Oluşturulma Tarihi: Ocak 11, 2001 00:00
Tüsiad Yönetim Kurulu Başkanı Yücaoğlu, -Türkiye`Nin Teknolojiye Yatırım Yapmadan Sanayileşmede Ve İhracatta Yeni Atılımlar Yapması Ve Rekabet Gücünü Artırması Mümkün Değildir -Her Sene Yurtdışında 25 Bin Kişilik Bir Ar-Ge Ordusunu Besliyoruz
İSTANBUL (A.A) - 11.01.2001 - Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Erkut Yücaoğlu, Türkiye`nin teknolojiye yatırım yapmadan sanayileşmede ve ihracatta yeni atılımlar yapması ve rekabet gücünü artırması mümkün değildir dedi. Yücaoğlu, TÜSİAD`ın hazırlattığı Uluslararası Rekabet Stratejileri: Biyoteknoloji raporunun kamuoyuna tanıtıldığı seminerin açılışında yaptığı konuşmada, Türkiye`nin Avrupa Birliği`ne (AB) aday ülke ilan edilmesiyle birlikte Avrupa ekonomileriyle rekabet edebilecek düzeye gelmesinin öneminin daha da artığını vurguladı. Türkiye`nin AB`ye üye olabilmek için ekonomik ve siyasi alanda bazı koşulları yerine getirmesinin ötesinde rekabet gücünü artırmak için geleceğe yönelik ciddi bir vizyon oluşturmak zorunda olduğunu ifade eden Yücaoğlu, rekabet üstünlüğü sağlamanın yolunun, rekabet gücününün tenknolojik üstünlükten geçtiğini bilmekten ve bilim, teknoloji ve yenilik kültürünün toplumun bütün katmanlarına aktarılmasından geçtiğini söyledi.
TEKNOLOJİ ÜRETEN ÜLKE KONUMUNA GELEBİLMEK...
Türkiye`nin teknoloji satın alan değil üreten bir ülke konumuna gelmesi gerektiğine işaret eden Yücaoğlu, bunun için öncelikle devletin ciddi boyutta bir maddi kaynağı seferber etmesi, bilim ve teknoloji üretimini bir politika olarak benimsemesi gerektiğini kaydetti. Bugün Türkiye`nin ithal ettiği ve ülkeye getirip uyarladığı teknolojilere çok ciddi paralar ödediğini hatırlatan Yücaoğlu, bu konudaki en çarpıcı örneğin savunma sanayinde görüldüğünü söyledi. Yücaoğlu, savunma sanayinde Türkiye`nin her yıl ithal ettiği savunma araç gereçleri içerisinde bu rakam 3-4 milyar doları buluyorsa, bunun yüzde 20-25`i en aşağı 10-15 yıl önce Batı ülkelerinde üretilmiş teknolojilerin bedeli olarak karşımıza çıkıyor dedi. Yücaoğlu, ar-ge faaliyetlerinin ve buna bağlı olarak insana yapılan yatırımın ön plana çıkması gerktiğine işaret ederek, şunları söyledi:
Türkiye yılda 1-2 milyar doları başka ülkelerin yaptığı ar-ge için harcıyorsa, bir ölçü olarak aldığımızda yılda 50-70 bin
dolar bir ar-ge çalışanının ücreti ise demek ki biz her sene yurtdışında 25 bin kişilik bir ar-ge ordusunu besliyoruz. Türkiye bu konuda ciddi adımlar atmalı. Yılda madem ki biz yurtdışında 25 bin ar-ge çalışanının parasını veriyoruz, bunun bir kısmını yavaş yavaş kendi insanlarımıza, kendi ar-ge imkanlarını yürütebilecek kurumlara ayırmamız gerekiyor.
YENİ ATILIMLAR...
İleri teknoloji içeren ürünlerin Türkiye`nin ihracatındaki payının yüzde 8 ile rakibimiz konumundaki birçok ülkenin gerisinde kaldığına işaret eden Yücaoğlu, bu oranın Singapur`da yüzde 70`i, Malezya`da yüzde 67`yi, İsrail`de yüzde 28`i bulduğunu vurguladı. Yücaoğlu, Türkiye`nin teknolojiye yatırım yapmadan seneyileşmede ve ihracatta yeni atılımlar yapması ve rekabet gücünü artırması mümkün değildir dedi. Yücaoğlu, 21. yüzyılın bilgi teknolojisinin gücüyle donanmış, insan kaynağının eğitimine önem veren, yeniliklere açık ülkelere ve şirketlere büyük fırsatlar sunacağını, Türkiye`nin ise eğer geç kalmazsa bu fırsatları değerlendirecek güce sahip olduğunu bildirdi. TÜSİAD Başkanı Erkut Yücaoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
Ancak biyoteknoloji konusu henüz Türkiye`nin gündemine girebilmiş değil. Sektörel rekabet gücünün artırılması açısından oldukça anlamlı olan teknoloji uygulamaları önümüzde uzanan yüzyılda yaşam ve çevre koşullarını değiştirmeye aday görünüyor. Bu yeni teknolojinin getirdiği yararlar dışında insan sağlığı ve çevre üzerindeki etkilerinin de geniş olarak tartışılması gerekiyor.
