Güncelleme Tarihi:
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Diyarbakır'da 8 yaşındaki Narin Güran'ın ölümüne ilişkin yürütülen soruşturmayla ilgili, "Bütün kurumlarımızla, bütün gücümüzle bu olayın faillerini ortaya çıkarıp, netleştirip hak ettikleri en ağır cezayı görmeleri için ne gerekiyorsa yapacağız. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanı'mız 'Bizzat takipçisi olacağım.' dedi. Bu çok önemli." ifadelerini kullandı.
AAtölye'de Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'na konuk olan Yılmaz, gündeme ilişkin soruları yanıtladı, değerlendirmelerde bulundu.
Yılmaz, Diyarbakır'da 8 yaşındaki Narin Güran'ın kaybolması üzerine çok ciddi araştırma yapıldığını ve arama tarama faaliyeti yürütüldüğüne dikkati çekerek, herkesin umutla, canlı bir şekilde Narin'in bulunmasını beklediğini, bunun için dua edildiğini ancak cansız bedenine ulaşıldığını söyledi.
Arama çalışmaları sırasında çok ciddi bir çaba sarf edildiğini dile getiren Yılmaz, şunları kaydetti:
"Kolay değil. Herhangi bir ifadeye dayalı olarak değil, tamamen oradaki arama çalışmaları sonucunda yavrumuzun cansız bedenine ulaşılmış oldu. Daha sonrasında da biliyorsunuz, çok ciddi anlamda bir gözaltına almalar gerçekleşti ve şu anda da idari, adli bütün soruşturmalar, incelemeler devam ediyor. Bu, hepimizin içini yakan suçun faillerini ortaya çıkarmak ve en ağır şekilde cezalandırmak için ne gerekiyorsa ilgili tüm kurumlarımız yapacaklardır. Dün Adalet Bakanı'mız, İçişleri Bakanı'mız, Aile Bakanı'mız bölgedeydi. Orayı ziyaret ettiler, kabir başına gittiler Narin kızımızın. Aynı zamanda, tabii, oradaki çalışmaları yerinde görerek, nezaret ederek gerekli yönlendirmeleri yaptılar. Bütün kurumlarımızla, bütün gücümüzle bu olayın faillerini ortaya çıkarıp, netleştirip hak ettikleri en ağır cezayı görmeleri için ne gerekiyorsa yapacağız. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanı'mız 'Bizzat takipçisi olacağım.' dedi. Bu çok önemli gerçekten. Belki ilk defa böyle bir güçlü vurgu gördük devletimizin en tepesinden.
"İLGİLİ KURUMLARIMIZIN ÜZERİNE DÜŞENİ YAPMASI GEREKİR"
Olayın bütün toplumu yaraladığını, bu konuda parti, görüş, siyaset ve her şeyin bir kenara bırakılması gerektiğini anlatan Yılmaz, "Narin, artık bu milletin yavrusu, bu milletin çocuğu. Bu nedenle milletimizin başı sağ olsun diyorum ben. Bu acıdan dolayı, bütün milletimize başsağlığı diliyorum. Böyle hadiselerin bir daha yaşanmaması adına hepimizin bu konuyu çok iyi bir şekilde anlaması, analiz etmesi çok önemli. Ama öncelikle bu adli süreçler, sorgulamalar, bunun sonucunda adaletin tecelli etmesi, bu noktada hepimizin dikkatle takip etmesi gereken bir süreç." dedi.
Yılmaz, konuya çok yönlü yaklaşılması, siyaset kesiminin üzerine düşeni yapmasının yanında akademik dünyanın da mutlaka bilimsel çalışmalar yapması gerektiğini vurgulayarak, şöyle konuştu:
"İlgili kurumlarımızın, Aile Bakanlığının mutlaka bu konulara eğilmesi lazım. Bu hadiseleri tartışırken, tabii, sosyal medyadan medyaya başka birtakım boyutlarını da belki dikkate almak gerekiyor. Çok boyutlu bir şekilde yaklaşılması gereken, analiz edilmesi gereken, dersler çıkarılması gereken hadiseler. Bu konularda da ilgili kurumlarımızın, akademik dünyanın üzerine düşeni yapması gerekir. Siyaset kurumuna düşen bir şey olursa da tabii ki siyaset kurumunun, Meclis'imizin, ilgili yetki kurumlarımızın mutlaka çalışmaları olacaktır. Ama şu an için önemli olan adli süreçlerin çok sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesi, gerçeğin bütün detaylarıyla, bütün yönleriyle ortaya çıkarılması. Faillerin çok net bir şekilde ortaya çıkarılması ve en ağır şekilde cezalarını, hak ettikleri cezaları bulmaları. Şu an yoğunlaşmamız gereken husus bu diye düşünüyorum."
