@gedik.com
Geçen haftanın bir özetiyle başlayalım. Dünyada asayiş berkemal borsalarda yükseliş devam ediyor, dolar sakin, altında bir toparlanma çabası var.
Yurtdışında pozitif iklimin korunması büyük ölçüde 24 Şubat virajında Yellen’in güvercin tarafı daha ağır basan mesajlarından ve AB’ den gelen pozitif haberlerden kaynaklanıyor.
Aslında yurtiçinde de haftanın ilk yarısı dünyaya paralel bir seyre sahne olmuştu. Borsa çarşamba ilk seans 88.000 puana dayanırken, USDTRL 2,4530’a gösterge tahvil faizi % 8 ‘e kadar gerileme yaşamıştı.
Ancak haftanın ikinci yarısı siyasi cenahtan gelen sert eleştirilerin manşetlere taşınması ile büyük bir alaboraya sahne oldu. BIST 100 haftayı % 1,6 kayıpla 84.150 puanda USD/TRL % 2,2 yükselişle 2,5077 seviyesinde ve gösterge tahvil faizi % 8,8 ‘de noktaladı.
Şubat bütününde dünya borsaları ortalama % 7 yükselirken BIST 100 % 5,4 BIST Banka endeksi % 9,8 değer kaybetti.
Faiz Tartışmaları Neye İşaret Ediyor?
Ekonomi yönetiminde özellikle de faiz konusunda iki farklı felsefenin varlığı artık kalıcılaşmış ve tescillenmiş görünüyor.
Bir tarafta dış konjonktürü de göz önüne alarak kısa vadede ölçülü adımlar atılmasını isteyenler diğer tarafta faizleri agresif biçimde düşürerek bunun büyümeyi pozitif etkileyeceğine inananlar var.
Ölçülü adımlar atılmasını doğru bulanlar faizlerde FED depremi arifesinde hızlı bir indirime gidilmesinin dövizde sert yükselişe neden olacağını bu bumerangın da önce enflasyonu yükselteceğini devamında da büyümeye darbe vuracağını düşünüyor. Başka bir deyişe dimyata pirince giderken eldeki bulgurdan olunabileceği kaygısını taşıyorlar.
Piyasa fiyatlamaları da en geç genel seçimleri takiben agresif faiz indirimi tercihinin ekonomi yönetimine hakim olup 2015 enflasyonunun yükselmesine sebep olacağı 2016 içinde belirsizlikler üreteceği yönünde gelişiyor.
Politika faizinde indirime gidilirken ve dünyada ılımlı seyir korunurken Türkiye bonolarının ikincil piyasada satış yemesi ve bono faizlerinin 2,5 işlem gününde 80 baz puan yükselmesi tamamen bununla ilgili.
Yüksek enflasyon öldürmez, süründürür. Başka bir deyişle Türkiye FED fiyatlaması geride kalmadan düşük faiz politikasına yönelirse bu faktör 2015-2016 döneminde ekonomik bir buhrana neden olmaz.
Ancak yükselen kur, tüketimi frenleyeceği ve döviz borcu olan şirketler bu politikadan darbe yiyeceği için büyüme umulduğu gibi hız kazanamayıp ağır bir darbe yiyebilir.
İşte bu belirsizlikler Türkiye piyasalarının dünyadan bağımsız negatif bir havaya bürünmesine neden olmuşken hafta sonunda önemli bir gelişme yaşandı ve en azından kısa vadede finansal piyasalarda gündemin çeşitlenmesi olasılığını beraberinde getirdi.
Şimdi hem silah bırakma çağrısını hem de Türkiye piyasalarını güçlü biçimde etkilemeye devam edecek FED ve AB cephelerini Ekonomist Şevin Ekinci ile gerçekleştirdiğimiz röportajda masaya yatıralım.
Röportaj – Şevin Ekinci ( @sevinekinci )
1- Silah bırakma çağrısı kuşkusuz piyasalar için pozitif bir haber. Öncelikle hafta sonu yaşanan bu sıcak gelişmenin yabancı yatırımcıların Türkiye’ye bakışlarında güçlü bir etki göstermesini bekler misiniz ?
Beklerim, zaten son 20 yıldır yabancı yatırımcıların Türkiye için takip ettikleri konuların en başında bu sorun geliyor ve çok büyük bir risk faktörü olarak fiyatlıyorlar. 2002 yılından beri gerçekleşen küçük adımları yabancı yatırımcı olumlu karşılıyordu ve bu gelişmeler Türkiye risk profilini daha berrak bir hale getirmişti.