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mustafa V. Koç, biyoteknoloji pazarının 2000 yılı itibariyle 80 milyar dolar olduğunun tahmin edildiğini belirterek, Türkiye, böylesine önemli bir teknolojik gelişmenin dışında kalmamalı dedi. TÜSİAD tarafından hazırlanan
Uluslararası Rekabet Stratejileri: Biyoteknoloji raporunun tanıtım toplantısında konuşan Mustafa Koç, 21. Yüzyıl`a damgasını vuracak olan teknolojilerin başında biyoteknolojinin geldiğini söyledi. Biyoteknolojinin de birçok sanayi dalını, üretim yapısını ve ürünleri etkileyecek bir teknoloji olduğuna dikkat çeken Koç, özellikle sağlık ve tıp alanında birçok radikal dönüşümlere yol açmakta olan biyoteknolojinin tarım, hayvancılık, gıda, enerji, kimya, madencilik ve çevre sektörlerinde birçok uygulama alanı bulunduğunu kaydetti.
Mustafa Koç, Türkiye, yeni bir yüzyılda dünyadaki gelişmeleri takip ederek, kendi ekonomisine katkıda bulunacak teknolojik uygulama alanlarını seçerek, bu yönde stratejik planlar yapmak ve uygulamak zorundadır dedi. TÜSİAD olarak da ülke çapında oluşturulacak biyoteknoloji hamlesine destek vermenin önemli görevleri olduğunu belirten Koç, şunları kaydetti: 1980`li yıllarda ortaya çıkan gen mühendisliği gibi gelişmelerin ışığında biyoteknoloji yeni ufuklar açmaya başlamıştır. Biyoteknolojinin tamamen yeni ürünler ve üretim yöntemleri yaratarak, yeni ekonomik alanlar yaratması beklenmektedir. Bu yeni iş alanlarının oluşturulması dışında oldukça önemli bir diğer işlevi de, dünya nüfusundaki artışla beraber yaşanan beslenme, sağlık hizmetleri, yaşam standartları ve çevre koşullarına ilişkin artan sosyal ve ekonomik sorunların çözümüne katkıda bulunmaktır. Modern biyoteknoloji yöntemleri ile üretilmiş insülin veya Hepatit B aşısının insan oğlunun sağlık sorunlarına çözüm olabildiğini hatırlatan Koç, yeryüzünde 200 milyon kişinin, 90`dan fazla biyoteknoloji ilacı veya aşısından yararlandığına dikkat çekti.
Biyoteknoloji raporu 80 milyar dolar:
Günümüzde biyoteknoloji alanında büyük yatırımlar yapmış olan ve önemli ilerlemeler kaydetmiş ülkelerin hemen hepsinin gelişmiş ülkeler olduğunu kaydeden Koç, ABD`nin hem biyoteknoloji üreten araştırma kurumları hem de bu teknolojiyi üretime dönüştüren sanayi firmaları ile dünyada lider konumda bulunduğunu, İngiltere, Almanya ve Japonya`nın da bu alanda başarılı olan diğer gelişmiş ülkeler olduğunu söyledi. Biyoteknoloji alanında faaliyet göstermeye çalışan gelişmekte olan ülke sayısının oldukça az olduğuna işaret eden Koç, Bu alanda başarı gösterebilen başlıca ülkeler Singapur, Tayvan, Çin, Güney Kore, Küba ve İsrail`dir dedi. Biyoteknoloji pazarının 2000 yılı itibariyle 80 milyar dolar olduğunun tahmin edildiğini ifade eden Mustafa Koç, Türkiye, böylesine önemli bir teknolojik gelişmenin dışında kalmamalı, ama bu teknolojinin hangi yönde gelişmesi gerektiği ve bu gelişmenin nasıl sağlanacağı konusunda geniş katılımlı bir yol haritası hazırlanması gerekmektedir diye konuştu.