Başbakan Erdoğan`dan tarihi sözler

Güncelleme Tarihi:

Başbakan Erdoğan`dan tarihi sözler
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 12, 2009 08:566dk okuma

TBMM Grup toplantısında muhalefete ‘gölge etmeyin’ diye seslenen Erdoğan Kürt açılımı konusunda da mesajlar verdi

Diyarbakır’da şehit anneleriyle ölen PKK’lıların annelerinin buluşmasının yankıları sürerken, Başbakan Tayyip Erdoğan, “Annenin ideolojisi yoktur, annenin siyaseti yoktur, sağcılığı, solculuğu yoktur. Oğlu her ne sebeple hayatını kaybetmiş olursa olsun, Yozgat’taki anne ile Hakkâri’deki anne, oğullarının başında aynı duayı ediyorsa, burada çok ciddi bir yanlış olduğu ortadadır” dedi.

TBMM Grup toplantısında muhalefete ‘gölge etmeyin’ diye seslenen Erdoğan Kürt açılımı konusunda da şu mesajları verdi:

MUHAYYELLERİNİZİ ZORLAYIN

Muhayyellerinizi (hayal güçlerini) biraz zorlamanızı istiyorum. Türkiye’nin bugün demokrasiyle elde etmiş olduğu standartları bundan 10, 20, 30 yıl önce elde etmiş olsaydık, Türkiye bugün nerelerde, hangi seviyelerde olurdu, bunun hesabını yaptık mı, kendimize bu soruyu sorduk mu? Demokrasinin üzerindeki vesayet tartışmaları, AK Parti ile birlikte değil de çok daha öncesinde sona erseydi, bugün demokrasimiz hangi seviyelerde olurdu? Türkiye, çetelerle, mafyayla, karanlık örgütlerle mücadelesini ertelemesiydi, faili meçhullerin üzerine örtmeseydi, hukuk ve demokrasiyi tüm kurum ve kurullarıyla işletseydi acaba bugün nasıl bir ülkede yaşıyor olacaktık? Türkiye geçmişte içine kapanmasaydı, etrafına sanal duvarlar örmeseydi, aktif dış politika izleseydi, bölgesel ve küresel meselelerde daha güçlü roller üstlenseydi bugün nasıl bir Türkiye’de yaşıyor olurduk? işte biz bu soruları kendimize sorduk, soruyoruz ve soracağız. Biz kendimizi bu soruları sorma zorunluluğunda hissediyoruz. Ama aynı şekilde gelecek nesillerin bu soruları sormaması için elimizden geleni yapıyoruz.

FİDAN GİBİ DELİKANLILAR TERÖRE KURBAN VERİLMESEYDİ
 
Biz artık şu soruyu da soruyoruz, hem de yüksek sesle, gür sesle; eğer Türkiye enerjisini, bütçesini, kazanımlarını, bütün bunların ötesinde huzurunu, refahını, gencecik fidan gibi delikanlılarını teröre kurban etmeseydi, Türkiye son 25 yılını terörle, çatışmayla, olağanüstü hal ile faili meçhullerle, boşaltılan köylerle, üzerine ayyıldızlı bayrağımızın örtüldüğü tabut görüntüleriyle heba etmeseydi bugün nerede olurdu?
Eğer sorun daha ortaya çıkarken fark edilip gerekli tedbirler alınabilseydi, eğer mesele büyümeden çözüme kavuşturulsaydı on binlerce insanımız hayatını kaybetmeden, on binlercesi yaralanmadan ve yüz binlercesi mağdur olmadan bu mesele suhuletle çözülmüş olsaydı bugün Türkiye nerede olurdu? Bu soruları çoğaltarak sormanızı istiyorum. Milletçe sormamızı istiyorum. Aziz milletimizin bu soruları sormasını, bu meseleyi objektif şekilde enine boyuna sorgulamasını özellikle rica ediyorum. Ne oldu, nerede yanlış yapıldı? Nerede yanlış politikalar uygulandı, nerede yanlış tavırlar sergilendi? Bizim binlerce yıllık dostluğumuzun, akrabalığımızın, kardeşliğimizin kopacağına, çökeceğine, çürüyüp, bozulabileceğine kim nasıl inanma cüretini gösterdi de aramıza nifak tohumları ekme gayretine girdi? Binlerce yıldır bir arada yaşayan, kız alıp kız veren, birbirine akraba olan, birbirine kardeş olan, et ile tırnak haline gelen Türküyle, Kürtüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Boşnakıyla, Gürcüsüyle birbirinden ayırmak, birbirine düşman eylemek mümkün müdür, muhtemel midir?