Henüz konu çağrı niteliğinde, yapılan çağrıya olumlu dönüşün piyasalardaki etkisinin muazzam olumlu olabileceğini düşünüyorum. Politik analist olmamakla beraber bu konunun bir süre daha sürüncemede kalmasının bile merak uyandıracağını ve eğer benim beklentim olan Nevruz günü ( 21 Mart ) bu çağrının olumlu dönüşü verilirse esas o tarihten itibaren fiyatlanacağını düşünüyorum.
Tabii ki Pazartesi günü Türkiye piyasalarında bunun etkisiyle olumlu bir açılış olacaktır ama bu konunun uzun vadede piyasalara ve Türkiye ekonomisine yansıması için dediğim gibi çağrıya gelecek yanıtlar önemli olacaktır.
2- Bu gelişme yakın vadede başta beklentiyi al gerçekleşince sat felsefesi ile hareket eden hedge fonlar olmak üzere sizce yabancı yatırımcıların Türkiye piyasalarında alışa geçmelerine neden olur mu?
Evet. Ancak dediğim gibi konunun gelişimine bağlı. Şimdi dünden beri çatlak sesler geliyor. Pazartesi ilk haber olumlu fiyatlanır. Ancak önemli olan bunun gerçekleşerek ilanıdır. İlanının gerçekleşmesi halinde -global konjonktür elverdiği ölçüde- yoğun bir alışa geçmelerine sebep olur. Hatta global konjoktür elvermese bile alışa geçebilecek yabancı yatırımcılar tanıyorum ben bu konunun çözüme ulaşması halinde.
Ancak ilanının hemen gerçekleşeceği konusunda rezervlerimiz (şüpheler) var. Bu bir süreç, süreç olduğu sürece de görece olumlu fiyatlanacaktır, dediğiniz alışlar kesin ilanından sonra gerçekleşir ve uzun vadeye yayılır. Yine de bunun devamını ülkenin makroekonomik temellerinin sağlamlığı etkileyecektir ki zaten yabancı derecelendirme kuruluşlarının notlandırdığı faktörlerin içinde bu etmenler de var.
3- Bu süreç pozitif yönde gelişmeye devam ederse Türkiye’ye reel yabancı sermaye girişinde bir artışa neden olmasını ve ülkenin büyüme hızının tempo kazanmasını bekler misiniz?
Doğrudan yabancı sermaye şu anda ödemeler dengesinin finansal hesaplarında sadece yüzde 10-15 yer ediyor ki bu yabancı yatırımcının gözünde risk faktörü. Daha önce Hürriyet Big Para’da cari işlemler dengesi üzerine yazımda belirtmiştim cari işlemler açığı ne kadar kısa vadeli fonlamalarla ve ne kadar düşük doğrudan yabancı sermaye ile finanse edilirse ülke kırılganlığı o kadar artar.
Doğrudan yabancı sermayenin girişi için ülkede kargaşa ortamının olmaması “olmazsa olmaz” bir koşul. Bu konunun uzun vadede ortadan kalktığını varsayarsak doğrudan yabancı sermaye fizibilite çalışmalarına hemen başlayacaktır ve artacaktır.
Ancak burada hükümetin de yapısal reformlar konusunda faaliyete geçmesi gerektiği unutulmamalıdır. 2000’den başlayarak 2010 yılına kadar Brezilya’ya gelen doğrudan yabancı sermaye artışına sebep olan: yapılacak olan yapısal reformlara güven idi. Keza şu anda aynı durum Hindistan için de geçerli. Yapısal reformlara olan güven (hukuki düzenlemeler, vergi ayarlamaları, sektör yapılandırmaları vs.) yabancı yatırımcıya cazip geliyor.
4- FED ile devam edelim. Sizce FED sabır kelimesini ne zaman kaldıracak, ilk faiz artırımı ne zaman gerçekleşecek?
Benim görüşüm Fed’in bu 17-18 Mart ayında gerçekleştireceği toplantıda “sabırlı” kelimesini koruyacağı yönünde. Fed hem bunu kaldırmasının piyasalarda istemediği düşüşlere sebep olarak makroekonomiye erken etkilerini hesaba katabileceğinden hem de istihdamın alt detaylarında daha fazla iyi veri görmek isteyeceğinden dolayı “sabırlı” kelimesini kaldırmak için en az bir toplantı daha bekleyecektir diye düşünüyorum.
Zaten bu kelime bir nevi sözle yönlendirmedir. Sabırlı kalktıktan sonra takip eden herhangi bir toplantıda faiz artırımı gelir. Faiz artırımı beklentimi geçen hafta yurtdışında yatırımcılarla konuşurken kesinleştirdim. Normal şartlar altında Eylül ayında Fed’den ilk faiz artırımını bekliyorum.
5- Avrupa ekonomisi bu ay başlayacak parasal genişleme ile büyüme çarklarını harekete geçirmeyi ve ektiklerini biçmeyi başarabilecek mi?
