Güncelleme Tarihi:
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, "Dünya eğer reform yapıp verimliliği tekrar artırmazsa büyüme önümüzdeki 50 yıl içerisinde, geçmiş 50 yılın belki yarısı civarında gerçekleşebilir şeklinde bir çok uluslararası çalışmalar var" dedi.
Şimşek, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi Konferans Salonunda organize edilen, "1. Ekonomi Zirvesi"nin kapanış bölümünde yaptığı konuşmada, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın adını taşıyan üniversitede bulunmaktan dolayı mutluluk duyduğunu belirtti.
PİYASALARDAKİ SON DURUM İÇİN TIKLAYIN...
Kriz öncesi dünya ekonomisinde hızlı bir büyümenin, kriz sonrasında ise yavaşlamanın söz konusu olduğunu ifade eden Şimşek, "Potansiyel büyüme geriledi, büyüme performansı düştü. Dünya ekonomisi yüzde 3 civarında büyüyor. Kriz öncesi yüzde 5 büyüyordu. Yüzde 3'lük bir büyüme tabiki aslında düşük bir büyüme. Çünkü son 50 yıla baktığınız zaman nispeten yüksek bir büyüme dönemini geride bıraktık. Bazı çalışmalar, önümüzdeki 50 yılda büyümenin, son 50 yıldaki büyümenin ciddi bir şekilde altında kalacağına işaret ediyor. Dünya eğer reform yapıp verimliliği tekrar artırmazsa büyüme önümüzdeki 50 yıl içerisinde, geçmiş 50 yılın belki yarısı civarında gerçekleşebilir şeklinde bir çok uluslararası çalışmalar var" diye konuştu.
Şimşek, kriz sonrası hızlı bir toparlanma yaşandığını vurgulayarak, şu bilgileri paylaştı:
"Olağanüstü tedbirler, para politikasında ciddi bir gevşeme başlangıçta sonuç üretti fakat para politikasına dayalı tabiki bu toparlanmanın devamı gelmedi çünkü maliye politikasında çok fazla bir alan yok. Devletler zaten borçlu, zaten şu anda büyümeyi sınırlayan önemli faktörden bir tanesi kürüsel ölçekte aşırı borçluluk. Bundan dolayıdır ki büyüme zaten sınırlanmış. Herşey şimdi para politikası üzerinden götürülmeye çalışılıyor, onun da yapabileceklerinin sınırı var. Yüzde 3'lük büyümeyi yakalarsak bu sene, 'herhalde başarı' diye adlederiz diye düşünüyoruz."
Dünya ticaret hacminde de benzer bir trend olduğuna değinen Şimşek, "Orada da ciddi bir yavaşlama var ve ilk defa bu dönemde dünya ticaret hacmindeki büyüme, küresel büyümenin de arkasında yani ondan da düşük bir seviyede. Bu çok görülen bir durum değil" ifadesini kullandı.
Şimşek, gelişmiş ülkelerde enflasyonun oldukça düşük olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"Aslında bu yeni dönemi, dünya politika yapıcıları olarak Washington'da iken hem düşük büyüme hem düşük enflasyonun yaşandığı bir dönem olarak tanımladık. Gelişmiş ülkelerde enflasyon şu anda sıfır civarında hatta bir çok ülkede de 'acaba deflasyon olur mu' yani 'enflasyon eksiye düşer mi' korkusu zaman zaman yaşanıyor. Gelişmekte olan ülkelerde de aslında enflasyon ciddi bir şekilde düştü ama nispeten daha yüksek. Ondan dolayı ve küresel ekonomiyi canlandırma çabalarının bir parçası olarak bir çok ülke daha önce hiç görülmemiş bir şekilde negatif yani eksi faiz uygulamasına başladılar. Şu an en çok dünyada tartışılan konuların başında bu geliyor."
