İskender Özturanlı yazdı : Halkbank neden satılıyor?

Güncelleme Tarihi:

İskender Özturanlı yazdı : Halkbank neden satılıyor
Oluşturulma Tarihi: Ocak 12, 2007 15:184dk okuma

``Kamu bankalarnın özelleştirlmemesi ayrı sıkıntı, özelleştirilmesi ayri bir sıkıntı. Buradaki banka Vakıfbank veya Emlakbank gibi değil oysa``

Haberin Devamı

Bankacılık sisteminin yabancı sermayeye açılması, kamu bankalarının blok halinde özelliştirilmesi, bütün dünyada olduğu gibi bizde de hayli tartışmalı bir konu ve hemen siyasal tartışmaların sıcak gündemi olabiliyor.

Kamu bankalarnın özelleştirlmemesi ayrı sıkıntı, özelleştirilmesi ayri bir sıkıntı. Buradaki banka Vakıfbank veya Emlakbank gibi değil oysa. Ziraat bankası ve Halkbank kritik iki konu.

Bu tür kamau bankaları, işlevleri olan bankalar. Kuruluş sözleşmelerinde bazı görevler ifa etmek üzere kurulmuşlar, bir tanesi Ziratçiyi ve çiftçiyi diğer ise küçük esnafı ve kobileri destekelmek üzere kurulmuş.�

Her iki banka da, özleri itibariyle kamunun yapması gereken temel hizmetler için esasında doğru gerekçelerle oluşturulmuşlar. Ancak geçen yılar içinde her iki banka da, kamu borç stoğuınun şiştiği arka bahçeler haline gelmişler.

Kriz ve Halkbank

Bütçe harcamalarının gizlendiği, görev zararı veya zarar görevi ile zor durumlara düşmüşlerdi. 2001 krizini hatırlarsanız Halkbank diğer kamu bankaları gibi ikinci el piyasadan yüksek faizle borçlanmak zorunda kaldı. Özel bankaların likidte sıkışıklığından etkilenmiş ve krizin patladığı an Halkbank’ın durduğu an olmuştu.

Daha sonraki dönemlerde,  Pamukbank’ın satılamaması sonucu Halkbank, temizlenmiş Pamukbank’ı da devralıp bir tür bireysel müşteri kitlesini de, portföyüne eklemiş oldu.

Böylece daha önemli ve değerli bir banka haline geldi. Böylece Halkbank’ın geleneksel müşteriye vakıf insan yapısına, Pamukbank’dan gelen zinde ve dinamik bir şube ekibi de eklenmiş oldu. Pek kimse bilmez ama, Halkbank, eğer hala korunmuş ve fire vermemişse insan kaynağı bakımından en rekabetçi bankalardan biridir.

Şurası kesin. Bankacılık sistemi ardı ardına öylesine hızlı ve disiplinli bir şekilde regule edildi ki artık kamu bankalarının büyük açıklara düşmesi hayli zor. Öte yandan kamu hesaplarında yapılan reformlar ve buradaki yapısal reformlar. Halkbank artık  kamuda da kalsa ikinci bir 2001 yaşaması çok zor. 

O halde Halkbank neden satılıyor? Ya da popüler soruyla kime satılacak?

Kime satılacağı biz bilemeyiz. Ancak Halkbank’ın doğru bir modelle ve başarılı bir şekilde satılması Türk bankacılık sisteminin gelecekte nasıl şekilleneceği konusunda kritik ipuçları verecek bize. Buradaki temel tartışma konusu yabancı ortaklıklarla güçlenen Türk bankalarından birisi tarafından mı blok olarak alınacak, yoksa doğrudan yabancı sermayeli bir bankanın girişi mi gerçekleşecek?