"OVP'NİN TEMEL AMACI ENFLASYONU TEK HANEYE DÜŞÜRMEK"
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Orta Vadeli Program'ın (OVP) temel amacının enflasyonu yeniden tek haneye düşürmek ve fiyat istikrarı sağlamak olduğunu bildirdi.
Yılmaz, yaptıkları bütün politikalarda bir yol haritası ortaya koyduklarını, anlık kararlarla hareket etmediklerini vurgulayarak, "Çünkü ekonominin düşmanı belirsizliktir. Siyasi veya politika belirsizlikleri. Türkiye geçen yıl yaşadığı genel seçimle, bu yıl yaşadığı yerel seçimle siyasi belirsizlikleri ortadan kalkmış bir ülke. Bu ekonomi için de çok önemli. Siyasi istikrar yoksa, güven ortamı yoksa, ekonomik istikrar da olmuyor. Bu anlamda şanslı bir dönemdeyiz. Uzun sürecek seçimsiz döneme girmiş durumdayız." dedi.
Siyasi belirsizliklerin ortadan kaldırılması gibi, politika belirsizliklerinin de ortadan kaldırılmasının önemine değinen Yılmaz, OVP'nin bunu getirdiğini söyledi. Yılmaz, hükümetin 3 yılda izleyeceği politikaları, öngördüğü gelişmeleri bütün ilgili aktörlerle paylaştıklarını anlatarak, şöyle devam etti:
"Bu da neyi yapıyor? Öngörülebilirliği artırıyor. Öngörülebilirlik artınca da ekonomik aktörler daha rahat ortamda karar alıp uygulama imkanına kavuşuyorlar. Bugünkü Orta Vadeli Programımız geçen yılki programın devamı niteliğinde. Geçen yıl seçimlerden sonra yeni bir hükümet oluştu. Yeni bir OVP yaptık ve önemli oranda bir politika değişimi, güncellemesi söz konusu oldu. Bu yaptığımız OVP'de ise o ölçüde bir güncelleme yok. Yani geçen yıl yaptığımız temel hedeflerimiz ne ise güncellediğimizde de temel hedeflerimizi koruyoruz. Neyi güncellemiş olduk? Makro ekonomik tahminlerimizi, bütçe büyüklüklerimizi. Son 1 yılda dünyada, Türkiye'de birçok gelişme oldu. Geçen yıl OVP'yi yaparken Gazze'de içimizi yakan bu manzaralar yoktu. Jeopolitik durum bölgemizde daha farklıydı. Birtakım jeopolitik, ekonomik gelişmelerin OVP üzerindeki etkilerini yansıtmış olduk."
"BÜYÜME VE ENFLASYON ARASINDA TEMEL BİR ÇELİŞKİ YOK"
OVP'nin enflasyonu düşürmek, büyümeyi belli seviyede sürdürmek, depremin yaralarını sarmak, sosyal refah oluşturmak olmak üzere 4 amacının olduğunu belirten Yılmaz, "OVP'nin birinci ve en önemli temel amacı enflasyonu yeniden tek haneye düşürmek ve fiyat istikrarını sağlamak." ifadesini kullandı.