"Acaba eksi faiz iyi birşey mi kötü birşey mi?" sorusunu yönelten Şimşek, "Çünkü tasarruf edenler açısından yani emeklilik fonları, sigorta şirketleri açısından oldukça olumsuz, daha fazla tasarruf ettirmeyi gerektiriyor. Yine faiz farklarından bir miktar para kazanan bankalar açısından baktığınız zaman acaba bu olumlu mu olumsuz mu tartışmaları yaşanıyor. Önümüzdeki dönemin gündemine damgasını vuracak konuların başında geliyor. Bu dönemde tabi ki dolar 1980'li yıllardan bu yana zirveyi buldu. Dolar aşağı yukarı bütün para birimleri karşısında ciddi bir şekilde değer kazandı" dedi.
"ÇİN'DEKİ YAVAŞLAMANIN ETKİLERİ ÇOK BÜYÜK"
Başbakan Yardımcısı Şimşek, bu dönemin yine önemli bir özelliğinin de artık satın alma gücü olarak dünyanın en büyük ekonomisi ama cari kurlarla dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Çin'de ciddi bir yavaşlama yaşanması olduğunu belirtti.
Şimşek, şunları ifade etti:
"Çin çok uzun süredir yüzde 10 ve üzerinde büyümeye sahipti şimdi yüzde 6.5, 7 civarındaki büyüme tabiki dünya ekonomisi için ciddi riskler, ciddi dalgalanmalara yol açıyor. Çin'deki yavaşlamanın etkileri çok büyük. Mesela emtia fiyatlarında çok önemli bir çöküş yaşandı ve bu bütün dünyayı etkiliyor hele yakın coğrafyamızı çok ciddi bir şekilde etkiliyor. Çin'deki yavaşlama kontrollü gitmezse önemli bir risk, sıkıntı kaynağı olarak tabiki şu aşamada. Amerika Merkez Bankası küresel krizin başında eğer 100 dolarlık bir bilançoya sahipse şimdi 500 dolarlık bilanço yani muazzam şekilde parasal genişlemeye gidilen bir dönem. Benzer şekilde diğer merkez bankaları da bunu takip ediyorlar."
Gelişmiş ülkelerde faiz eksiye düştüğünde ne beklenmesi gerektiği sorusunu dile getiren Şimşek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Klasik bir yaklaşım içine girerseniz paranın oralardan kaçıp gelişmekte olan ülkelere gitmesini beklersiniz. Hayır, tam tersi oluyor. Geçen sene gelişmekte olan ülkelerden yani Türkiye, Brezilya gibi ülkelerden 570 milyar dolarlık sermaye kaçışı oldu. Ondan dolayıdır ki bütün gelişmekte olan ülkelerin para birimleri değer kaybetti, bazı ülkelerde faiz yükseldi. Muhtemelen bu sermaye çıkışı bu sene de devam edecek yani yılın ilk çeyreğinde aslında devam ediyordu martta, nisanda hafif bir toparlanma oldu. O zaten Türkiye'deki borsaya, liranın değerine yansıdı ama genel anlamda temel sorunlar devam ediyor. Temel sorunlara bir çözüm üretilmiş değil, ondan dolayı bu geçici olabilir kaygısı var. Uluslararası kuruluşların tahminleri bu senede sermaye çıkışının devam edeceği yönündedir."
Şimşek, bu dönemde sıkıntıya giren ülkelerin yapmaları gerekenlere ilişkin, şunları söyledi:
"Para politikasını devreye sokarsınız. Maliye politikasını imkan varsa kullanırsınız, o da yapıldı. Üçüncü araç ise reformdur çünkü reformlar sorunları kökten çözmenin yoludur. Reform olmadan kalıcı bir refah artışı, sorunlara kalıcı çözüm üretmek mümkün değil. Nitekim aslında bu dönemde şunu beklersiniz değil mi? Bir taraftan para politikasını negatif faize geçecek noktaya kadar kullanmışsınız. Maliye politikasında alanı olanlar kullanmışlar şimdi ne beklersiniz. Reformların bu dönemde hızlanmış olmasını beklersiniz değil mi? Maalesef küresel kriz sonrasında reformlarda bir yavaşlama söz konusu. Reformlarda bir hızlanma değil, bir rehavet söz konusu. O nedenle geleceğe ilişkin çok pozitif küresel ekonomi açısından bir senaryo üretmek şu aşamada kolay olmuyor. Dünya için jeopolitik gerginlikler, siyasi belirsizlikler önemli riskler olarak karşımıza çıkıyor."
