Güncelleme Tarihi:

Arabalarda, binalarda, akıllı telefonlarda hatta kahve kapsüllerinde bile bulunan alüminyum, bugün Türkiye’de de otomotiv, inşaat ve ambalaj sektörlerinde büyük ölçüde kullanılıyor. Düşük karbonlu alüminyumun ‘dünyanın en temel malzemelerinden birinin temiz versiyonu’ olduğuna dikkat çeken Rusya merkezli alüminyum üreticisi olan RUSAL’ın IMETAL Satış Direktörü Roman Borisov, “Alüminyumun yüzde 98’inden fazlasını yenilenebilir hidroelektrik enerjisiyle üretiyoruz. Kulağa geleceğe ait bir teknoloji gibi gelebilir ama bu dönüşüm çoktan başladı bile” dedi. Düşük karbonlu alüminyumun sadece çevre değil, rekabet açısından da önemli olduğuna dikkat çeken Borisov, “Daha düşük karbon ayak izi, daha düşük maliyet ve Avrupa pazarına daha kolay erişim anlamına geliyor” diye konuştu.
‘DÖNÜŞÜM BAŞLADI’
1. Düşük karbonlu alüminyum nedir ve çevresel etkileri nasıl azaltır?
Alüminyumu, ‘modern hayatın sessiz gücü’ olarak düşünebilirsiniz. Arabalarda, binalarda, akıllı telefonlarda hatta kahve kapsüllerinde bile alüminyum bulunur. Günümüzde önemli olan yalnızca ne kadar alüminyum kullandığımız değil, aynı zamanda onu nasıl ürettiğimizdir.
Düşük karbonlu alüminyum, bir ton metal üretmek için 4 tondan daha az karbondioksit salımı anlamına gelir. Bir diğer deyişle bu, dünyanın en temel malzemelerinden birinin temiz versiyonudur. Paris Anlaşması sonrasında ülkeler ve endüstriler bu salınım miktarına çok daha fazla önem vermeye başladı. Bunun nedeni çok basit: Güneş enerjisi ve elektrikli araçlar gibi enerji dönüşümünü yönlendiren sektörler çok fazla alüminyuma ihtiyaç duyuyor. Önümüzdeki 10 yıl içinde küresel talebin yaklaşık 14 milyon ton artması bekleniyor ve bunun büyük kısmı temiz, düşük karbonlu kaynaklardan gelmeli. Zira böylesine yaygın kullanılan bir malzemenin karbon ayak izini düşürmek, küresel sanayi emisyonlarını doğrudan azaltıyor.
RUSAL’da alüminyumun yüzde 98’inden fazlasını yenilenebilir hidroelektrik enerjisiyle üretiyoruz. Ayrıca, üretim sürecinden karbondioksit salımını tamamen ortadan kaldıran inert anot teknolojisini de geliştiriyoruz. Kulağa geleceğe ait bir teknoloji gibi gelebilir ama bu dönüşüm çoktan başladı bile.
ALLOW markamız, doğrulanmış ve şeffaf karbon ayak izine sahip alüminyum sağlıyor. Bu da hem Türkiye’de hem de dünyada üreticilerin sürdürülebilirlik standartlarını karşılamalarına ve kendi hedeflerine ulaşmalarına yardımcı oluyor.
OTOMOTİV, İNŞAAT VE AMBALAJDA
2. Türkiye’de hangi sektörlerin düşük karbonlu alüminyuma en çok ihtiyacı var ve neden?
Türkiye, kendi bölgesinde en yüksek alüminyum kullanımına sahip pazarlardan biri. Otomotiv, inşaat, ambalaj ve elektrik tabanlı tüm sektörler büyük ölçüde bu malzemenin kullanımına dayanıyor. Otomotiv sektörü özellikle elektrikli araçların yaygınlaşmasıyla ön plana çıkıyor. Alüminyum, araçları daha hafif ve daha enerji verimli hale getiriyor. Ambalaj tarafında ise tüketiciler artık geri dönüştürülebilir ve sürdürülebilir malzemeler istiyor. Alüminyum bu talebe tam olarak karşılık veriyor. Bu sektör aynı zamanda geri dönüştürülebilir malzemelere yönelik regülasyonlarla da yönlendiriliyor.