Avrupa ekonomisinde son zamanlarda büyüme verileri iyi geliyor. Ben PMI’dan ziyade reel verileri daha çok değerlendiriyorum. Bu bağlamda Avrupa Birliği’ndeki en son büyüme rakamları Almanya’da yüzde 1.6, Polonya’da yüzde 3.1 Çek Cumhuriyetinde yüzde 1.5, Romanya’da yüzde 2.6, Macaristan’da yüzde 3.4, İspanya’da yüzde 2 ve tüm Avrupa bölgesi için yüzde 0.9 büyüme rakamları olumlu karşılanmalı.
Hatta Avrupa Birliği son çeyrekte yüzde 1.3 büyüdü. Toptan satışlar da Avrupa bölgesinde en son yıllık bazda yüzde 2.8 artış gösterdi ki bu çok kuvvetli olarak addedilmeli. Bunun devamında bu ay başlayacak olan parasal genişleme hareketinin ABD’deki gibi etkiler yaratmasını beklememeliyiz.
Avrupa sadece parasal genişleme değil mali ve yapısal reformlar yoluyla da gelişmek zorunda olduğunu biliyor. En nihayetinde Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Draghi son yayımladığı makalesinde Avrupa Birliği’nin önce siyasal birliğini oluşturması gerektiğini daha sonra parasal birliği sağlamlaştırabileceğini iddia etti.
ECB’nin Mart ayında da parasal genişleme programı çerçevesinde hükümet bono alımlarına başladığında önemli olan bu alımları karşılayacak kadar satışın da gelmesidir.
ECB, parasal genişleme (QE) programı çerçevesinde onun kaynaklarını karşılayacak kadar bono satılacak mı acaba? Programa göre ECB 2016 yılının Eylül ayına kadar 60 milyar Euro varlık alımı yapacak.
Zaten geçen seneden beri diğer varlıklardan 13 milyar Euro kadar her ay alım yapıyordu, şimdi artık kalan 47 milyar Euro hükümet bonolarından olacaktır. ECB’nin alacağı hükümet bonoları o ülkenin Avrupa Birliği’ndeki nüfusu ve gayri safi yurtiçi hasılasıyla orantılı olacak.
Buradaki problem, yüksek dereceli bonolar, yüksek montanda alınması gereken bonolarda bir arz açığı olması. Mesela, normalde her ay neredeyse 12 milyar Euro (programın dörtte biri kadar) Alman bonosu alınması gerekiyor. Ama Alman Hazinesi bu sene sadece 147 milyar Euro bono çıkarabileceğini söyledi (2 yıllıktan 30 yıllığa kadar).
Bu arada 132 milyar Euro bononun vadesi gelecek. Yani net bono ihracı sadece 15 milyar Euro olacak. ECB’nin planına göre bu Mart ayından 2016’nın Eylül ayına kadar 215 milyar Euro Alman bonosu alınmalı.
Bu normalde piyasadaki beklenen büyümesinin 26 katı. Piyasada bu kadar Alman bono açığının olması QE programının sağlıksız semptomlarını gösteriyor. Ancak ECB İspanya ve İtalya bonolarının alımlarında görece daha az zorlanacaktır. Bu alımlar QE programının yüzde 13-17 gibi bir oranını oluşturacak.
Her ne kadar QE programı uygulanabilirliğinde ABD kadar başarılı olamayacaksa da, başta belirttiğim reel sektöre zaten yansımaya başlayan gelişmelerin devam etmesini ve uzun vadeye yayılmasını bekliyorum. Burada geleceği şekillendirecek en önemli konu Yunanistan’daki anlaşmaların seyri olacaktır.
Borsa İstanbul
Şevin Ekinci’ye verdiği değerli bilgiler için teşekkür edip borsa ile devam edelim. BIST için her fırsatta yinelediğim 85.000 ucuz 93.000 normal 78.000 çok ucuz hisse fiyatları içeriyor görüşü geçerliliğini koruyor.
Hatırlarsanız geçen hafta bir borsanın ucuz olması ona yükseliş potansiyeli sunar ama yükseliş garantisi sağlamaz. Ucuz kalma nedenlerimizi ortadan kaldırmaz hatta yenilerini ilave edersek uzun süre ucuz & çok ucuz bandına da hapsolabiliriz değerlendirmesine yer vermiştim.
Grafiği büyütmek için grafiğin üzerini tıklayın...
Gerçekleşmeyeceğini düşündüğüm risk realize oldu ve faiz tartışmaları olabilecek en yüksek desibelde devam etti. Hafta sonu gelen silah bırakma çağrısı olmasa Türkiye piyasalarında negatif ayrışma bir süre daha devam edebilirdi.
