Finans misyoneri Caner Bey

Güncelleme Tarihi:

Finans misyoneri Caner Bey
Oluşturulma Tarihi: Ekim 05, 2001 14:31

Sakin, kibar, beyefendi, saygılı, bilgili ve hakkı yenmiş... Caner Bey aramızdan ayrıldı sessizce. İnsan şimdi durup düşünüyor da... Ortalıkta ahkam kesip gezinen sözde finans dahilerinden ne kadar farklıydı. Finans biliminin de toplumun hizmetinde olması gerektiğini anlatan kaç kişi var sütunlarında? O, hem dünyada hem Türkiye`de cangılı andıran finans dünyasının, ahlaklı ve toplumsal bir yapıya nasıl dönüşmesi gerektiği konusunda kafa yoran nadir insanlardan birisiydi. Belki de Türkiye`deki tek isimdi.

1994 Krizi`ni yaşayıp, şimdi umut olduğunu iddia eden bazı siyasilerin altüst ettiği sermaye piyasalarına çekidüzen vermek için az mı sabahlamıştı Ankara`daki küçük makam odasında..? Sermaye Piyasası Kurulu`nu (SPK), piyasaların tek patronu haline getirmek için raporlar üstüne raporlar mı yazmamıştı? Kelle koltukta dakikalar mı geçirmemişti telefon konuşmalarında...?
Caner Bey, İstanbul`dan Ankara`ya getirilen, ama Ankara`yı en iyi anlayan bürokratlardandı. Ankara`ya bir misyonla gelmişti, misyonu devrederek İstanbul`a dönmüştü. Onun bıraktığı misyon ki, şimdi imrenilen SPK`nın ilk harcını attı.

Ankara günleri
Ankara`ya gelişi, daha sonra kanserden vefat eden SPK Eski Başkanı Prof. Dr. Yaman Aşıkoğlu ile dönemin Başbakanı Tansu Çiller`in isteği ile olmuştu. Kendisini özel sektörde parlak bir kariyer beklerken, askere yeniden çağrılma psikolojisi ile Ankara`ya gelmişti. Aslında, ortalıkta pek görünmeden, işini iyi yapıp yeniden İstanbul`a dönmek istiyordu, ama okul ve öğrenci yurdundan oda arkadaşı Aşıkoğlu`nun amansız hastalığa yakalanması onu bir anda projektörlerin önüne itmişti. 1990`lı yılların başında SPK, bürokraside tam bir `kızak kurum` olarak görülüyor, Kurul üyelikleri bir ulufe gibi dağıtılıyordu. SPK, jet hızıyla gelişen borsa ve sermaye piyasalarının hızına ayak uyduramıyordu. Buna bir de Çiller`in ABD ve Batı`da başarılı olmuş, ama Türkiye`de başarı şansının ne olacağı bilinmeyen bazı sermaye piyasası enstrümanlarını sisteme dahil etme çabaları eklenince, SPK`ya yüklenen görevler aniden artıvermişti. Aşıkoğlu`nun hastalığı nedeniyle, SPK yönetiminde modern sermaye piyasalarını bilen tek isim Ertuna kalmıştı. Ertuna, SPK`da idari bir pozisyon olan Başkan Yardımcılığı görevini o kadar iyi yapıyordu ki, çoğu kişi onu Başkan Vekili sanıyordu. Oysa SPK Yasası`nda başkan vekilliğinin kurul üyesi bir isim tarafından üstlenilmesi gerekiyordu.

Borsacıların babası
Ertuna, 1994 Ekonomik Krizi sırasında büyük darbe yiyen borsa yatırımcılarının adeta babası olmuştu. Geçen yıl çıkarılan Sermaye Piyasası Kanunu`na eklenen `Yatırımcıları Koruma Fonu` ilk kez onun ağzından dillendirilmişti. Bir görüşmemiz sırasında özel faksının numarasını vererek zor duruma düşen tüm borsa yatırımcılarını kendisine bizzat başvurmaya davet etmesi çok yiğitçeydi. Çünkü o günlerde borsa, birçok kanunsuz ilişkinin döndüğü bir yerdi. İnsider, manipülasyon, tehditler had safhaya ulaşmıştı. Ertuna aynı zamanda A Tipi Fonları da Türkiye`ye getiren isimdi. Akademik bilgilerle Türkiye gerçeğini birleştirme yeteneğine sahip olan Ertuna, 1994 Krizi`nde tepe taklak olan borsaya A tipi Fonlar`la ek talep yaratabilmişti.