"TÜRKİYE YÜZDE 4 BÜYÜMÜŞ, FENA BİR PERFORMANS DEĞİL"
Türkiye'nin son dönemine bakıldığında bir kaç hususun dikkat çektiğini belirten Şimşek, "Türkiye'de güçlü bir ekonomik büyüme, yüksek istihdam artışı, gelir dağılımında bir miktar iyileşme, enflasyonda tek hane, bankacılık sektörünün sağlıklı bir yapıda yürütüldüğü ve mali disiplinin sağlandığı bir dönem. Büyüme performansına baktığınız zaman aslında Çin ve Hindistan'ı kattığınız zaman Türkiye'nin performansı gelişmekte olan ülkelere göre iyi değil çünkü onlar 2003 yılında 100 ise 249'a çıkmış ama Çin, Hindistan bunlar kıta büyüklüğünde ülkeler, ap ayrı kategoride bunlar. Onları hariç tutarsanız Türkiye'nin performansı yaklaşık 100'den 209 civarına çıkmış ve diğer bütün ülke gruplarına göre daha iyi bir performans ortaya koymuş, bu anlamda Türkiye başarılı." ifadesini kullandı.
Şimşek, orta vadeli programları olduğunu anlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu programa göre, bu sene yüzde 4.5'lik büyüme öngörüyoruz. Geçen sene Türkiye yüzde 4 büyüdü. Tabi yüzde 4'ü düşük bulanlarınız olabilir, bunu yazanlar, çizenler, söyleyenler var ama şunu hatırlatayım geçen sene dünya ekonomisi yüzde 3 civarında, Çin ve Hindistan hariç gelişmekte olan ülkeler yüzde 1.7 büyüdü. Bize benzer ülkeler yüzde 1.7 büyümüş, dünya yüzde 3 büyümüş, Türkiye yüzde 4 büyümüş, fena bir performans değil.
Nasıl bir konjönktürde bu sağlanmış? İki seçimin yapıldığı, etrafımızda ateş çemberinin olduğunu biliyorsunuz. Yakın coğrafyamızdaki sıkıntıları biliyorsunuz. Yine terörün başını kaldırdığı bir dönemden bahsediyorsunuz. 3 milyon göçmenle, Suriyeli ağırlıklı olmak üzere kardeşimizi misafir ettiğimiz bir dönemden bahsediyorsunuz. Türkiye ekonomisi bu kadar çok dış şokla karşı karşıya iken ve iki seçim geçirdiği bir dönemde yüzde 4 büyümüş dolayısıyla aslında iyi bir performans ortaya konulmuş denilebilir. Türkiye bu yüzde 4'le birlikte dünya ile ve gelişmiş ülkelerle arayı hızlı bir şekilde kapatmaya devam etmiş."
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, "Yüzde 4.5'lik büyüme neyi yansıtıyor?" sorusunu yönelterek, siyasi belirsizliğin azaldığı, reformların başladığı işte bir takım gelir politikaları ile asgari ücrette artış gibi büyümenin desteklendiği bir rakam olduğunu ancak yüzde 5'lik büyümeyi yakalayabilmek için bunun yetmeyeceğini bildirdi.
Yüzde 5'lik büyüme için reform programımızın güçlü bir şekilde uygulanması ve uygulamada etkinliğin sağlanması gerektiğine dikkati çeken Şimşek, reformların hayata geçirileceğini ve uygulanacağını vurguladı. Şimşek, yüzde 5'lik büyüme tahmininin, reformların yapılacağı, uygulamada etkinliğin sağlanacağı varsayımına dayandığına işaret etti. Şimşek, "Makul bir varsayım çünkü güçlü bir hükümetimiz var, siyasi istikrar var. Önümüzde yaklaşık 3,5-4 yıllık bir dönem var ve biz bu dönemi iyi değerlendirip Türkiye'de verimliliği artıracak, potansiyel büyümeyi yükseltecek reformlarla yüzde 5'lik büyüme sağlarız diye düşünüyoruz." dedi.
