Oluşturulma Tarihi: Ekim 22, 2009 14:43
Krizle birlikte hızla büyümekte olan ve üyeler arasında büyük farklar oluşturan kamu borçları.
Dizinin önceki yazısında şiddetli depremler yaratmaya ad
ay iki fay hattı üzerinde durmuştuk: Seyfettin GÜRSEL/REFERANS1) Krizle birlikte hızla büyümekte olan ve üyeler arasında büyük farklar oluşturan kamu borçları. Bu durum sürdürülemez olduğundan mutlaka kemer sıkmaları ya da enflasyonu gündeme getirecek.
2) Rekabet güçleri arasındaki dengesizlikler. Bu dengesizlikler de kaçınılmaz olarak AB üyeleri arasında ekonomik eşitsizlikler yaratmaya başlayacak. Üçüncü fay hattını oluşturan Para Birliği ile devam edelim.
Almanya`nın ısrarıyla Para Birliği muhafazakâr maliye ve para politikaları üzerine bina edildi. Güçlü
euro, Almanya gibi rekabet sorunlarını yapısal reformlarla önemli ölçüde aşmış, yüksek teknoloji içeren sanayi ürünlerinde uzmanlaşmış ekonomilerin lehine işlerken Fransa, İspanya gibi rekabet güçleri zayıf ülkeleri giderek zorluyor. Para Birliği`nde devalüasyon tanım icabı imkânsız. Dolayısıyla rekabette geri kalanların tek seçeneği üretim maliyetlerini düşürmek. Bu yol da sancılı reformlar gerektiriyor.
Daha şimdiden bu ikilem Letonya`yı uçurumun eşiğine getirdi. Euroya girebilmek için kuru sabitleyen Letonya krizle birlikte inanılmaz ölçülerde kemer sıkmak zorunda kaldı. Memur maaşları yüzde 40 düşürüldü. Ekonomik küçülme yüzde 20`ye ulaştı. Uyum sancılarını hafifletmek için devalüasyon şart. Ancak devalüasyonun dövizle borçlanan hane ve firmaların bir bölümünü batıracağı biliniyor. İkinci örnek Yunanistan. Devalüasyon mu maliyet tasarrufu mu ikilemi bu ülkede erken seçim yarattı. Parti bitti bunu kabul edelim diyen Kostas seçimleri kaybetti. Yok canım parti daha devam edebilir diyen Yorgo iktidara geldi.
Ancak bir süre sonra Yorgo`nun da işin içinden çıkamadığına şahit olacaksınız. Avrupa Merkez Bankası`nın bağımsızlığı ve sıkı para politikası başta Fransa olmak üzere ekonomik olarak zayıf ülkeler tarafından eleştiriliyor. Muhtemel bir
dolar enflasyonu AB`nin bütünlüğü için ciddi tehdit oluşturuyor. Böyle bir gelişme euroyu daha da değerlendireceğinden, euro alanında tahammülü zor asimetrik şoklara neden olacaktır. Rekabet gücü zayıf üyeler durgunluğa sürüklenirken rekabetçi ülkeler güçlü eurodan enerji ve hammadde maliyetlerindeki düşüşler sayesinde yarar sağlayacaklar ve arayı daha da açacaklardır.
AB`ye son katılan Doğu Avrupa ülkelerinin bir bölümü krizle birlikte Para Birliği`nden uzaklaştılar. Balkan ülkelerine genişleme makro istikrarı oluşturmakta zorlanan ülkelerin sayısını daha da artıracak. AB fiilen euro içi üyeler, euro dışı üyeler diye ikiye bölünecek. Görüldüğü gibi AB`nin ekonomik bütünleşmesinin önünde ciddi engeller duruyor. Ekonomik bütünleşme olmadığı sürece siyasal bütünleşme zor. Siyasal bütünleşme ilerlemedikçe, AB içi sosyal dayanışma gerektiren ekonomik bütünleşme de ilerlemeyecektir.
Siyasal engeller iyi biliniyor. Federal Avrupa`yı savunan Fransa ve Almanya gibi üyelerin vatandaşları hükümetlerinin arzuları hilafına ulusal egemenlik haklarından taviz vermek istemiyorlar. Ulusal parlamentolar esas iktidar kaynağı olarak görülüyor. Geçenlerde Alman Anayasa Mahkemesi`nin Lizbon Anlaşması`na yönelik ulusal egemenlik yanlısı yorumu bu bakımdan son derece anlamlıydı. Bir de İngiltere, İsveç gibi zaten federal Avrupa istemeyen ülkeler var.
Lizbon Anlaşması daha bütüncül bir AB`nin önünü açtı ama temel egemenlik alanlarında oybirliği gereği devam ediyor. AB`nin bir başkanı ve dışişleri bakanı olacak ama acaba bu yeni kurumlar AB`nin Rusya ile ilişkiler, Ortadoğu barışı, enerji güvenliği gibi tartışmalı konularda ortak politikalar oluşturmasını sağlayabilecek mi?
Bütünleşemeyen bir AB bütünlüğünü koruyabilir mi? Kör topal koruyabilir. Ama bir koşulla: AB`den ayrılmanın külfeti, kalmanın nimetini aşmaya devam ettiği sürece. Eğer AB içi dayanışma önümüzdeki yıllarda derinleşmez, ulusal bencillikler öne geçerse, AB üyesi kalmanın külfeti bazı ülkeler için ayrılmanın nimetini aşabilir.