Yılmaz, OVP'de büyüme ve enflasyon tahmininin çeliştiği eleştirilerine ise şu yanıtı verdi:
"Bu, ekonomi biliminde de literatürde de politika dokümanlarında da çok tartışılan konu. Enflasyonu düşürürken bir miktar talebi baskılamak durumunda kalıyorsunuz. Bu da büyümeye belli oranda yansıyor. Enflasyonu düşürürken büyümeden bir miktar fedakarlık etmek gerekir gibi bir yaklaşım söz konusu. Kısa vadede bu belli oranda geçerlilik ifade edebilir. Kısa vadeli, arada zorluklar yaşayabilirsiniz. Enflasyonu düşürürken, bir miktar büyümeden fedakarlık etmek durumunda kalabilirsiniz. Esas itibarıyla, büyüme ve enflasyon arasında temel bir çelişki yok. Niye yok? Enflasyonu düşürdüğünüz ortamda öngörülebilirliği artırıyorsunuz. Daha istikrarlı ortam oluşturuyorsunuz. Dolayısıyla yatırımcılar için yatırım ortamını da daha iyi hale getiriyorsunuz. Yani enflasyonun düşmesi aynı zamanda büyüme için, istikrar içinde büyüme, sürdürülebilir büyüme için sağlam bir zemin oluşturuyor. Kısa vadede bazı zorluklar olsa da orta ve uzun vadede bu ikisi arasında bir çelişki görmüyorum."
"ÜRETİM ÜZERİNDEN BÜYÜME STRATEJİMİZ VAR"
Büyümede kompozisyonunun önemine değinen Yılmaz, "Büyümeyi farklı şekillerde sağlamanız mümkün. Tüketim üzerinden de büyüyebilirsiniz. Tüketim üzerinden büyüme daha enflasyonist bir etki oluşturur. Üretim üzerinden de büyüyebilirsiniz. Yatırım, üretim, ihracat üzerinden de büyüyebilirsiniz. Bu ikinci kanal hem arzı artırarak hem de büyümeyi, istihdamı sağlayarak aslında dezenflasyon politikamıza destek olur. Dolayısıyla tüketim üzerinden değil, daha çok üretim üzerinden büyüme stratejimiz var. Bu da aslında bizim enflasyonla mücadele politikamız ve büyüme politikamızın eş zamanlı yürütülmesine hizmet ediyor." değerlendirmesinde bulundu.
AK Parti'nin ilk yıllarında hem enflasyonun düştüğünü hem de büyümenin hızlandığını anımsatan Yılmaz, "İstikrar ve güvenin artması, öngörülebilirliğin artması, bunun da yerli ve yabancı yatırımcıları cezbetmesi büyümeyi destekleyici unsur. Dolayısıyla burada böyle ezbere, textbook kitaplarında geçen cevaplar yerine tecrübeden hareket etme, çeşitli deneyimlere bakmak çok önemli." diye konuştu.
Yılmaz, son 1 yılda bir taraftan enflasyonla mücadele ettiklerini bir taraftan da reel sektörü, özellikle teknolojik yatırımları desteklemek için yeni programlar geliştirdiklerini anlatarak, yeni programlara ilişkin örnekler verdi.
Enflasyonla mücadelenin bütüncül bir mücadele olduğunu ifade eden Yılmaz, para ve maliye politikaları boyutu ile yapısal dönüşümlere dikkati çekti. Yılmaz, "Bu bütünlük içinde yaklaştığınızda, farklı hedeflerinizi optimize ederek, dengeleyerek, daha dengeli bir şekilde büyümenizi sürdürmeniz mümkün." diye konuştu
"BÜYÜMENİN NİMETLERİNİ BÜTÜN TOPLUMSAL KESİMLERE YAYMAK İSTİYORUZ"
Yılmaz, gelir dağılımına da değinerek, insan odaklı büyüme ve kalkınma stratejilerinin olduğunu vurguladı. Yılmaz, "Büyümenin nimetlerini bütün toplumsal kesimlere yaymak istiyoruz. Buna da kapsayıcı büyüme diyoruz. Önümüzdeki süreçlerde enflasyonu düşürdüğümüz ve istikrarlı şekilde büyüdüğümüz ortamda ortaya çıkacak imkanlarımızı iki temel amaç için kullanacağız. Birisi ekonomimizin katma değerini yükseltici, reel sektörü destekleyici politikalar. İkincisi sosyal bünyemizi güçlendirici, sosyal refahı artırıcı adımlar. Özellikle bu deprem yükü de hafifledikçe bu önceliklerimize daha fazla yoğunlaşacağız. Bundan hiç kimsenin bir tereddüdü olmasın." ifadelerini kullandı.