KARDEŞLİK MAYASI

Türkiye’nin zenginliği olarak gördüğümüz tüm farklılıklarını birbirinden ayırmak, birbirine rakip ve düşman göstermek kimin haddinedir? Selahattin Eyyubi’nin sancağı altında Kudüs’ü fethederek, orayı bir barış ve huzur şehrine çeviren ordunun neferleri biz değil miydik? Çaldıran’da Yavuz Sultan Selim’in ordusunda birbirine kardeş olan biz değil miydik? Yemen’de, Çanakkale’de, Sarıkamış’ta, Kutülamare’de vatan topraklarını birlikte savunan, birlikte şehit ve gazi olan biz değil miydik? Kurtuluş Savaşı’nın kahraman evlatları hep birlikte biz değil miydik, Cumhuriyeti kuran ve ortak değerler etrafında yücelten bizler değil miydik? İstiklal Marşı’nı dinlerken hepimiz yüreği kabarmıyor mu? Yemen Türküsü’nü dinlerken hepimizin gözleri yaşar mıyor mu? Fuzuli’nin şiirleri nasıl ruhumuza hitap ediyorsa, Ahmedi Hani’nin dizeleri de aynı şekilde bizi duygulandırmıyor mu? Neşat Ertaş, ’Gönül Dağı’ dediği zaman her birimizin tüyleri ürperiyor. Aynı zaman Şivan Perver, ‘Halepçe’, ‘Hazal’ dediğinde gönül dünyamızın derinliklerine dalıyoruz. Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaşı Veli, Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal bu toprakların mayasını yoğururken Cudi’nin, Munzur’un eteklerinde dolaşan dengbejler de aynı topraklara, aynı kardeşlik mayasını atıyor. Horon bizim horonumuz, zeybek bizim zeybeğimiz, halay bizim halayımız, zılgıt bizim zılgıtımız, bizi birbirinden ayırmak kimin haddine? Bizim kardeşliğimize kastetmek kimin haddine? Bizi birbirimize düşürmek, düşman eylemek kimin haddine? Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm vatandaşlarını birbirine ayrı gayrı görmek, kimin haddine? Bu ülkede, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı üst kimliği altında yer alan her etnik kökendeki insan, Türk’üyle, Lazıyla, Kürtüyle, Çerkeziyle, Gürcüsü ile bizim kardeşimizdir. Buna kimse gölge düşüremez.

ANNENİN İDEOLOJİSİ YOKTUR

Annenin ideolojisi yoktur, annenin siyaseti yoktur, sağcılığı, solculuğu yoktur. Oğlu her ne sebeple hayatını kaybetmiş olursa olsun, Yozgat’taki anne ile Hakkâri’deki anne, oğullarının başında aynı duayı ediyorsa, evladı için Yasin ve Fatiha okuyorsa, cemaat aynı kıbleye dönüyorsa, burada çok ciddi bir yanlış olduğu ortadadır. Bu süreçten hiçbir tarafın kazançlı çıkmayacağı aşikârdır. Ama kaybedenin Türkiye olduğu, kaybedenin vatanımız olduğu, kaybedenin milletimiz olduğu, ülkemizin geleceği olduğu aşikârdır. Kaybedenin anneler olduğu, babalar olduğu aşikârdır. Şehit anneleri, buyurun, Diyarbakır’da bir araya gelip kucaklaşabiliyor da ama birilerine bakıyorsunuz ki onlar bu buluşmadan rahatsız oluyorlar. Çok enteresan bu.

MUHALEFETE TEPKİ

İçişleri Bakanımız Beşir Atalay’ın koordinasyonunda bir süreç devam ediyor. Bir paketten bahsetmiyoruz. Bir süreç... Bu süreci devam ettirirken de parlamento içi, parlamento dışı siyasi parti liderleriyle, akademisyenlerle, bu ülkenin çeşitli aydınlarıyla, çeşitli medya mensuplarıyla, sivil toplum örgütleriyle, yani bu konuda söyleyecek sözü olan her kesimle görüşmeler yapılsın diyoruz. Ama bakıyorsunuz dün, ana muhaletef ile diğer muhalefet partisi, her ikisine mektup gidiyor ve anında ret cevabı geliyor. Hani bunlar uzlaşmadan yanaydı, hani bunlar bu ülkeden, mutabakattan yanaydılar? Bu meselede mutabakatın olmayacak da bu meselede çözüm aramak olmayacak da nerede çözüm arayacaksınız, söyler misiniz? Benim Bakanım gelip de size bir şeyi dayatmayacak, sizinle bir şeyi paylaşacak. Söyleyecek neyiniz var? Bize bunu söyleyin. Biz, bunları da bu çalışmanın içerisine koyalım. İnşallah sonuç bildirgesine, raporumuza bunu koyalım. Bu sürede inşallah bunları bir milat yapalım istiyoruz. Bu meselenin kalıcı olarak çözümü, huzur ve emniyet zemininin, kardeşlik ikliminin yeniden tesis edilmesi için biz bu çalışmayı sürdürüyoruz, sürdüreceğiz.

GÖLGE ETMEYİN

Biz legal yapılanmaları muhatap kabul ettik. Hiçbir zaman illegal yapılanmaları, AK Parti olarak, AK Parti iktidarı olarak kabul etmemiz mümkün değildir. Bunu da böyle bilmeniz lazım. Şunu açıklıkla ifade edeyim, Kürt vatandaşlarımızın sorununu üreten siyasi zihniyetin, sorunu bu hale getiren politik yaklaşımı bizim sahiplenmemiz, paylaşmamız, sürdürmemiz mümkün değildir. Sorunun devam etmesine, çözümün akamete uğramasına çanak tutan anlayışlar, yaşanan acıların vebaline de ortak olur. Sorunu bu hale getiren anlayışlardan medet beklemiyoruz. Ama diyoruz ki gölge etmeyin, engel olmayın, Bu kardeşlik projesine, bu barış ve bütünleşme projesine, bu milli birlik ve bütünlük projesine kapılarınızı kapatmayın. Gelin bu çalışmayı hep birlikte şekillendirelim. �

ADIMLAR KÜLTÜREL BAZDA

Bu bir demokratik açılım projesi olacaktır. Ana dilin öğrenimi öğretimi, ana dilde yayın konusunda açılımlar yaptık. Son bir-iki ay içinde ana dilin öğrenilmesi noktasında açtığımız kurslar hiç konuşuluyor mu, konuşulmuyor. TRT ŞEŞ konuşuluyor mu? Üniversitelerde Kürtçe’nin öğrenilmesine yönelik adımlar konuşuluyor mu? Hayır. Bu adımlar kültürel bazdadır. Vermediler aldık gibi bir mantık süreci işleniyor. Eğer bu tür yaklaşımlarla gelirseniz kusura bakmayın yaya kalırsınız...
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!