"TÜRKİYE YÜKSEK İSTİHDAM ARTIŞINDA İLK 3 VEYA 4 ARASINDADIR"
Hedefin hep batının muasır medeniyet seviyesine ulaşmak, onlarla gelişmişlik farklarının azaltılması olduğunu vurgulayan Şimşek, "Türkiye hükümetlerimiz döneminde yani 2000'li yılların başından bu yana Avrupa ile arayı ciddi bir şekilde kapatmıştır. 2000 yılına giderseniz kişi başına milli gelirimiz, Avrupa Birliği kişi başına milli gelirin yaklaşık 3'te 1'i. Geçen sene yüzde 55'ine ulaştık, fena değil yani yaklaşık bu dönemden 20 puandan fazla arayı kapatmışız. Keşke her 10-15 yılda Türkiye batının gelişmiş ülkeleriyle arayı 20 puan kapatabilse çünkü o zaman Türkiye hızlı bir şekilde onların seviyesine erişmiş olur. Dolayısıyla 90'lı yıllarda biz bunu başaramamışız ama 2000'li yıllarda bu dönemde biz bunu başarmışız. Bu önemli bir konu" diye konuştu.
Şimşek, kişi başına milli gelirin reel olarak 1,5 kat, dolar cinsinden 2,7 kat, satın alma gücü açısından ise 2,3 kat arttığını belirtti.
Yaklaşık 7 milyon kişiye 2007'den bu yana iş bulduklarını anımsatan Şimşek, "Türkiye'deki büyüme, istihdamı bol olan bir büyüme olmuştur yani hakikaten istihdamın oluşturulduğu, sağlandığı bir dönem olmuştur. Yaklaşık 6.9 milyon kişiye iş bulmuş olmamız büyük bir başarı. Bunu ben söylemiyorum, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin performansına baktığınız zaman Türkiye bütün kategorilerde yüksek istihdam artışında ilk 3 veya 4 arasındadır. Dolayısıyla bu önemli bir başarıdır" ifadesini kullandı.
"TÜRKİYE YOKSULLUKLA MÜCADELEDE BAŞARILI OLMUŞTUR"
Şimşek, gelir dağılımında bir miktar iyileşme sağladıklarını ama gelir dağılımının hala arzuladıkları düzeyde olmadığına işaret ederek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Gelir dağılımı hala bozuk ama mutlak yoksullukla mücadelede başarılı olduk. Günlük 1 doların altında yaşamını idame eden vatandaşımız kalmamıştır. Benzer şekilde 2 dolar 15 centin altında da vatandaşımız neredeyse kalmamıştır. Günlük 4 dolar 30 sentin altında gelirle hayatını idame edenlerin oranı da yüzde 30'dan yüzde 2'nin altına düşmüştür. 2002 yılına gittiğiniz zaman Türkiye'deki her 3 kişiden 1'i günlük 4 dolar 30 centin altında bir gelirle, harcamayla hayatını idame ediyordu. Bugün bu oran her 100 kişiden yaklaşık 2 kişiye düştü. Dolayısıyla Türkiye yoksullukla mücadelede başarılı olmuştur. Tabi ki göreceli yoksulluk var ülke ortalamasına göre, onun altında olan nüfus var tabi ama mutlak yoksullukta hakikaten Türkiye önemli bir başarı sağlamıştır."
Gelir dağılımında da cüzi de olsa bir iyileşmenin söz konusu olduğunu aktaran Şimşek, "Hatta OECD'nin yaptığı çalışmaya göre, 1990'lı yıllar sonrasında gelir dağılımını iyileştiren iki ülkeden biriyiz ve en çok iyileştiren ülkeyiz" diye konuştu.