Enflasyonu düşürmenin gelir dağılımını da iyileştirici faktör olduğunu belirten Yılmaz, enflasyonun gelir dağılımını bozduğunu, dar ve sabit gelirler üzerinde daha fazla yük oluşturduğunu kaydetti. Yılmaz, istihdamın da gelir dağılımı açısından önemine değinerek, vergileri ve harcamaları yaparken de dar gelirli kesimleri, geniş kesimleri gözeten anlayışla hareket ettiklerini, bunun da gelir dağılıma etkilerini göreceklerini vurguladı.
"Geliri yüksek kesimlere prensip olarak sübvansiyon vermememiz lazım. Bunun yerine dar ve orta gelirli kesimleri hedeflememiz gerekli." diyen Yılmaz, gelecek dönemde devlet desteklerini dar gelirli kesimlere odaklamanın genel politikaları olacağını söyledi.
"ERKEN SEÇİM EKONOMİ GÜNDEMİNE OLUMSUZ YANSIYOR"
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Türkiye'de şu an yaşanan seçimsiz dönemin altın kıymetinde olduğunu belirterek, "Bu fırsat penceresini erken seçim söylemleriyle, siyasi polemiklerle, halkın gerçek gündeminden uzak söylemlerle gölgelemeye çalışanların bu ülkeye fayda getirmediğini düşünüyorum." dedi.
Yılmaz, "erken seçim" tartışmalarının ekonomi gündemine olumsuz yansıdığını dile getirerek, halkın da bu tartışmaları onaylamadığına inandığını belirtti.
Seçimsiz dönemlerin ülkenin geleceği açısından çok önemli olduğunu vurgulayan Yılmaz, bu dönemlerde siyasetin, bürokrasinin ve kurumların daha yapısal, orta ve uzun vadeli meselelerle uğraşma imkanı bulduğuna dikkati çekti.
Türkiye'nin şu anda yaşamakta olduğu seçimsiz dönemin ekonomi ve sosyal refah açısından kıymetli olduğuna işaret eden Yılmaz, şunları söyledi:
"Vatandaşımız da bunun farkında, siyasi polemikler istemiyor. Vatandaşımız gereksiz tartışmalar istemiyor. Sorunlarını çözecek kalıcı adımların atılmasını ve bunların siyasi polemiklerden uzak, gerçekçi, planlı, programlı bir şekilde yapılmasını istiyor. Dolayısıyla şu an içinden geçtiğimiz dönem altın kıymetinde bir dönem, bir fırsat penceresi. Bu fırsat penceresini erken seçim söylemleriyle, siyasi polemiklerle, halkın gerçek gündeminden uzak söylemlerle gölgelemeye çalışanların bu ülkeye fayda getirmediğini düşünüyorum. Halkımızın da bizden beklentisi onlara söz verdiğimiz hususları gerçekleştirmemiz, ortaya koyduğumuz seçim programımızı hayata geçirmemiz ve halkımızın sorunlarını çözmemiz."
Yılmaz, Orta Vadeli Program'ın ilk yılının geçiş süreci olacağını ifade ederek, bu süreçte risklerin, kırılganlıkların azaltılıp temellerin sağlamlaştırılacağını vurguladı.
Türkiye'nin son 1 yılda temellerini sağlamlaştırdığını, bütçe açığını, cari açığı ve KKM'yi düşürdüğünü anlatan Yılmaz, "Depremle ilgili çabalarını ortaya koydu. Bunlar risklerimizi düşürdü." dedi.
İkinci yılın ise enflasyonun düşeceği, sosyal faydaların daha fazla görüleceği bir dönem olacağını aktaran Yılmaz, "Gıda enflasyonunda yaşananlardan tutun, otomobil alırken karşılaştığınız fiyatlar, ev fiyatlarından başka alanlara varıncaya kadar etkilerini daha fazla görmeye başlayacağız. Asıl büyük faydaları kalıcı fiyat istikrarına geçiş yaptığımız dönemde daha büyük ölçekte görmüş olacağız." diye konuştu.
