Banka ve holdinglerin kendilerinden haberi yok

Güncelleme Tarihi:

Banka ve holdinglerin kendilerinden haberi yok
Oluşturulma Tarihi: Şubat 07, 2001 00:00

Büyük bankalar ve holdinglerin de aralarında bulunduğu Türk müşterilerine, düşük enflasyonda çalışmak için hizmet veren Kanadalı Kristina Rogers ile ABD`li Martha Kortiak, `İyi müşterilerini memnun edemeyen bankalar ve firmalar ortadan kalkacak` diyor.


İkisi de yabancı. İkisi de kadın. Kristina Rogers, Kanadalı. Martha Kortiak ise Amerikalı. Dışarıdan cazip görünse de zor işleri başarıyorlar. İkisi de şu anda `genel müdür` olarak geldikleri stratejik konumlarından önce kariyerlerinde yükselmek için epeyce emek harcamışlar. İkisi de 4 yıldan bu yana Türkiye`li. Belki henüz Türkçe öğrenememişler ama `bizi bizden iyi` tanıyorlar. Kristina ve Martha, ülkemizde 10 yıldan bu yana çalışan ve dünyanın çeşitli ülkelerinde farklı sektörlerdeki firmalara yönetim danışmanlığı yapan Monitor Grubu`nun üst düzeydeki temsilcileri. Bu iki kadın yönetici, IMF ile yürütülen ekonomik programla birlikte, `düşük enflasyonlu düzene` geçmeye çalışan ülkemizde, müşterisi olan Türk firmaların karşılaştıkları sorunları çözmek ve rekabet koşullarına uyumları için yol gösteriyorlar. İlgilendikleri alanlar bankacılık, enerji, finans, pazarlama ve tüketiciyle ilgili rekabet koşulları. Kristina M. Rogers ve Martha Kortiak ile Türkiye`de yaşayan iki yabancının Türkiye`ye bakışlarını ve Türk firmalarının eksikliklerini saptamaya çalıştım.


Bizim şirketlerin neleri eksik?

Kortiak: Türkiye`deki şirketlerin en büyük eksikliği, bence `bilgi`dir. Şirketler, kendi bilgilerine ulaşamıyorlar. Nerede, açıkları ve eksiklikleri var, bilmedikleri için risklerini, `efektif` şekilde yönetemiyorlar. Şirketler, büyüdükçe de zorlanıyorlar. İkincisi, şirketlerin kendi karlılıkları hakkında, çok az bilgileri var. Hangi müşteriden, servisten nasıl para kazandıklarını bilmiyorlar. Karlılıkla ve kalem başına maliyetlerini ölçemiyorlar. Kısaca, müşterilerini değerlendiremiyorlar. Bunun nedenini de, yıllarca bankaların yüksek kar getiren Hazine kağıdına dayalı çalışmaları ve müşterilerini anlama gereği duymamaları.


Rogers: Yüksek enflasyon ortamı sona erdiği zaman, bankacılar ve firmalar çok zorlanacak. Bugüne kadar müşterisinin ürününü merak bile etmeyen, hangi servisin iyi veya kötü olduğunu düşünmeyen bankalar, `müşteriyi yeniden keşfetme ve tanıma` dönemine girecekler. Belki de, bankalar, bugüne kadar en çok kar kazandıkları ve oranları yüzde 5 - 7 oranında olan müşterilerini, ötekilerden ayırmaya, onlara özel muamele etmeye başlayacaklar. Sadece bankalar için değil, her sektör için böyle olacak. Yüksek enflasyonda genellikle ortalama servis sunan şirketler, bundan böyle, her müşterisine aynı servisi sunamayacak. Ya çok daha çok, ya da daha az yapacak bunu. Ortalama davrananlar kazanamayıp, batacaklar.


Şirketler ekonomisinde bu yıl neler yaşanacak?

Rogers: Bu yıl çok zor geçecek. Şirketler, her zamankinden daha fazla düşünmeli ve çok akıllıca hareket etmeliler. Müşterilerini tanımalı ve yeni ekonomide tutunmak için eski ekonominin kurallarıyla oynamamalıdırlar.

Kortiak: Bu yıl, zor bir yıl. Ama Türk işadamları, iyi organizasyonlarda bulunurlarsa ve şirketlerini genç işadamları ve yöneticilere bırakırlarsa iyi bir potansiyel yakalayabilirler. Piyasada, çok sofistike müşteriler var. Yeniden yapılanmadan sonra üniversitelere eleman aramaya gidecek firmalar. Çünkü, yönetici açığı ya da yaşlı yöneticilerin önyargılarıyla problemlerini çözemeycekler.


`Risk Sermayesi` sistemi, Türkiye`de uygulama imkanı bulabilir mi?