AVRUPA PAZARINA DAHA KOLAY ERİŞİM
Türk ihracatçılar için düşük karbonlu alüminyum kullanımı sadece çevre açısından değil, rekabet açısından da önemli. Carbon Border Adjustment Mechanism (CBAM) kapsamında daha düşük karbon ayak izi, daha düşük maliyet ve Avrupa pazarına daha kolay erişim anlamına geliyor.
Geçtiğimiz yıl, Asyalı bir otomotiv üreticisine jant üretimi için düşük karbonlu alüminyum tedarik ederek araç başına birkaç kilogram karbondioksit salımını azaltmalarına yardımcı olduk. Bir başka projede ise dünyanın en düşük karbon ayak izlerinden birine sahip enerji içeceği kutusu üretiminde ALLOW INERTA™ ve geri dönüştürülmüş hurda kullanıldı. Bunlar somut ve ölçülebilir adımlar ve RUSAL olarak tür çözümleri Türkiye’ye de getirmekten gurur duyuyoruz.
MALİYETE RAĞMEN TALEP GÜÇLÜ KALDI
3. 2025’in ilk yarısını Türkiye açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
2025’in ilk yarısı, ekonomik açıdan hem zorlukların hem de dayanıklılığın öne çıktığı bir dönem oldu. Türk sanayisi üretim ve ihracat faaliyetlerini istikrarlı bir şekilde sürdürdü. Küresel ticaret gerilimleri, siyasi belirsizlikler ve artan maliyetlere rağmen Türkiye’de alüminyum talebi güçlü kaldı. Bu durum, Türk şirketlerinin ne kadar yenilikçi ve uyumlu olduklarını da gösteriyor. Zira tüm zorluklara karşın, Avrupa’da rekabet güçlerini korumak için teknoloji yatırımlarına, verimlilik artışına ve yeni pazar arayışlarına hız verdiler.
VERİMLİLİĞİ YÜZDE 15 ARTIRAN PROJE
Aynı zamanda üretimde daha temiz yöntemlere yönelik güçlü bir yönelim dikkat çekiyor. Birçok Türk iş ortağımız, küresel müşterilerin beklentilerini karşılamak için düşük karbonlu malzemeleri şimdiden araştırmaya başladı. Bu sadece ‘çevreci’ bir yaklaşım değil, uzun vadede rekabet gücünü koruma stratejisi. Bizim düşük karbonlu alüminyum çözümlerimiz, CBAM kuralları kapsamında Batı pazarlarına erişimi kolaylaştırırken maliyetleri de kontrol altında tutmalarına yardımcı oluyor.
İnovasyon da bu dönüşümün merkezinde yer alıyor. Örneğin Maxiflow biyet teknolojimiz, yerel üreticilerin verim oranlarını yüzde 15’e kadar artırarak israfı azaltıyor ve kârlılığı yükseltiyor. Küçük bir teknik iyileştirme, büyük bir fark yaratabiliyor. Bu da ilerlemenin çoğu zaman güçlü iş birliklerinden geldiğini kanıtlıyor.
Genel olarak yılın ilk yarısı zorlu ama ilham verici geçti. Türkiye, direnç ve yenilikçiliği bir araya getiren yapısıyla dikkat çekti. Bu enerji ve kararlılıkla 2025’in ikinci yarısının daha da güçlü geçeceğine inanıyoruz. Bu tablo, alüminyumun hem sanayi büyümesi hem de yeşil dönüşüm için stratejik konumunu pekiştiriyor.
4. Alüminyum sektöründeki en son yenilikler nelerdir?
RUSAL olarak inovasyonu asla durdurmuyoruz, çünkü bu bizim DNA’mızda var. Sürekli yeni projeler geliştirilse de, üç örnek sektördeki dönüşümün yönünü çok iyi anlatıyor. İlki, dünyanın ilk markalı düşük karbonlu alüminyumu olan ALLOW. Bu markayı sürdürülebilirlik bir trend hâline gelmeden yıllar önce hayata geçirdik. Bugün ALLOW sadece bir ürünü değil, bir taahhütü ifade ediyor. Her sevkiyatla birlikte, üretimin “ham madde aşamasından teslimata” kadar olan tüm karbon ayak izini belgeleyen bir Sürdürülebilirlik Pasaportu sunuyoruz. Bu düzeyde bir şeffaflığın, sektörde oldukça nadir olduğunun altını çizmek isterim.