"ENFLASYONU, KALICI DÜŞÜK TEK HANEYE DÜŞÜRMEMİZ LAZIM"
Şimşek, Türkiye'nin uzun yıllar çift haneli zaman zaman 3 haneli enflasyonla yaşadığını belirterek, "Türkiye AK Parti hükümetleri döneminde, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde enflasyonu tek haneye düşürme başarısı gösterdi ve tek hanede de biz enflasyonu tuttuk. Bu önemli bir başarı fakat yetmez. Neden? Çünkü dünyada çok düşük enflasyonun olduğu bir dönemdeyiz. Enflasyonu, kalıcı düşük tek haneye düşürmemiz lazım. Tek hane dediğiniz, ortalamasına baktığınız zaman yüzde 9, halbuki yüzde 5'in altına çekmemiz lazım. Yüzde 5'in altına çekersek o zaman tasarruflar artacak, o zaman sermaye piyasaları daha da gelişecek, o zaman tabi ki Türkiye'de faizler ve şirketlerimizin ve vatandaşlarımızın düşük faizli uzun vadeli finansman imkanlarına kavuşması artacak. Dolayısıyla enflasyonu kalıcı şekilde tek haneye düşürmek önemli bir başarıdır ama düşük tek haneye düşürmek için daha çok çaba gerekecek" ifadesini kullandı.
Bankacılık sektörünün eskiden ciddi sıkıntılar yaşadığına dikkati çeken Şimşek, "AK Parti hükümetlerinden önce biliyorsunuz 2001 krizi yaşandı. O dönem milli gelirimizin neredeyse 4'te 1'i kadar kaynağı bankaları kurtarmak için harcadık. Bankalar kötü yönetiliyordu, düzenlemeleri eksikti, denetim yetersizdi ve maalesef o vatandaşımıza yük olarak karşımıza çıktı. Bankacılık krizi, finans krizi sonrasında milli gelirin 4'te 1'ine yakın bir imkanı aslında vatandaşın vergisi banka kurtarmaya harcandı." dedi.
Şimşek, hükümetleri döneminde bankacılık sektörünü sağlamlaştırdıklarını ve sağlıklı bir yapıya kavuşturduklarını vurgulayarak, şunları kaydetti:
"2008-2009 yılında dünyada binlerce banka battı ama Türkiye'de hiçbir banka zora girmediği gibi vatandaşın ödediği vergilerden 1 kuruşu dahi bankacılık sektörünün rehabilitasyonuna veya kurtarılmasına harcamadık. Neden? Denetimde ve gözetimde ciddi reformlar yaptık ve başarılı şekilde buraya getirdik. Şu anda bankacılık sektörü, sermaye yapısı olarak güçlü. Aktif kalitesi de yüksek yani vadesi gecikmiş, problemli kredilerin toplam kredilere oranı son derece düşük yüzde 3.3 civarı."
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek,"İlk defa hükümetlerimiz döneminde biz mali disiplini sağladık ve kamu borçları artmak bir yana kamu borçlarını azalttık." dedi.
Şimşek, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi Konferans Salonu'nda organize edilen "1. Ekonomi Zirvesi"nin kapanış bölümünde yaptığı konuşmada, Osmanlı ve sonrasında Türkiye'nin en büyük sorununun hep bütçe açıkları olduğunu belirterek, "Bir türlü bütçenin gelir giderini dengeye oturtamamışız. İki ucunu bir araya getirememişiz tabiri caiz ise ve bu hep sıkıntılara sebep olmuştur." diye konuştu.
