Türkiye neye, hangi birine yansın, kederlensin, kahrolsun? Yitirilen zamana mı, bunca yaşanana rağmen, hala küçük hesaplarla `siyasi kaprisler` yapan liderlere mahkum olmaya mı, ülkenin geleceği ile ilgili en önemli konularda bile, bir araya gelemeyen, birbiriyle konuşmayan, işi iddiaya, zıtlaşmaya, `ben - sen` kavgasına döken anlayışa mı?
Enflasyon aylık yüzde 1`in, hatta yüzde yarımın altına indiği halde sevinemiyoruz.
Her an bu siyasi kadroların yine bir şeyler yapıp - edip, enflasyonu `patlatma` başarısını (!) göstereceği kaygısı belleklerimizde.
Çok değil daha 20 gün önce, faizler hızla yüzde 50`nin altına doğru gidiyor diye tebessüm eden yüzler, yüzde 63`ü aşan faizle, önce kederli ve kaygılı yüzlere, sonrasında da, fırlayan
döviz, tırmanan faiz karşısında endişeli ifadelere dönmedi mi?
Bir yıl sonra, yeniden ABD DOLARI cinsinden borçlanmak zorunda kalan ülke Hazinesi bunca fedakarlığa reva mı?
Bu ülkenin Cumhur`unun, `başkanı - başı` parti başkanlarını davet ediyor, afra - tafralara, şart koşmalara bakın. Hepsinin derdi, tümünün gayreti, üç - beş oy uğruna, seçmene selam göndermek. MHP ayrı havada, DYP ayrı havada. Diğerleri de öyle. Ancak sorarsanız, hepsi bu ülke için yapıyorlar, yaptıklarını. Bu ülke için canları - kanları feda olsun. MHP, `Pekin şartlarına` dün Genel Başkan Bahçeli`nin beklenen TBMM Grup konuşmasıyla nokta koydu.
Yine de baştan itibaren en dürüst, en şeffaf davranan MHP.
Apo`nun `boynuna ilmik` vaadiyle alınan oyların gereği ne ise onu yapacağını, bugüne kadar söyledi, söylemeye devam ediyor. Ya Türkiye`nin boynundaki ilmik?
Her şey parti ve oy için değil mi?
Kaldı ki, Ulusal Programın takvime - taahhüde bağlanmış, ekonomik, sosyal, siyasal pek çok kritik konusu ortada dururken, getirip AB işini idam cezası ve Kürtçe yayın - eğitime kilitlemekten maksat ve hesap nedir?
MHP`nin bizce de haklı itiraz noktalarından birisi.
Sanki programda herşey tamam, bir tek bu ikisi eksik kaldı.
Kamuoyuna öyle bir hava basılıyor ki, bunlar yapıldığı anda, AB üyeliği müzakerelerine başlanması cepte.
Yok öyle bir şey. Bunca zaman yitirildi.
Bu hükümet nerede ise bir yıl, işi gücü bıraktı, Anayasayı değiştirip, Süleyman Demirel`i yedi yıl daha Cumhurbaşkanı yapmaya uğraştı. Süleyman Bey bir devre daha Köşk`te oturmazsa, Türkiye batacakmış gibi yine `kişilerle kaim` havası yayıldı.
Olmadı, kıyamet de kopmadı, Türkiye`de batmadı.
Anketlere bakarsanız da, halkın güvendiği, dürüstlüğüne, düzgünlüğüne, kişiliğine (hükümet ve medyanın estirdiği, her türlü negatif rüzgara rağmen) saygı duyup, itimad ettiği ilk sıradaki kurumlar arasında Cumhurbaşkanlığı ve kişilerin başında da, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer.
Oysa, bu sürede, ekonomide, AB yolunda pek çok kritik adım atılabilir, gerekli yasalar çıkartılabilir, süratle yol kat edilebilirdi.
ANAP ve Mesut bey derseniz, AB ipine sarıldı, bu yola baş koydu neredeyse. Ama, Mesut Bey`in tutulacak yanı ve inandırıcılığı mı kaldı?
Belki de AB işinde talihsizlik burada. Kendi genel başkanvekili bile (yerini kaybetmeyi göze alıp) inanmadıktan sonra, Çiller`i `samimiyet testine` testine tabi tutsa ne olacak?
İKV Başkanı Meral Gezgin Eriş, Türkiye`nin dört bir yanındaki `üçüncü sektör` temsilcilerini davet etti. Bugün İstanbul`da düzenlenecek toplantı ile, sivil toplum kuruluşları, vakıflar, diğer dernek ve kuruluşlar, Çankaya`daki liderler zirvesi öncesinde, ortak deklarasyonla, siyasetçilere son bir kez çağrı yapıp, seslenecekler.
Önümüzdeki altı - yedi ay, belki de Türkiye`nin gelecek 60 - 70 yılını belirleyecek, kaderini çizecek.
Türkiye, ufku dar, kısır ve günlük yaşayan liderlerin yaklaşımına mahkum olmamalı.
Bütün Türkiye, Cumhurbaşkanının davetiyle gerçekleşecek zirveden, bu ülkeyi herşeyden, kendilerinden ve partilerinden önde ve yüksekte tutan, liderlik yaklaşımlarını, tavır ve tutumları, bir ulusal mutabakatın ilanını bekliyor.
Türkiye`yi yönetmeye talip siyasi partilerin liderleri bunu yapmazsa, yapamazsa, milleti bulgur, makarna, patatese mahkum edenler yapmazsa, Atatürk`ün `en büyük eserim` dediği TBMM yapmazsa, birileri yapacak.
Gizli - kapaklı - yeminli `Bilderberg` toplantısında, Türkiye`nin kaderini, geleceğini, yöneticilerini ve yönetim tarzını `belirleyenler` bu toplantıya davet edip, bu ulusun iradesine rağmen, kendi belirledikleri `Türkiye geleceğini` gerçekleştirmeye `memur kıldıklarıyla` elbirliği içinde, yapacaklar.