İkinci örnek PEFA. Bir diğer deyişle birincil eşdeğeri döküm alaşımları ürün serimiz. Bu ürün serisinde ALLOW alüminyumunu yüzde 40’a kadar tüketim sonrası hurda metal ile birleştiriyoruz. Bu ölçekte geri dönüşüm, bize metalurji ve kimya süreçlerinde yeni bilgiler kazandırdı. Kullanılmış metali kaliteden ödün vermeden yeniden üretim döngüsüne katmak, döngüsel ekonomiyi teoriden pratiğe taşıyor.
Üçüncü ve belki de en çığır açıcı olanı ise inert anot teknolojisi. Bu teknoloji, alüminyum üretiminde CO₂ emisyonlarını tamamen ortadan kaldırıyor. Bu gelişme, alüminyum sektörü için yapay zekânın bilişim dünyasında yarattığı dönüşüme denk büyüklükte bir sıçrama.
Bu üç yenilik, alüminyumun geleceğini yeniden tanımlıyor. Artık sadece bir emtia değil; akıllı, temiz ve büyümeyi destekleyen bir malzeme hâline geliyor. Biz de bu dönüşümü Türkiye’deki ve dünyadaki iş ortaklarımızla birlikte büyütmeyi hedefliyoruz.
5. Türkiye sizin için neden önemli bir pazar?
Türkiye bizim için her zaman özel bir pazar oldu. Rusya ve Çin dışında RUSAL’ın en büyük üç pazarından biri konumunda ve küresel satışlarımızın yaklaşık yüzde 7 ila yüzde 10’unu oluşturuyor. Türkiye yılda yaklaşık 1.5 milyon ton birincil alüminyum tüketiyor ancak bunun yalnızca 100 bin tonu yerli üretimle karşılanabiliyor.
Onlarca yıl boyunca, Türk sanayisinin ihtiyaç duyduğu birincil alüminyumun büyük bölümü, Rusya Sibirya’da, Baykal Gölü ve çevresindeki nehirlerin kıyısında yer alan tesislerimizde üretildi. Burası, yenilenebilir hidroelektrik enerjisiyle çalışan dünyanın en temiz ve en sürdürülebilir alüminyum üretim üslerinden biri.
RUSAL’ın Türkiye pazarı ile bu uzun soluklu ilişkisi, zaman içinde karşılıklı güvene dayalı bir ortaklığa dönüştü. Türk üreticiler ve RUSAL neredeyse 25 yıldır yan yana büyüyor. Her yıl 250’den fazla müşterimiz ve iş ortağımız Türkiye’deki bölgesel seminerimizde bir araya geliyor. Bu etkinlik artık sadece bir iş toplantısı değil, bir dost buluşması gibi. Güncellemeleri paylaşıyor, yeni alaşımları konuşuyor ve en önemlisi de partnerlerimizin ihtiyaçlarını dinliyoruz. Türkiye’deki 7/24 yerel müşteri hizmetleri platformumuz da istikrar, süreklilik ve güvenilir iş birliği taahhüdümüzün bir göstergesi.
Bu ilişkiyi güçlü kılan bir diğer unsur da coğrafi yakınlık. Türkiye, Rus limanlarına sadece bir günlük deniz mesafesinde. Bu durum tedarik zincirimizi olağanüstü verimli hâle getiriyor. Ama bundan da önemlisi, karşılıklı güven. Türk şirketleri bölgedeki en yenilikçi ve girişimci firmalar arasında yer alıyor ve düşük karbonlu alüminyumumuzun, onların Avrupa, Ortadoğu ve ötesinde rekabet gücünü artırmasına yardımcı olmaktan gurur duyuyoruz.
Türkiye yalnızca alüminyum tedarik ettiğimiz değil, ortak bir vizyonu paylaştığımız bir ülke. Bunu da daha temiz, daha akıllı ve daha sürdürülebilir bir sanayi vizyonu olarak tanımlayabiliriz.