Finansal kökenli krizler, tüm şirketleri zor duruma soktu. Mali bünyesi zayıf olan şirketlerin bazıları krize dayanamadı ve kapandı. Bazıları da üretimlerini durdurarak gayri faal duruma düştüler. Varlığını sürdürebilme başarısı gösteren şirketler de, sürekli ağırlaşan koşullarda yaşam savaşı vermeye devam ediyor.
Krizler şirketleri öncelikle finans sıkıntısına soktu. Şirketlerin finans sıkıntısını borçlanma yolu ile gidermesi ticari yaşamın bir gereği. Ancak, yaşanan kriz finansal karakterli olduğundan, şirketlerin dışardan kaynak bulması çok zorlaştı. Bugün bankacılık sektöründen para temini hemen hemen imkansız gibi. Temin edilse bile faiz yüklerinin altından kalkmak mümkün değil.
Dışardan kaynak bulamayan şirketlerin kaynak ihtiyacı için ilk başvurduğu kişi ve kurumlar kendi ortakları. Şirketlerin ortaklarından borç alarak kaynak ihtiyacını gidermeleri sıkça rastlanan bir durum. Ancak ortaklardan alınan borç paranın vergi uygulamaları açısından hem borç veren ortak, hem de şirket açısından bazı riskleri bulunuyor.
Ortaktan alınan borç
Para sıkıntısı olan şirketin ortaklarından borç alarak sıkıntısını gidermesinin, borç veren ortak ve şirket açısından bazı vergisel riskleri bulunuyor. Borç verilen paranın TL cinsinden veya yabancı para cinsinden verilmesinin riskleri de farklı.
TL cinsinden verilen borç
Ortağı olduğu şirkete TL cinsinden borç veren, belli bir süre sonra bu alacağını faizsiz olarak geri aldığında, ülkemizde yaşanan yüksek enflasyondan dolayı ciddi kayıplara uğruyor. Örneğin; ortağı olduğu şirkete 300 milyar lira borç veren ve parasını bir yıl sonra faizsiz olarak geri alan kişinin parası bir yıllık enflasyon oranında değer kaybına uğruyor. Yıllık enflasyon oranının yüzde 60 olduğunu varsaydığımızda, parasının reel değeri 120 milyar liraya düşüyor ve ortak 180 milyar lira zarar ediyor.
Enflasyonun yarattığı kaybı gidermek için ortağın şirkete TL cinsinden faizle borç vermesi halinde, hem ortağı hem de şirketi bekleyen tehlikeler var. Şirket ortağının belli bir faiz karşılığında şirkete uzun süreli borç vermesi ve borcun öz sermayeye oranının, emsali şirketlere nazaran yüksek olması halinde `Örtülü Sermaye` riski bulunuyor. (KVK. Md. 16) Ayrıca, aldığı borçtan dolayı ortağına faiz ödeyen şirket de ` Örtülü Kazanç` riski ile karşı karşıya kalıyor. (KVK Md.17).
Döviz cinsinden verilen borç
Şirkete TL cinsinden borç para verilmesinin taşıdığı riskleri ortadan kaldırmak için, genellikle yabancı para cinsinden borç verildiği görülüyor. Döviz cinsinden borç para verilmesi halinde de, yaşanan yüksek enflasyondan dolayı kur farkı sorunu yaşanıyor. Borcun alındığı tarih ile ödendiği tarih arasında oluşan kur farkını şirketin gider yazıp yazamayacağı, ortağın kur farkı geliri elde edip etmediği hususunda vergi uygulamaları açısından çeşitli tereddütler yaşanıyor.
Borç veren ortağın kur farkı geliri olup olmadığı
Şirkete döviz cinsinden borç veren ortağın, borç verdiği tarih ile borcunu tahsil ettiği tarih arasında oluşan kur farkını, borç verenin geliri olarak nitelemek mümkün değil. Çünkü; ortak, borç verdiği tutarda dövizi geri almakta ve döviz tutarında bir artış meydana gelmemektedir. Örneğin,
dolar kurunun 700 bin lira olduğu tarihte, şirkete 300 bin dolar borç veren ortağın, alacağını dolar kurunun 1 milyon 600 bin lira olduğu tarihte tahsil etmesi halinde, ortağın kur artışı olan 270 milyar lira (1600 - 700=900 x 300 bin) gelir elde ettiğini ileri sürmek yanlış. Çünkü; ortak, şirkete 300 bin dolar vermiş, faiz veya her hangi bir fark almadan 300 bin dolarını geri almıştır. Bir başka ifade ile ortağın dolarında herhangi bir artış olmamıştır. Artış, yalnızca doların TL karşılığında meydana gelmiş olup, bu da yaşanan yüksek enflasyondan kaynaklanan ve reel olmayan bir artıştır.