Türkiye'de 1990'lı yıllarda da bu durumun aynı olduğunu vurgulayan Şimşek, şöyle devam etti:
"Bütçe büyük açıklar vermiştir ve bu açıklar para basarak finanse edilmiştir. Yüksek enflasyon, yüksek faiz en sonunda da Türkiye'nin neredeyse iflası ile sonuçlanmış 2001 krizi. İlk defa hükümetlerimiz döneminde biz mali disiplini sağladık ve kamu borçları artmak bir yana kamu borçlarını azalttık. Şimdi kamu borçlarının brüt olarak toplam borcun milli gelire oranı yüzde 33. Peki bu bir rakam mı? Düştüğü kesin. Avro Bölgesi'nde kamu borçlarının milli gelire oranı yüzde 90'ın üzerinde, OECD ülkelerinde yüzde 110'un üzerinde, gelişmekte olan ülkelerde de yüzde 45 civarında. Dolayısıyla Türkiye'nin kamu borcunun milli gelire oranı hem gelişmekte olan ülkeler hem OECD ülkeleri hem Avrupa Birliği üyesi ülkelere göre oldukça düşük sayılır. Neden? Çünkü kamu açıklarını ciddi bir şekilde azalttık ve 2009 küresel kriz yılı hariç Maastricht kriterini yakaladık."
Şimşek, "Bu başarı ancak mali disiplin içselleştirirse ve güçlü bir irade varsa sağlanabilir." ifadesini kullanarak, şunları kaydetti:
"Sayın Cumhurbaşkanımızın güçlü desteği olmasaydı, Başbakanımızın güçlü desteği olmasa biz bu mali disiplini devam ettiremezdik çünkü geçmişte bu irade ortaya konulamamış. Şimdi diyeceksiniz ki 'kamunun iki yakasını bir araya getirdiniz tamam da bunun faydası ne?' Faizler reel ve nominal olarak, hiçbir dönemde olmadığı kadar düşmüş. Bu, şu demek; milletten topladığımız vergi gelirleri artık faize gitmiyor, millete hizmet ve yatırım olarak gidiyor. Bu çok önemli."
"ALTYAPIYA BU DÖNEMDE 279 MİLYAR KAYNAK AYIRMIŞIZ"
Türkiye'de 2002 yılında bütün toplumsal kesimlerden toplanan 100 lira verginin 86 lirasının faize gittiğini anımsatan Şimşek, şu değerlendirmede bulundu:
"Bugün 100 liralık verginin 13 lirası faize gidiyor, 87 lirası milletimize yatırım ve hizmet olarak gidiyor. Eğer bütçe içinde faizin payı düşmeseydi yani biz mali disiplini sağlamasaydık ve bütçe açıklarını kapatmasaydık (geçen sene bizim bütçemiz dengedeydi bu arada) yani bütçede bu başarıyı sağlamasaydık, kamunun borçlarını azaltmasaydık, enflasyonu düşürmeseydik, reform yapmasaydık Türkiye bütçe içindeki faiz payı 2002'deki gibi devam etseydi bugünü kadar yaklaşık 934 milyar lira ilave faiz ödemiş olacaktı. Sadece geçen sene 50 milyar lira civarındaki faiz yerine, 219 milyar lira civarında faiz ödeyecektik. İşte Türkiye'nin kazanımı bu."
Başbakan Yardımcısı Şimşek, bütçede sağlanan başarıya ilave olarak vergi oranlarının indirildiğini belirterek, "En yüksek gelir vergisi oranını yüzde 49'dan yüzde 35'e indirmişiz. En düşük gelir vergisi oranını yüzde 22'den yüzde 15'e indirmişiz. Kurum kazançları üzerinden alınan vergi oranını yüzde 65'den yüzde 34'e düşürdük. OECD ülkeleri arasında en düşük kurumlar vergisi oranına sahip 7'nci ülkeyiz. Hatta KDV'yi bile düşürmüşüz. Eğitim, sağlık, turizm gıda gibi birçok sektörde, üründe KDV'yi bazılarında yüzde 18'den yüzde 8'e bazen de yüzde 8'den yüzde 1'e düşürmüşüz." dedi.
Altyapı, eğitim ve sağlık yatırımlarına öncelik verdiklerini ifade eden Şimşek, "Tabiri caizse faiz bütçeleri yerine, yatırım ve hizmet bütçeleri yaptık. Altyapıya bu dönemde 279 milyar kaynak ayırmışız." diye konuştu.