Ya da tamamen yerli sermayeli bir banka tarafından mı satın alaıncak? Kamuoyunda doğrudann bir yabancı sermaye yatrımına karşı çeşitli tepkiler görüyorum. Bu tepkinin temel nedenini ise Halkbank müşteri portföyünün oldukça özel bir portföy olması.
 �
Halkbank bir laboratuvar

Bu portföy sadece iyi ve gelişmiş bankacılık teknikleriyle, sadece bilanço kriterli değil daha çok Türk toplumun eğilimlerini ve gelecekteki büyüme potansiyelni yansıtması bakımından ilginç. Halkbank bir laboratuvar aslında. Halkbank’ı alan Türk bankacılık sisteminin kimyasını çözebilme fırsatı yakalayacak. Bu bankanın değerini belirlemek için önemli bir krtier. Keşke bu kriter göz ardı edilmese.

Yabancı Bankalar yenilikçi mi?

Öte yandan Türk bankacılık sisteminin, gelecek için taşıdığı bir diğer potansiyel daha var. Türkiyede bankacılık sistemine girememiş yada yeni yeni tanışan bir potansiyel var. Özellikle kobilerde ve mikro işletmelerde kredi kullanımı halen çok düşük, piramidin tepesindeki az sayıdaki büyük şirket kredi pastasımım büyük diliminden faydalanıyorlar. İşte piramitin ortasınaki ve altındaki kesim esasında Halkbank’da duruyor. Benzer tipteki bankalar arasınai Şekerbank, Denizbank tarafından alınan Tarişbank ve tabi ki genele yaygın yapısıyla İş Bankası için de söyleyebiliriz.

Bir diğer çarpıcı saptama ise şu.Türkiye’ye giren uluslararası bankalarda henüz, bankacılık siteminin dışında kalmış bu kesimlere yönelik yeni yaklaşımları, yenilikçi ürünleri  göremiyoruz.

Ya kriter ya fiyat

Tekrar ediyorum. Halkbank, doğru bir özelleştirmeyle Türk bankacılık sistemin total büyüme potansiyeline ivme kazandırabilir. Yönetim çevikliği, teknoloji ve elastikiyet desteğiyle bu banka müthiş bir banka haline gelir. Bu nasıl olacak? Blok satışışın böylesi keyfiyeti karşılama ihtimali düşük oysa. Halkban satışında kamu bir şekilde hissedar kalabilirdi. Ya da Vakıfbank modelinde olduğu gibi halka arz ile özelleştirilebiilirdi.

Belki Halkbank için alıcı bankaya bazı özel kriterler konabilirdi. Çok ortklı yapıların bankaya ilgi göstermesi sağlanabilirdi. Burada TOBB’un bankayı alması ihitmalinden bahsetmiyorum. Bu tür modeller çalışmazlar. Sonuçta bankayı bankacılık bilen yönetmeli. Mesele bankacıyı işdünyasına veya üreticiye yakınlaştırmak yoksa üreticiyi bankaya yaklaştırmak değil.

Bu tür kriterler bankanın fiyatından daha önemli, ya kriter koyup bankayı atağa kaldırırsınız ya da kriter koymazsınız o zaman bu bankanın fiyatı yükselmelidir. Halk bana ne der diye elektrik ihalelerini erteleyen bir hükümet halk-bankası içinde aynı titizliği gösterse fena mı olur?

Gelelim realiteye, bu bankayı blok olarak tamamen yerli sermayenin alması zor. Esasında bankacılık sektörü uzunca bir zamandır başka sektörlerden sermaye çekmiyor. Böylesi bir durum ilginç olurdu, keşke olsa.

Ancak yerli sermaye öyle de böyle de zor ihtimal. Yabancı sermayenin alması durumunda yerli ortaklı olması özendrilebilir. Ancak gönülden geçen, yerli sermayeli bankaların veya ortaklıkların Halkbank’ı alarak bölgesel veya global bir büyük oyuncu olmayı denemeleri.
Buna itiraz edenin çıkacağını sanmıyorum.




Önder İskender ÖZTURANLI

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!