Deney tüpleri kaderini değiştirdi
Ertuna, yaptığımız bir görüşmede Boğaziçi Üniversite`ne mühendis olmak için girdiğini, ancak ilk laboratuvar çalışmasında kırdığı deney tüpleri nedeniyle `Bu kadar sakar adamdan bilim adamı olmaz` diyerek İktisat - İşletme Bölümü`ne geçiş yaptığını anlatmıştı. Ertuna, herkesin başına gelebilecek basit bir kazadan önemli bir ders çıkarabilecek kadar öngörü sahibiydi. Düşünce sisteminde Mevlana`dan ve Yunus Emre`den çok derin izler taşıyan Ertuna, aslında bir yaşam acemisiydi. Dişlerin ve tırnakların bilenerek yaşanması gereken finans dünyasına, tatlı dili ve gülen yüzüyle birşeyler vermeye kalkmıştı çünkü... İyi ki de öyle yapmış. Türkiye`de finans dünyasının entellektüel birikimine eşsiz katkılar bırakarak aramızdan göçüp gitti.

Onu hiç merak etmeyin; şimdi Mevlana ve Yunus Emre ile başbaşa, dünyanın şu haline bakıp şiir tadında çözümlemeler yapıyordur. Allah rahmet eylesin ve toprağı bol olsun.

Dolu dolu bir yaşam
1956 doğumlu Caner Ertuna, Boğaziçi Üniversitesi İşletme Fakültesi`ni bitirdikten sonra ekonomi masterı yaptı. Aynı üniversitede bir süre asistanlık yapan Ertuna, iş yaşamına Pamukbank Eğitim bölümünde başladı. Daha sonra denetim şirketi KPMG-Cevdet Suner`de çalışan Ertuna, 1986 yılında Sabancı Grubu`na bağlı Kordsa`da Finansman Müdürü olarak görev aldı.

Kamudaki işyaşamına 1992 yılında Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Başkan Yardımcılığı görevine getirilerek başlayan Ertuna, yeni piyasalar ve araçların oluşturulmasıyla ilgili mevzuat çalışmalarında önemli katkılarda bulundu. Dönemin SPK Başkanı Yaman Aşıkoğlu`nun rahatsızlığı nedeniyle kurumun yükünü üstlenen kişi oldu.

Takasbank Yönetim Kurulu üyesi de olan Caner Ertuna, söz konusu dönemde Hazine, Merkez Bankası, DPT , Ziraat Bankası üst düzey yöneticilerinden oluşan yüksek ekonomik kurulu üyeliği görevini de sürdürdü.

1995 yılında SPK`dan ayrılan Ertuna, kendi danışmanlık şirketini kurdu. Bir süre Radikal Gazetesi ekonomi bölümünde köşe yazan Ertuna, yaklaşık 5 yıldan bu yana Finansal Forum yayın danışmanı ve köşe yazarlığı görevini sürdürüyordu. Ertuna`nın bir kızı bulunuyor.

Yarım kalan hayaller
SPK Başkan yardımcısı iken bir çok ilkin temelini atan Ertuna`nın en büyük hayallerinden biri vadeli işlemler piyasasını hayata geçirmekti. Pamuk ve tahılda vadeli işlemlerin borsasının kurulmasıyla İzmir`in önemli bir finans merkezi olacağına inanıyordu. Ertuna, İzmir Borsası`nın kurulmasıyla birlikte İMKB`nin öneminin azalmayacağını, tam tersine artacağını savundu bu konuda İzmir Ticaret Borsası`yla birlikte önemli çalışmalarda bulundu.

Profesyonelliğin önemi
Caner Ertuna, özellikle Gümrük Birliği sürecinde, Avrupa Birliği mevzuatını fazla bilmeyen Türk şirketlerine danışmanlık hizmetleri verdi. Türk şirketlerinin profesyonel danışmanlardan yeterince yararlanamadığını dile getiren Ertuna, kendisiyle yapılan bir röportajda görüşlerini şöyle açıklamıştı

Avrupa ve ABD`de her 4 şirketten biri danışmanlık firmasıyla çalışıyor. Türkiye`de ise ancak 100 şirketten biri danışman firmalardan yardım alıyor. Türkiye`de bu gelenek henüz oluşmadı. Ancak, Gümrük Birliği`yle birlikte bu ihtiyaç giderek arttı. Yeni iş bağlantıları çerçevesinde yeni sözleşmeler yapılıyor. Bu çerçevede bir danışmanlık şirketine ihtiyaç duyuluyor. Ancak tüm danışmanlık şirketlerinin bu işe vakıf olduğunu söylemek de doğru değil. Çünkü danışmanlık şirketlerinin kuruluşu için düzenleme yok. Her isteyen bir şirket kurabiliyor. Bu açıdan güven azalıyor. Zaman içinde bu işi yapamayanlar elenecek.`
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!