"KAMU ARTIK AYAĞINI YORGANINA GÖRE UZATIYOR"
Şimşek, çeşitli alanlarda yapılan yatırımlara ilişkin verileri de katılımcılarla paylaşarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu anlattıklarımdan sonra diyebilirsiniz ki 'dünyanın durumu hiç iyi değil, Türkiye maşallah süper, her şey güllük gülistanlık.' Hayır, öyle değil. Türkiye'nin durumu hiç güllük gülistanlık değil. Türkiye'nin birçok temel yapısal sorunu var ve o nedenle de sabah kalkıyoruz, akşam yatırıyoruz 'reform, reform, reform' diyoruz. Niye? Memleket zaten bütün sorunlarını çözseydi niye reformdan bahsedecektik. Demek ki daha yapacağımız çok iş var."
Türkiye'nin şu anda enflasyon, işsizlik ve cari açık olarak üç makro sorunu bulunduğuna dikkati çeken Şimşek, şu değerlendirmede bulundu:
"Cari açık demek bir ülkenin kendi imkanlarının ötesinde tüketmesi demektir. Ayağını yorganına göre uzatmamak demek, ülke açısından. Kamuda biz bunu başardık, kamu artık ayağını yorganına göre uzatıyor. Geçen sene kamuda biz bütçeyi dengeledik. Cari açık denilince sadece kamu değil, cari açık dediğiniz zaman karşınıza tabii ki genel anlamda bütün hane halkı, şirketler çıkıyor. Gelişmekte olan ülkelerin toplamında çok az bir cari açık var ama Türkiye'de ciddi bir cari açığı var."
"TASARRUF ORANININ EN DÜŞÜK OLDUĞU ÜLKELERDEN BİR TANESİYİZ"
Şimşek, cari açığın bir tasarruf açığı olduğunu aktarara, "Tasarruf oranının en düşük olduğu ülkelerden bir tanesiyiz. İşte bütün sorunlarımızın kökeninde bu var. Bugünkü faiz tartışmasının temelinde bu var. Liranın değer kaybının temelinde de bu var. Türkiye diğer ülkelere göre az tasarruf ediyor, az tasarruf edince dünyaya bağımlı hale geliyor, dünyaya bağımlı hale gelince de dış şoklara açık, maruz kalıyor. İşin özü bu" ifadesini kullandı.
Cari açık, işsizlik ve enflasyon Türkiye'nin karşı karışa olduğu yapısal sorunlar olduğunu ve ancak yapısal çözümlerle telafi edilebileceğini vurgulayan Şimşek, "Yapısal reformları yaparsanız gelecek nesillere yatırım yaparsınız. Yapısal reformları yapmazsanız gelecek nesillerden çalmış olursunuz. Dolayısıyla yapısal reformlar Türkiye için de dünya için de şu anda en önemli gündem maddesi çünkü para politikasının, maliye politikasının yapabileceklerinin sınırı var ve oradaki çözümler kalıcı refah artışı sağlamıyor. Kalıcı refah artışı istiyorsanız tabii ki reform yapacaksınız" yorumunu yaptı.
Şimşek, "Önümüzde büyük bir fırsat penceresi var." ifadesini kullanarak, şunları kaydetti:
"İnşallah bunu iyi değerlendirip, nasıl biz birinci nesil reformları yapıp Türkiye'ye sınıf atlatmışsak yani orta gelir grubundan üst orta gelir grubuna çıkartmışsak şimdi tekrar yapısal reformları yapıp Türkiye'yi yüksek gelir grubu ülkeleri arasına sokacağız. Şu anda bizim temel gündemimiz bu. Teröre rağmen, jeopolitik gerginliklere rağmen bizim ana gündem maddemiz reform, reform, reform. Reform yapmazsanız büyüme düşük, işsizlik yüksek kalır. Faiz yüksek kalır, notumuz düşer. Reform yaparsak hızlı büyürüz, işsizlik azalır, faizler düşer, notumuz yükselir, Türkiye gelişir, kalkınır. Çok basit sihirli bir tane formül var o da reform."
Başbakan Yardımcısı Şimşek'e, yaklaşık 2 saat süren sunumunun ardından plaket ve adının yazılı olduğu Çaykur Rizespor forması hediye edildi.