Rogers: Düşük enflasyonda çalışmak ayrı bir kültürü ve düşüncelerin nasıl paraya dönüştürüleceği sistemini gerektirir. Türkiye`de insanlar bunu bilmedikleri için `risk sermayesi`ne dayalı fonlar da fazla iş yapamıyorlar. Altyapı eksikliği nedeniyle risk sermayesi uygulamasına, foncular, ABD`deki gözlükle bakıyorlar. Türk müşterinin ve sektörün özelliklerini gözönünde bulundurmuyorlar. Bazı holding firmaları, Türkiye`de internet ve servis sağlayıcılara girdiler ve başarısız oldular. Çünkü ABD`den kopye çektiler ve iş planları yoktu. Öyle ki, büyük holdinglerde insan vardı, para vardı, kaynak vardı ancak `başkaları nasıl yapıyorsa, öyle yapalım` dedikleri için bekledikleri performansı yakalayamadılar.


Biz Türkleri, risk yönetme konusunda çok beceriksiz mi görüyorsunuz?

Türkiye`de para sahipleri, risk sermayesine girmek istemiyorlar. IMF ile uygulanan program öncesinde Hazine bonoları getirisi vardı. Bu getiriler, çok yüksek ve az riskliydi. Risk sermayesinin bu nedenle uygulama olanağı yoktu. Çünkü, risk sermayesi fonu kullanan 10 düşünce şirketinden, sadece ikisi `yıldız` şirket olur. Türkiye`de `risk yönetimi` kavramı bilinmiyor. Yani, şöyle de diyebiliriz; `Farklı düşünceler üzerine para koyma ve bu parayı kaybedebilme` riskini göze almayı Türkler kabullenemiyor. Buna `yatırım riski`ni bilmiyoruz da denilebilir. Yine Türkiye`de risk yönetimi konusunda gelişmeyen üçüncü faktör de Borsa oluyor. Risk sermayesine para verenler olduğu gibi para kazandırmaya dönüşecek şirketlerin büyüyeceği yer de Borsa`dır. Bu şirketlerin Borsa`ya açılmasıyla hisseleri yükselecek ki, gelir sağlanabilsin. Oysa, İMKB, yeterince `derin` olmadığı için bu tür şirketler borsa`ya da giremiyorlar.


Çin`e akın halinde giden yabancı sermaye bize neden gelmiyor?

Çin`e yabancı sermayenin gitmesinin ana nedeni insan sayısı. McDonald`s gibi şirketlerin ne büyük umutlarla gittiğini düşünün bu ülkeye. Ancak, Çin`in altyapısı ve dağıtım ağının yetersizliği hala büyük risk taşıyor. İnsanlara ulaşmak ve çeşitli önlemlere rağmen bürokrasi çok zor bu ülkede. Türkiye ile Çin`i kıyaslamamak lazım. Türkiye`ye yabancı sermayenin gelmemesindeki en büyük etken bence, kendinizi iyi tanıtamamanızdan geçiyor. Batılı, Çin`in neye benzediğini biliyor. Çünkü, her yere gidip bir China Town kuruyorlar. Türkiye`nin ise neye benzediği hala bilinmiyor. Bilmeyince de gelmiyorlar. Yurt dışında, çok negatif bir imajı var Türkiye`nin. Oxford`da okuyan bir arkadaşım bana İstanbul`da kadınların tümünün türban takıp takmadığını soruyor. Yanlış anlama ve önyargılar var. Biz mutluyuz desek de, çok merak ediyorlar. Bu çok önemli ve büyük bir problem.

Fondaki bankalara neden Avrupalı ve Amerikalı bankalar ilgi göstermedi?

Bu ilgisizlik aslında sürpriz değildi. Satışa çıkarılan bankaların mali porteleri ve profilleri çok zayıftı, yabancılara cazip gelmedi. Bu bankalara talip olan iki yabancı bankanın da ne niyetle alıcı oldukları doğrusu bilinmiyor. Bize göre, batılı bankalar, Türkiye`nin stabil ve düşük enflasyonlu düzene geçmesini ve Türk pazarının yeteri kadar gelişmesini bekliyorlar. Bir Deustche Bank, Citibank veya HSBC`nin banka almasına gerek var mı? İstedikleri gibi çalışabilirler.

Türk bankalarının eksikleri neler?

Bankaların mali güçleri kuvvetleri değil. Türkiye`de bankaların verdikleri kredilerin banka aktiflerine oranı gelişmekte olan ülkelere göre çok düşük. Bu yüzden de Türk bankaları, müşteri çekmek ve finansal açıdan daha güçlü olmak için çalışmalılar. Kurumsal müşteriye yakın olmalılar.


Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!