Borç veren ortağın herhangi bir gelir elde etmediği halde, döviz kurunda meydana gelen artıştan dolayı, gelir elde ettiğinden bahisle vergilendirilmesi mümkün değildir. Nitekim nihai yargı merci olan Danıştay da, şirkete döviz cinsi borç verilmesi halinde, borç verenin kur farkı geliri elde edilmiş sayılarak vergilendirilmesinin mümkün olmadığı yönünde kararlar vermektedir. (Dn. 4.D.16.06.1995 tarih ve E.1994/3894 tarih ve E.1995/2937, Dn. Vergi dava daireleri genel kurulu kararı 14.04.1995 tarih ve E.1994/201, K.1995/124)
Borç alan şirketin kur farkı gideri
Ortağından veya üçüncü şahıstan döviz cinsinden borç alan şirketin belli bir süre sonra bu borcu faiz veya herhangi bir fark ödemeden aynı tutar üzerinden geri ödemesi halinde, ortaya çıkan kur farkının gider yazılıp yazılamayacağı şirket açısından son derece önemli bir konu. Kurumlar Vergisi Kanununda, örtülü sermaye niteliğindeki borçlanmalara ödenen faizlerin gider yazılamayacağı hüküm altına alınmıştır. (KVK. Md. 15/2) Ortaktan alınan döviz cinsi borcun geri ödenmesi sırasında ortaya çıkan kur farkının da aynı karakterde olduğu ve ticari kazançtan indirilemeyeceği yönünde iddialar ve bu yönde yapılan vergi uygulamaları bulunmaktadır: Ancak; Kurumlar Vergisi Kanunu`nun 15/2. maddesinde örtülü sermaye üzerinden ödenen faizlerin gider olarak kabul edilemeyeceği belirtilmiş olup, kur farkının gider yazılamayacağı yönünde herhangi bir hüküm yoktur. Ayrıca; şirketin, bankadan döviz cinsi kredi alması halinde, hem faiz, hem de kur farkına katlanması ve bunları da gider olarak ticari kazancından indirmesine karşın; şirket ortağından döviz cinsi alınan borcun faizsiz olarak geri ödenmesinde katlanılan ve bankaya nazaran daha avantajlı olan kur farkının gider yazılamaması, ticari hayatın normal akışına ve vergilendirme ilkelerine de aykırı bir uygulama olur.
Burada dikkat edilmesi gereken husus; ortaktan alınan döviz cinsi borca şirketin ihtiyacı olması, alınan bu dövizin şirket dışındaki üçüncü kişi ve kurumlara kullandırılmaması (borç veya başka yolla), alınan dövizin kullanılmayarak kasada muhafaza edilmemesi gerektiğidir. Bu koşullara uyulduğu zaman, ortaktan veya üçüncü bir şahıstan döviz cinsi alınan borcun geri ödenmesinde, yüksek enflasyondan dolayı oluşan kur farkının ticari kazançtan indirilmesi mümkün bulunmaktadır.
Nitekim, nihai yargı mercii olan Danıştay; ortak veya üçüncü şahıstan alınan döviz cinsi borcun ödenmesi sırasında otaya çıkan kur farkının, `....TL`nin yabancı para karşısında meydana gelen değer kaybından kaynaklandığını, kur farkının örtülü sermaye üzerinden ödenen faiz olarak değerlendirilemeyeceği, ayrıca aynı tutarda borçlanmanın bankacılık sektöründen yapılması halinde daha da fazla finansman yüküne katlanılacağı gerekçeleri ile kur farkının ticari kazançtan indirilebileceği....` yönünde kararlar vermektedir (Dn.4.D.23.12.1998 tarih ve E.1998/3295, K.1998/5516- 26.01.1999 tarih ve E.1998/2250, K.1999/50 Sayılı Kararları).
Vergi uygulamalarının yaşanan ekonomik gerçekleri kavrayan bir yapı içinde olması gerekiyor. Aksi, takdirde yaşayan ekonominin gerçeklerini kabul etmeyen uygulamalar inandırıcı olmadığından, kamu vicdanında kabul görmüyor ve başarı da sağlayamıyor. Bu gün para sıkıntısı olmayan şirket hemen hemen yok gibi. Bu ortamda ortaklarından veya üçüncü şahıslardan borçlanma imkanı olan şirketlerin bu imkanını kullandığı herkes tarafından biliniyor. Hal böyle iken, ortak veya üçüncü şahıstan, mali piyasalara göre daha uygun finansman yükü ile döviz cinsi borçlanan şirketin, borcunu ödediğinde ortaya çıkan kur farklarını defterlerine gider yazmak yolu ile ticari kazancından indirmesinde sorun yaşanmaması gerekiyor.
Maliye Bakanlığı`nın bir tebliğ yayımlayarak ortaklardan veya üçüncü şahıslardan yapılan döviz cinsi borçlanmaların geri ödenmesinde ortaya çıkan kur farklarının gider yazılmasına olanak sağlayarak, tereddütleri gidermesi ve belirsizliklere son vermesinde yarar var. (Daha fazla bilgi için bakınız Şükrü KIZILOT `Şirketin Şahıslardan Borç Aldığı Dövizin Kur Farkı Giderleri`, Yaklaşım Dergisi, Ekim 2001, Sayı: 106).