Oluşturulma Tarihi: Mart 02, 2001 00:00
1997 yılında ekonomik krize girdi. Likidite sorunu yaşadı. Parasını devalüe etti. Sanayisi ve bankaları çöktü. Doğru teşhis ve zamanında müdahale ile iki yılda refaha kavuştu.
Türkiye`nin IMF ile yaptığı 17`nci stand-by anlaşması da amaçlanan sonuçları vermedi. Son 30 yılda uygulanan 9`uncu önemli istikrar paketi uygulaması da yarım kaldı. Şimdi Türkiye, yepyeni bir program hazırlayarak, içinde düştüğü krizden kurtuluş reçetesi arıyor. Daha önce dünyanın çeşitli ekonomilerinde yapılan uygulamalar, durumun tamamen ümitsiz olmadığını gösteriyor. 1997 yılında başlayan Uzak Doğu krizinde ekonomisi büyük hasar gören, likidite krizi nedeniyle birçok bankası kamulaştırılan ve sanayisi durma noktasına gelen Güney Kore, IMF ile yaptığı 3 yıllık stand-by anlaşmasını başarıyla sonuçlandırdı ve krizi aştı.
20 MİLYAR $ GELDİ
Güney Kore`nin uyguladığı ekonomik programda başrolü Devlet Başkanı Kim Dae-Jung oynadı. 1997 yılında Tayland`ın Baht`ı devalüe etmesiyle başlayan kriz, spekülasyonlar nedeniyle Malezya, Singapur ve Endonezya`dan sonra Güney Kore`yi vurdu. Bu arada ihracata dayalı çalışan Güney Kore ekonomisi diğer pazarlardaki tıkanıklık nedeniyle baskı altında kaldı. Ekonominin motoru sayılan otomotiv sektörü de başta Kia, Daewoo ve Hyundai olmak üzere çökünce, ekonomi içinden çıkılması güç bir krize girdi. Bunun üzerine Güney Kore yönetimi, para birimi won`u
dolar karşısında yüzde 20 devalüe etti. Bu karar en çok mali sektörü vurdu.
Borsa son 10 yılın en düşük seviyesine gerilerken, sürekli dışa bağlı olan ve yabancı kaynakla iş yapan Güney Kore bankalarının kredibilitesi düştü. Dış kaynak bulamayan ya da çok yüksek maliyetlerle borçlanabilen bankaların büyük çoğunluğu faaliyetlerini yerine getiremez hale geldi ve kamulaştırıldı. Bunun üzerine büyük bir siyasi kararlılıkla düğmeye basan Jung, IMF ile üç yıllık bir stand by anlaşması imzaladı. 4 Aralık 1997 tarihinde imzalanan program sayesinde Kore ekonomisi dış şoklara karşı daha dayanıklı hale geldi. Yapısal reformlar sayesinde ekonomi daha açık, rekabetçi ve serbest piyasa ağırlıklı bir yapıya kavuştu. Mali sektör reformu gerçekleştirilirken işsizliğin de büyük ölçüde önüne geçildi. Anlaşma süresince şu noktalar uygulandı:
* Makroekonomik göstergeler: Güney Kore`nin makroekonomik bazdaki ilk hedefi, enflasyonun 1998 yılında yüzde 5 seviyesine kadar indirilmesi ve won`un üzerindeki baskının azaltılmasıydı. Bunun için IMF`den alınan 20 milyar dolarlık kredinin bir kısmı piyasaya enjekte edildi. Böylece piyasalardaki tıkanıklık aşıldı ve won`un daha fazla değer kaybetmesi önlendi. Enflasyonist baskı azaltıldı. 1998`de enflasyon hedefi tutmadı, ama 1999`da inanılmaz bir performans gösterildi. Para piyasaları da göreceli olarak istikrara kavuştu. Kur politikasında, IMF desteğiyle daha esnek bir yapıya yönelindi. 1997`de 4.5 olan ve 1998`de yüzde 7.5`e çıkan enflasyon, 2000`de yüzde 1.1`e indirildi.
* Bankaların rehabilitasyonu: Won`un devalüe edilmesinin ardından sermayesi erimeye başlayan bankaların yeniden yapılandırılması ve sermaye yapılarının güçlendirilmesi amacıyla daha pazar odaklı bir strateji geliştirildi. Kamu bankalarının aktif kaliteleri artırıldı. Bu kapsamda yapılan en önemli uygulama, bankaların tamamen şeffaf bir yapıya kavuşturulması ve kamunun baskısından arındırılması oldu. IMF`den sağlanan kaynağın da etkisiyle kamu borçları, programın ikinci yılında GSMH`nin yüzde 8`ine indirildi. Böylece kamulaştırılan bankalar yüksek iç borçlanma faizinden kurtuldu. Faaliyetlerini sürdürmekte zorlanan ve diğer bankaları da tehdit eden dokuz finansal kuruluş MOFE`ye (Türkiye`deki TSMF) devredildi.
ve bu bankalar 30 günlük bir incelemeye tabi tutuldu. Başarısız olanların faaliyetlerine son verildi ve tasfiye sürecine gidildi. Böylece uluslararası bazda kredibilite artırıldı. Yabancı sermayenin gelişini kolaylaştırıcı bürokratik ve yapısal düzenlemelere gidildi. Zor durumda kalan bankaların küçültülmesi ve rasyolarının kabul edilebilir seviyeleri getirilmesi için detaylı çalışmalar başlatıldı.
KEMER SIKTILAR
* Mali politikalar: Sıkı bir kemer sıkma politikasıyla kamunun harcamaları minimize edildi. Tüm fonlar kapatılırken, kamu kuruluşlarında bile küçülmeye gidildi. Ödemeler dengesi yeniden düzenlendi. 1997 yılında 8,2 milyar dolar açık veren ödemeler dengesinde, 1998 yılında 40.6 milyar dolar fazla sağlandı. Ancak en önemli uygulama vergi konusunda gerçekleştirildi. Hükümet, kaynak ihtiyacının büyük bölümünü vergilerden sağladı. Gelir vergisi, kurumlar vergisi, tüketici ve ulaştırma vergileri artırıldı. Harcamalar kısılırken, kur farkından kaynaklanan harcamalar düşürüldü, Merkez Bankası iç borçlanmayı kesti ve öncelikli olmayan harcamalar yasaklandı. Dış borç ödemeleri ise IMF`nin verdiği kaynak ve ek rezerv kolaylığı kredileriyle yapıldı.