Analistleri yanıltan euro mu kabına sığmaz dolar mı?

Güncelleme Tarihi:

Analistleri yanıltan euro mu kabına sığmaz dolar mı
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 12, 2004 09:333dk okuma

1999`da 1.30 dolara çıkacağı sanılan euro, 2000`de 82 sente kadar düştü. Ancak 2002`nin sonunda dolara yetişti. Beş yıl sonra 1.30 dolar paritesine yaklaşan euronun 1.40 dolara kadar yükseleceğini öngören analistler var

Yaygın kanıya göre Avrupa Birliği (AB), ABD dolarının rakipsiz saltanatına son vermek için tek paraya geçti ve `euro`yu icat etti. Kimilerine göre ise parite tahmini yapmaya kalkışan analistlerin ne kadar yanılabildiklerini sergilemek ve yatırımcıları şaşırtmak için icat edildi euro.
Euronun kaydi para olarak kullanılmaya başlandığı 1999`dan itibaren yapılan çapraz kur tahminleri sürekli olarak yanlış çıktı ve herkesi şaşırttı. Euro ortaya çıktığında 1.17 dolara eşitlenmişti ve ilk tahminler AB`nin tek parasının dolar karşısında değerleneceği yolundaydı. Euronun bir - iki yılda 1.30, hatta 1.40 dolara yükseleceğini iddia eden dünyaca tanınmış ekonomistler vardı. Ancak beklenenin tersi oldu. Dolar karşısında değer yitirmeye başlayan euro, kısa sürede 1 doların altında indi ve 2000`in ikinci yarısında 82 sente kadar düştü. Euronun kendini toparlaması için 2002 yılına kadar beklemek gerekti. 2002`nin ikinci yarısında, birçok tahmincinin bu para artık adam olmaz kanısına vardığı noktada dolara karşı değer kazanmaya başlayan euronun değeri 2003`e girilmeden doları yeniden yakaladı ve geçti. Euronun dolar karşısındaki intikamı acı oldu ve 2004`e girilirken euronun, ilk çıktığı dönemlerde ortaya atılan tahminleri doğrularcasına, 1.30 dolar sınırını zorlamaya başladığı görüldü.
Bu ortamda euronun 2004`te 1.40 dolara kadar yükseleceği tahminleri yaygınlaşırken AB`nin tek parasının ortada vadede 1.70, hatta 2 dolara kadar yükselebileceğini ileri sürenler bile oldu. ABD`nin dev boyutlardaki dış açığı bu tür tahminlere dayanak oluşturuyordu. Ancak çoğu tahminci bir kez daha yanıldı ve euro şubattan itibaren dolar karşısında değer yitirmeye başladı. ABD`de faizlerin yükseleceği beklentisiyle nisan - mayıs döneminde zaman zaman 1.20 doların altına da inen paritede ibre, çeyrek puanlık faiz artışının gerçekleşmesi sonrasında ise yeniden euro lehine döndü ve son günlerde euronun 1.25 dolara doğru tırmandığı görüldü. Şimdi işte tam bu noktadayız ve tüm yaşananlardan sonra tahmin yapmanın çılgınca bir cesaret gerektirdiğini unutmadan oturup euro mu, dolar mı? sorusuna cevap aramaya kalkışacağız.


Şimdi gözler ABD`de olacak
Evet işimiz zor ama öncelikle nereye bakmamız gerektiğini biliyoruz hiç olmazsa. Öncelikle ABD`ye, ABD ekonomisindeki ve siyasetindeki olası gelişmelere bakmamız gerekiyor. Kolaylıkla bu sonuca varmamızı biraz da Avrupa sağlıyor. Yıllardır beklenen ekonomik atılımı bir türlü gerçekleştiremeyen Avrupa`nın bu yılın ikinci yarısında da bir mucize yaratmasını ve sıra dışı bir büyüme performansı göstermesini kimse beklemiyor.

Avrupa Birliği pasif
AB, 2004 yılında, yüzde 1.7 dolayındaki büyüme hedefini tutturursa kendini başarılı sayacak. Çok muhafazakâr bir politika izleyen Avrupa Merkez Bankası`nın (AMB) faiz oranlarıyla fazla oynaması da beklenmiyor. Uzun lafın kısası Avrupa`ya bakarak euro - dolar paritesinin geleceği hakkında bir kehanette bulunmaya pek olanak yok. Buna karşılık ABD, gerek ekonomisinin kabına sığmaz dinamizmi ve merkez bankasının (Federal Rezerv Bankası) aktif tavrıyla, gerekse başkanlık seçimi yılında yaşadığı siyasi hareketlilikle dolar - euro paritesini etkileyecek gelişmelere gebe görünüyor.
Doların bu yılın şubat ayından itibaren euro karşısında değer kazanmasında, kısaca FED diye anılan Federal Rezerv Bankası`nın faizleri yükseltmeye başlayacağı beklentisi belirleyici oldu. 2000 yılında borsa balonunun patlayıp ABD ekonomisinin bir resesyona doğru sürüklenmesi üzerine yüzde 6.5 olan kendi faiz oranlarını (Federal funds rate) düşürmeye başlayan FED, bu politikasını ısrarla sürdürerek oranı yüzde 1`e kadar indirdi ve bu aşırı ölçüdeki parasal genişlemeyle ABD ekonomisinin toparlanmasına katkıda bulundu.
Böylece ABD ekonomisi yüzde 4`lere ulaşan bir büyüme hızı temposunu yakaladı. Ancak ekonomideki büyüme büyük ölçüde verimlililik artışlarıyla sağlanıyor ve tatminkâr oranlardaki büyümeye karşın istihdamda beklenen sıçrama bir türlü gerçekleşmiyordu. FED de bu nedenle faiz politikasını değiştirmiyor ve bol para dönemi sürüyordu.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!