Döviz çıpasının sağlam kalacağına inanan Türk bankaları borç dolarla, TL üzerinden hükümet kağıtları aldı. TL çökünce, bankalar korumasız, borçlarla baş başa kaldı.
Alan Beattie Türk hükümeti ülkenin para biriminin çöküşünde kaybeden tek taraf olmadı. 11.5 milyar dolarlık borç programının bir parçası olarak, Türk döviz kuru rejiminin tasarlanmasına yardım eden IMF, buna benzer politikaları bir kez daha tavsiye edip etmeyeceğini merak ediyor olmalı.
1994 yılında Meksika, 1997 - 1998`de doğu Asya`da ve 1999 yılında da Brezilya`da döviz çıpaları ölümüne denenmişe benziyordu. Serbestleştirilmiş sermaye hesaplarına sahip gelişmekte olan ülkeler için, ya dalgalanma veya bir başka ülkenin para birimine bağlamak gibi iki uç rejim, geleceği olan politikalar olarak görülüyordu.
HSBC`de gelişmekte olan ülkeler analisti David Lubin şöyle diyor: Meksika, Asya, Rusya ve Brezilya`dan sonra IMF`nin bir başka ülkeyi daha döviz çıpasına bağlaması gerçekten çok tuhaf. Şu anda öyle görülüyor ki, bir döviz kuru mekanizması olarak çıpanın bir başka IMF programında daha yer alabileceği mümkün olmaktan çıkıyor.
Türk döviz kuru sisteminde, döviz çıpası TL`nin dışarıdaki değerinin yılda yüzde 15`in üzerinde değer kaybetmesini engelliyordu ve faiz oranları ve döviz kurları müdahelesine güvenerek para birimini sabit veya hareketli bir bant içinde tutmak için geçici rejim olarak uygulanan ama artık fazla rağbet görmeyen bir mekanizmaydı.
1991 yılında, IMF`ye üye ülkelerin yüzde 62`si bir çeşit ara rejim yaşadı. 1999`un sonunda bu rakam yüzde 34`e indi ve bunların arasında büyük bir gelişmekte olan ülke veya endüstrileşmiş bir ülke artık yoktu.
O takdirde, neden birisi çıktı da döviz çıpasının iyi bir fikir olduğunu söyledi.? Zayıf para otoritesine sahip enflasyonist ülkelerde, sabit döviz kuru rejimi güvenilirlik izlenimi uyandırabilir. Dolara bağlı bir döviz çıpası, yerel faiz oranlarının ABD`nin yerel faiz oranlarını takip etmesi demektir.
Döviz çıpası küçük ekonomilerin döviz kurları hareketlerine de direnmesine yardım etti. IMF başkan yardımcısı Stanley Fischer`ın dediği gibi: Bir döviz çıpası kullanımı olmaksızın üç haneli enflasyondan başarılı bir anti - enflasyonist politikayla kurtulan bir örnek yok.
Fon yöneticileri Polonya, Şili ve İsrail`i örnek olarak gösteriyor. Anti - enflasyonist iş yerine getirildikten sonra döviz çıpasından çıkışa geçildiğinde ve rejimin yatırımcılar ve siyaset yapıcılarının ters tavırlar sergilemesine neden olan hareketlerde bulunduğu zaman başlıyor.
Türkiye`nin durumunda çıpanın içine kendi kendini ortadan kaldıracak bir mekanizma daha eklenmişti. Bu mekanizma TL`yi 2001 yılının ortasından itibaren dalgalanmaya bırakacaktı. HSBC`den Lubin`e göre, Bu açıdan bakıldığında, geçmişte döviz çıpaları deneyimlerinde yapılan hatalardan öğrenerek hareket etmeye çalışan Türk rejiminin entelektüel durumu iyi görünüyordu. Ancak yine de başarısız olundu. Bunun nedeni, diğerlerinin de başarısızlık nedeniydi:
Yatırımcıların ters hareketlerde bulunmasına yol açarak, sürdürülebilir büyümeye ilişkin şüpheleri körükleyerek döviz çıpasını spekülasyonlara karşı zayıflatmak Döviz çıpasının sağlam kalacağına inanan Türk bankaları dolar borç aldı ve TL üzerinden hükümet kağıtları satın aldı. Şimdi TL çöktü, bankalar korumasız borçlarla başbaşa kaldı. Bunların toplamı 10 milyar dolar - 1997 yılında Kore`de olduğu gibi 150 milyar dolar değil, ama ülkenin bilançosunda ciddi bir delik açacak kadar. Ankara`nın döviz rezervlerini güçlendirmeye harcanılması gereken IMF parası, şimdi bankacılık sistemini yeniden inşa etmeye gidecek.
Teoride, bankacılık sektörünün denetimi, döviz çıpası mekanizmasının kötü kullanılmasını engellemeli. Pratikte zayıf para politikası güvenilirliğine sahip ülkeler aynı zamanda zayıf denetimli, şeffaflıktan ve serbestlikten de uzak oluyor. Bu gözönünde tutulmak üzere, geçici rejimlere karşı akademik ve siyaset yapıcısı çevrelerde tepkiler geçen yıllarda giderek hızlanıyordu.
IMF Başkanı Horst Kohler, geçenlerde yaptığı bir açıklamada, döviz çıpalarının, sınırlı durumlarda kullanılabileceğini ve bunların sıkı reform programlarıyla desteklenmeleri gerektiğini söylemişti. Ayrıca IMF şimdileri daha çok dalgalalandırmayı tercih ediyor, böylece merkez bankası yönetimi bir yere kadar yönetme imkanı buluyor - spekülatörlere üzerine odaklanacakları nümerik bir hedef vermedikçe.
Bu yaklaşımın destekçileri, iki yıl önce Real`in çökmesinden bu yana Brezilya`nın gösterdiği başarıdan da güç alıyor. Ekonomik büyüme bu ülkede neredeyse yüzde 4`e tırmanırken, enflasyon makul düzeylerde seyretti.
Diğer alternatif, yelpazenin öteki ucunda: para kurulu. Bu sistem merkez bankalarının çıkarttıkları bütün birimleri yabancı dövizden varlıklarla, genelde dolarla, desteklemesi anlamına geliyor.
Ancak, dolara bağlı para kurulunun 10`uncu yılını kutlayacak olan Brezilya`nın tersine Arjantin, doların güçlenmesi nedeniyle ihracatının düşmesi karşısında mücadele vermek zorunda kaldı. Ülke bütçe açıkları verdi, fiyat deflasyonu yaşadı ve şu anda çok ağır borçlar altında savaşıyor. Arjantin mevcut durumda 39.7 milyar dolar gibi büyük bir IMF borç programı altında. Bu program piyasalarda güven sağlamaya çalışıyor.
Para kurulu gibi radikal önlemler dalgalandırmaya karşı değerlerini hala kanıtlamak durumunda. Bir başka taze gelişmekte olan ülke krizi daha patlamaz da yeni bir değişiklik olmazsa, dalgalandırma gelecek birkaç yıl için geçerli reçete olacağa benziyor.(FINANCIAL TIMES)