Yılmaz, son 20 yılda çok büyük değişim ve dönüşümlerin yaşandığının altını çizerek, "Geldiğimiz noktada belli sıkıntılar da var. Bunları aşarak ülkemizi bir üst seviyeye taşıyacağız. Bu güçlü bir Türkiye demek. Aynı zamanda insanların gündelik hayatlarında daha rahat yaşadıkları, her alanda standartların daha yükseldiği bir Türkiye demek. O kritik eşiğe gelmiş durumdayız. Türkiye'nin geleceğine dönük karamsar tablo oluşturmaya çalışanlara prim vermememiz lazım." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, tarımı stratejik sektör olarak gördüklerini belirterek, "Planlı üretim kavramıyla hareket ediyoruz. Tarım desteklerine güçlü şekilde devam edeceğiz." dedi.
AAtölye'de Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'na konuk olan Yılmaz, gündeme ilişkin soruları yanıtladı, değerlendirmelerde bulundu.
Yılmaz, beklentilerin Amerikan Merkez Bankası (Fed) ve Avrupa Merkez Bankasının (ECB) faizleri düşüreceği yönünde olduğunu kaydederek, enflasyonla mücadelede belli bir noktaya gelindiğini anlattı. Bu mücadelenin gelişmekte olan ülkelere de yansımalarının olacağını ifade eden Yılmaz, "Dünyada likiditenin arttığı bir döneme girmiş olacağız. Faizler düştükçe gelişmekte olan ülkelere yönelik fon akımları artmış olacak. Bundan biz de bazı gelişmekte olan ülkeler de pay alacak." diye konuştu.
Amaçlarının orta vadede hem enflasyonu hem de faizleri düşürmek olduğuna işaret eden Yılmaz, bunun 2013'te başarıldığını, anılan dönemde enflasyonun 6, faizlerin de 4,5 civarında seyrettiğini anımsattı.
Yılmaz, 2013'ün ardından Gezi Parkı olaylarından başlayarak Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat 2023'teki depremlere kadar pek çok hadisenin yaşandığına dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Şu an Türkiye çok daha huzurlu bir ortamda, terörle mücadelesini çok başarıyla yürütmüş ve sürdüren bir ülke konumunda. Huzur ve güven ortamı içinde siyasi istikrarını çok güçlü bir şekilde devam ettiriyor. Türkiye'nin tecrübeli güçlü bir liderliği ve kadroları var, dolayısıyla tekrar bunu yapmamak için hiçbir sebep yok planımız ortada. Bunlar popülist söylemlerle olacak işler değil, planlı programlı politika çerçevesinde, belli adımlarla olacak işler. TCMB bu amaçlar çerçevesinde araç bağımsızlığına sahip. Önümüzdeki dönem enflasyonun ana eğiliminin nasıl gittiğine, beklentilerin nasıl geliştiğine bakacaktır, kararını ona göre oluşturacaktır."
"EN CİDDİ KATKIYI SULAMAYA VERDİK"
Gıda enflasyonunda, ağustosta, uzun bir zamandan sonra fiyatların mutlak oranda gerilediğini dile getiren Yılmaz, sadece oranın değil, fiyatların da gerilediği bir dönem yaşadıklarını söyledi.
Yılmaz, yaşanan düşüşte mevsimsel unsurların da etkili olduğunu belirterek, şöyle konuştu:
"İyi bir tarım dönemi yaşıyoruz, üretim açısından baktığımızda. Tarımda bir büyüme ve üretim artışı söz konusu birçok üründe. Dolayısıyla bu fiyatlara da yansıdı. Bunu çok önemli buluyorum. Çünkü dar gelirlilerinin harcamaları içinde gıdanın payı nispi olarak daha yüksektir. Tarımı stratejik sektör olarak değerlendiriyoruz. Planlı üretim kavramıyla hareket ediyoruz. Tarım desteklerine güçlü şekilde devam edeceğiz. Özellikle salgın döneminde bunu gördük, savaşlarda, jeopolitik gelişmelerde gördük, iklim değişikliğiyle bunu görüyoruz. Bütün bunlarla baktığınızda tarım stratejik bir sektör, bu gözle bakıyoruz ve planlı üretim kavramı ile hareket ediyoruz."
