Oluşturulma Tarihi: Eylül 26, 2000 00:00
Türkiye ekonomisinin uzunca bir süredir başta enflasyon olmak üzere bir dizi sorunla boğuştuğu ortada. Söz konusu sorunların hem nedeni hem de sonucu olarak oldukça önemli bir iç borç sorunu da ortaya çıkmış durumda. Meselenin başlangıcında hiç kuşkusuz kamu maliyesi disiplinsizliği ve bütçe açıkları var ama sorun bir süre sonra kötü bir bütçe ve iç borç yönetimi sonucunda büyük bir iç borç stoğuna dönüşmüş ve söz konusu iç borç stoğu aslında kötü yönetimin bir sonucu iken bugün ekonomik tıkanmanın bir "nedeni" olmuş durumda.Üzerinde ilk durulması gereken konu biraz kavramsal: Türkiye gibi artık ulusal parası belirli bir ölçüde konvertibl olmuş ülkelerde iç borç stoku kavramı anlamını yitiriyor. Kapısında olduğumuz AB`nin ünlü Maastricht anlaşması kamu borç stoku kavramını kullanırken, iç ve dış borç ayırımı yapmıyor ki, kanımızca da doğrusu bu. İç ve dış borç alımının maliye politikası anlamında farklı sonuçları olabilse de Hazine`nin borç ödeme kapasitesi açısından konuya yaklaşıldığında ortada anlamlı bir fark kalmıyor. Bugün dış borcun vadesinin daha uygun oluşu kanımca konunun özünü değiştirmiyor.Maastricht anlaşmasının getirdiği temel kısıtlardan biri kamu borç stokunun (iç artı dış kamu borcu) gayri safi yurt içi hasılaya oranının yüzde altmışı aşmaması. Türkiye`nin bugün dış borç stoku yaklaşık 110 milyar ABD doları, iç borç stoku ise yaklaşık 31 katrilyon TL yani kaba bir hesapla 50 milyar ABD doları düzeyinde. İç ve dış borç toplamını aldığınızda karşınıza 160 milyar ABD dolarını biraz aşan bir kamu borç stoku çıkıyor. Milli gelirimizin 180 milyar ABD doları düzeyinde olduğunu varsayar isek oldukça yüksek bir kamu borç stoku ile karşı karşıya olduğumuz anlaşılıyor.Dış borç stokumuzun vadesi şimdilik bu alanda bir sorun yaşanmayacağını gösteriyor ve Hazine hala iç - dış borç takası yaparak faiz yapısını olumlu etkilemeyi sürdürüyor. Dış borç yükü azımsanacak bir yük değil ama çok kısa vadede hazinenin başına dert açmaya aday gözükmüyor.
İç borç stokumuzda ise 2000 yılında önemli sayılabilecek gelişmeler yaşanıyor. 2000 yılının ilk günlerinde 17 aya kadar uzayan ortalama vade yapısı Ağustos 2000`de tekrar 16 aya düşmüş gözüküyor. Vade yapısının kısalmasında kuşkusuz en önemli faktör faizlerin düşmesi. Faizlerin hem nominal hem reel bazda düşüşünün süreceği varsayımı ile önümüzdeki dönemlerde hazinenin daha da kısa vadeli borçlanmalara gidebileceği düşünülmeli. Hem olumlu hem de olumsuz yönler taşıyan bu gelişme Hazine`nin iç borçlarının devir hızını artırarak iç borç stoğunda azalmalara da neden olacak. Vade yapısının sıkışmasına paralel olarak Hazine 2001`de daha büyük tutarlarda ana para ödemesi yapacak ama aynı zamanda daha büyük miktarlarda da yeniden borçlanmak zorunda kalacak. Yeniden borçlanma zorunluğunun bir bölümü ana para geri ödemelerinden, bir bölümü de 2001 yılı bütçe açığından kaynaklanacak.2000`in ilk sekiz ayında Hazine uzun bir süredir ilk kez bütçe açığından daha az borçlanarak iç borç vade yapısı açısından olumlu bir adım attı ama bu olumlu gelişme bütçe açığının kalan kısmının net dış borçlanma ile kapatılmasından kaynaklandı.Kanımızca tüm kısıtlara rağmen Hazine başarılı bir mali operasyon sürdürüyor ama bu başarının sınırları önümüzdeki yılların bütçe açıkları ile belirlenecek. Türkiye sadece faiz dışı değil temel bütçe fazlası vermedikçe Hazine`nin rahat edeceğini söylemek kolay değil. Türkiye ekonomisinin geleceğini iyi izlemek isteyenler hiç kuşkusuz gözlerini Hazine hesaplarına dikmeliler. (FİNANSAL FORUM)