IMF yolu eylülde çizilecek

Güncelleme Tarihi:

IMF yolu eylülde çizilecek
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 06, 2004 08:06

Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener`in verdiği bilgiye göre hükümet IMF`yle yol haritasını erken çizse de IMF`nin Türkiye`ye gelip anlaşmanın netleşmesi eylülü bulacak

Türkiye, IMF ile üç yıllık bir anlaşmanın arifesinde. Önünde de üç alternatif var. Birincisi stand by, ikincisi ihtiyati stand by ve üçüncüsü de program sonrası izleme. Gazetelerin ekonomi müdürleriyle görüşen Başbakan Tayyip Erdoğan `kredisiz bir anlaşmanın` sinyalini vermişti. IMF Avrupa Bölüm Direktörü Michael Deppler da `Türkiye, IMF kredisine ihtiyaç duymadan` ekonomisini rahatlıkla sürdürebilir mesajını iletmişti.
Her iki konuşmaya da şahit olan bir kişi olarak önceki gece Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener`le `IMF ile Türkiye`nin geleceğini belirleyecek takvim ve şartlar` üzerine konuştuk. Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Melih Meriç`in Basın Kulübü programında akşam 21.30`da televizyonda başlayan sohbet dün sabah 3.30`da bir çorbacıda sona erdi.

`Program için çalışıyoruz`
Bakan Şener, kamuoyunun `temmuzda yol haritası çıkacak` diye beklediği IMF ile gelecek planlarının IMF`nin eylülde gelişiyle bir yön alacağını belirtti. `Avrupa Birliği`yle Türkiye ilişkilerinin net olarak ortaya çıkacağı aralık ayına bu takvimin sarkıp sarkmayacağı konusunda ise net bir cevap vermedi. Hükümetin üç yıllık program için çalıştığını ve çalışmalara yaz aylarında da devam edeceğini anlatan Şener şöyle konuştu:

`İki önemli dönemeç var`
Önümüzde yeni bir süreç var. Bunu kabul etmek lazım. Bu yeni süreçte iki temel nokta var. Bunlardan ilki Şubat 2005`te IMF ile daha önce başlanan anlaşmanın sonuna gelinmiş olunması. Yani önümüzde yeni bir ekonomik programı içermesi gereken bir program var. İkincisi, 2004 Aralık zirvesinde AB`ye Türkiye`nin tam üyeliği ile ilgili müzakere takvimi verilecek. Bizim ekonomik dengelerimizi etkileyen yeni bir olaydır. İkisi de aşağı yukarı birbirine yakın zamanlarda meydana geldiği için önümüzdeki dönem için sadece biz yıllık bütçe hedeflerimizi yaparız, bu hedefleri tutturacak uygulama zemini oluştururuz, yıllık düşünürüz diye birşey söyleyemeyiz. Devletin ve bizim de temel yaklaşım tarzımızda da var. En azından orta vadeli ve hatta uzun vadeli programların bulunması lazım.
Tüm bu bağlantılarla 2005`ten itibaren üç yıllık dönemin bizim hükümet olarak gözden geçirmemiz, hedeflerimizi, planlarımızı yapmamız, bir program oluşturmamız zaten gereklidir. Bununla ilgili çalışmalar da zaten bir süredir yapılıyor. Bu belli bir olgunluğa ulaştıktan sonra daha siyasi ağırlıklı bir platformda bu tartışılacak. Ve hükümet kararı olarak ortaya çıkacaktır.


`Smokin çağdışı kıyafet`
Şener, smokinle ilgili bir soruya da ilginç bir yanıt verdi:
Ben şimdiye kadar hiç smokin giymedim. Çünkü giyeceğim bir durum olmadı. Nerelerde giyilmesi gerekiyor onu da bilmiyorum. Meclis iç tüzüğünde kural var. Meclis`i yöneten kişinin smokin giymesi gerekir. E orayı yönetme görevi size verildiyse tabii ki smokin giyersiniz. Eğer Meclis`e bir davette erkekler sadece smokin giyebilirler diye bir kural konduysa o zaman smokin giyersiniz. Yani kural sadece smokin ise o zaman oraya smokin giyerek gidersiniz, fakat tercih varsa ben koyu renk elbiseyi tercih ederim. Ama şunu da söyleyeyim. Yani afedersiniz ama smokin biraz demode, çağdışı bir kıyafet gibi geliyor bana.


`Siyasal İslam`ın kimi uygulamaları Allah böyle mi istiyor dedirtti`
`Siyasal islamın kimi uygulamaları öyle enteresan hale geldi ki
Allah gerçekten böyle bir yönetim mi istiyor? diye konuşmalar olmaya başladı.` Bu söz Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener`e ait. Şener`in bu konuda söylecek çok sözü var:
İslami kesimde önemli değişiklikler var. `İslami kesim`in düşünce yapısını dokuyan temel olgu, İslam ülkelerinde uzun süre bağımsız devletlerin olmamasıdır. İkinci Dünya Savaşı sonrasına kadar Türkiye, İran ve Afganistan`dan başka bağımsız hiçbir İslam ülkesi yoktu. İkinci Dünya Savaşı`ndan sonra bu ülkeler bağımsızlıklarına kavuştu. Bu süreçte şu gözlendi: Bağımsızlık elde edildi ama gerilik ortadan kalkmadı. Bunun üzerine İslam ülkelerinin aydınları, neden geri kaldık sorusunu sordular.
Efendim demişler ki, Batı bizi sömürdü, giderken sömürge valilerini koydular. Bu devlet yapısı yüzünden bir türlü gelişemedik. Ne yapmak lazım, bu yönetimleri devirmek ve bu devlet çarkına sahip olmak lazım. Kim hakim olacak. İşte `İslami devlet` talebi işte burdan kaynaklanmıştır. Ve bu uzun süre İslam dünyasının düşüncesi haline geldi.

Artık talep olmaktan çıktı
Ve İslam dünyasında bu düşünce uzun süre yaygın kabul gördü. Şimdi o düşünce iç dinamiklerle artık talep olmaktan çıktı. Böyle bir talep artık islami kesimde ağırlığını kaybetti. Birileri bunu risk olarak algılıyor olabilir ama artık bu bir risk değildir. Bu değişime nasıl gelindi? Şöyle gelindi. Birincisi; İslami kesim şunu anladı ki, gelişmişlikle ilgili konu devlet dışındaki birçok etmene bağlıdır. İkincisi; kalkınmayı ortaya çıkaran en etkili gücün devlet olmadığı da anlaşıldı. Bütün bu mekanizmalar görüldükten sonra İslami kesimde Batı daha iyi anlaşıldı. Batı iyi izlenmeye başlanınca batıyı, batı değerlerini düşman olarak görme düşüncesi bitti. Değerleri daha iyi anlaşıldı. Her toplumun değerlerini buna göre masaya yatırma, yorumlama gücü olduğu anlaşıldı. İslami batıyı daha iyi tanıdı. Bunun sonucunda İslam dünyasında daha large, daha demokratik düşünceler hakim oldu. Bu genel süreç ister istemez sizi de değiştirir, ötekini de.. Tabii ki beni de etkiledi... Benim hayatımın her anında arayış vardı. Hep sorguladım.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!