Ancak bu gelişme önemli ve Türkiye finansal piyasalarında gündem değiştirme potansiyeli taşıyor. Haftanın ilk işlemlerinde özellikle de TR tahvil faizlerinde çözüm sürecine yönelik bir fiyatlama görürsek BIST diğer borsalara kıyasla sahip olduğu güçlü iskonto ile rahatlıkla pozitif ayrışma göstermeye başlayabilir.
Grafiği büyütmek için grafiğin üzerini tıklayın...
Bu faktörün politik yönü pusulanın konusu ve ihtisas alanı değil. Bu köşede meseleye tamamen finansal piyasalar ve ekonomi penceresinden bakıyoruz.
Döviz Cephesi
Faiz tartışmaları dünyada haftayı sakin geçiren doların Türkiye’de geçen hafta % 2,2 yükselmesine neden oldu.
Bu tartışmalar gerek tahvil gerek döviz piyasasında enflasyon hedefinin sapacağı beklentilerini tetikledi ve fiyatlamalar bu duruma göre revize ediliyor.
Silah bırakma çağrısı Türkiye piyasalarında pozitif bir beklenti olarak algılanır ve tahvil & hisse cephelerinde satın alınacak olursa elbette döviz tarafını da etkisi altına alacak dolar rahatlıkla geri çekilme kaydedebilecektir.
BIST Strateji
FED’in 18 Mart toplantısında sabır kelimesini koruması ihtimalini ben de daha yüksek buluyorum. Bu nedenle bir sonraki toplantı ( 29 Nisan ) arifesine kadar olan kesitte belirli molalar içerse de yurtdışında pozitif iklimin devam edebileceği görüşündeyim.
Yurtiçinde de en azından mart ayının ilk yarısının pozitif bir seyre sahne olması ihtimalini daha yüksek buluyorum. Mart ayının ikinci yarısı ise tam bir muamma. Bu perdede Türkiye piyasaları iki ayrı yönden esecek rüzgarın çapraz ateşinde kalmaya aday görünüyor.
İlki 17 Mart tarihli TCMB toplantısı ki ne yazık ki yeni gerilimlere kaynak olma riski içeriyor. Diğeri ise 21 Mart ( Nevruz ) ve bu tarih çözüm süreci kapsamında pozitif beklenti olarak satın alınma potansiyeli taşıyor. İki tarih arasında da 18 Mart FED toplantısı var.
Anlayacağınız tam cadı kazanı. Ancak Mart ayının ikinci yarısını tartışmak için daha zaman var, biz önce ilk yarıyı geride bırakalım.
En azından yakın vadede silah bırakma çağrısı gündemde faiz tartışmalarının önüne geçebilirse BIST 100’ün 86.000 yakın direncini ve BIST Banka endeksinin 159.000 yakın direncini test etmesi hatta aşması mümkün.
Faiz tartışmaları gündemde geri plana düşebilir mi ? Açıkçası çok kolay gözükmüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın kendisiyle görüşme talebi olduğunu belirterek, “Çağırıp konuşacağız. Ama onun bağlı olduğu Bakan’la (Ali Babacan) bunu konuştuk. Ama bakıyorum ki aynı durumdalar. Artık biraz kendilerine çeki düzen vermeliler” dedi.
Yurtiçi piyasalar bir taraftan silah bırakma çağrısını değerlendirirken bir taraftan faiz tartışmalarını izlemeye devam edecek.
Bu konu gündemde geri plana düşse dahi kabul edelim ki ekonomi yönetiminde seçimleri takiben bir felsefe değişikliğine gidileceği algısı bir süre sonra baskı unsuru olmaya devam edecek.
Toparlarsak; Borsa aşırı satılmışlığın cazibesi ve silah bırakma çağrısının tetiklediği 21 Mart beklentisi ile kısa vadede pozitif seyre girebilecekse de devamında yüksek enflasyon riski içeren politikalara yönelim riskinin baskısı ile sağlayacağı primi geri vermeye ve sıcak bir ikinci çeyrek ( özellikle de mayıs ) yaşamaya aday görünüyor.
Pusula idare eder de ben okumayı sevmiyorum diyenlere iyi haber. Artık her pazartesi saat 17:40’da haftanın açılışını değerlendirmek üzere TRT Türk’te Gülçin Üstün Can’a konuk oluyorum.
Kar veya zarara neden olan şey fikirler değil, kararlardır. Tüm okurların doğru kararlar alması ve bir sonraki pusulada yeniden görüşmemiz dileği ile...
Anlık – Günlük Değerlendirmeler
Genel stratejiye yönelik görüşlerimi her pazartesi BIG PARA ‘da yayınlanan köşe yazım pusula ile okurlara aktarırken, haber akışına bağlı anlık değerlendirmeleri & günün içindeki seyre yönelik tahminlerimi twitter adresimde (@eralkarayazici) düzenli olarak paylaşıyorum.