Tarım ve Orman Bakanlığınca planlı üretimle ilgili çok önemli bir çalışmanın gerçekleştirildiğini dile getiren Yılmaz, şöyle devam etti:
"Havzalara bakarak, suyun varlığını da dikkate alarak, hangi havzamızda daha fazla su varsa onu dikkate alarak yeni bir destekleme modeli üzerinde çalıştı. Destek kalemlerini de sadeleştiren bir çalışma yaptı. Geçtiğimiz günlerde birçok alanda yaşadığımız gibi tarımda bir dezenformasyon da yaşadık. Sanki 'gübre desteği, mazot desteği kalkmış' gibi yanlış algı gerçekleştirildi. Uzaktan, yakından gerçekle ilgili ilgisi olmayan bir algı oluşturulmaya çalışıldı. İlgili kurumlarımız, tabii ki, hemen yalanladılar bunu. Bu dezenformasyonları yangınlarda da ekonomi ile ilgili birçok konuda da görüyoruz."
Yılmaz, özellikle gençlerin daha fazla tarıma yönelmeleri konusunda çalışmalar yaptıklarına işaret ederek, kırsal kalkınma kavramının da çok önemli olduğunu söyledi.
Gıda konusundaki ana politikalarından birinin aracı maliyetlerini düşürmek olduğunun altını çizen Yılmaz, şu ifadeleri kullandı:
"Tarladan tüketiciye gelirken üreticiyi ve tüketiciyi gözetmek ama aradaki maliyetleri olabildiğince düşürmek. Burada kayıp kaçaklar oluyor, tarladan markete gelinceye kadar, iklim şartlarından ve yol şartlarından dolayı. Bu da fiyatları artırabiliyor. Buna benzer çok detayları olan bir şekilde çalışıyoruz. Gıda komitemiz var. Gıda komitemizde bütün bu konular tartışılıyor, konuşuluyor. Önümüzdeki dönemde hiç tereddütsüz en temel önceliklerimizden biri tarım ve gıda konusu olacak. Nitekim kamu yatırımlarında da sulamaları önceliklendirdik, en ciddi katkıyı sulamaya verdik. Oradan hiçbir kesinti yapmadığımız gibi ilaveler yaptık ki daha verimli bir şekilde tarımsal faaliyetlerimiz sürdürülsün. Bu anlayışla hareket etmeye çalışıyoruz."
"BÜTÇE AÇIĞIMIZI, KAMU HARCAMALARIMIZI İYİ BİR NOKTADA TUTTUĞUMUZA İNANIYORUZ"
Yılmaz, Orta Vadeli Program'ın (OVP) makro çerçeveyi ve bütçe sürecini güncelleyen temel doküman olduğunu belirterek, buradaki en önemli meselelerden birinin deprem olduğunu söyledi. Depremin bazen unutulduğuna ve acil müdahale bitince olayın bittiği gibi bir algının oluştuğuna dikkati çeken Yılmaz, asıl meselenin ve çabanın şu anda sahada devam ettiğini vurguladı.
Yılmaz, deprem bölgesindeki illerin eskisinden daha iyi hale getirilmesi için yüz binlerce konutun inşa edilmesinin yanında altyapının rehabilite edilmesi, ekonomik ve sosyal hayatın canlandırılması gibi alanlarda da çalışmaların devam ettiğini dile getirdi.
Bunun da bütçeye büyük bir yük getirdiğini ifade eden Yılmaz, şunları söyledİ:
"İlk hesaplamalara göre 104 milyar doların üzerinde bir kaynağın kullanılması gerekiyor. Bu, en gelişmiş dediğimiz ülkeler için bile önemli bir yük. Bütçe üzerindeki yükünü düşünürseniz, 2023 ve 2024'ü topladığımızda deprem ve deprem bağlantılı harcamalara yaptığımız toplam tahsisat 2 trilyon lira civarında. Geçen yılı bugünkü fiyatlara getirirsek, kabaca söylüyorum, küsuratlar değişebilir ama 2,5 trilyon lirayı bu 2 yılda bugünkü fiyatlarla bu alana kaynak tahsis etmişiz."
Yılmaz, bu yükün gelecek 3 yılda da süreceğini ancak 2025’ten başlayarak giderek hafifleyeceğini belirtti.
Söz konusu harcamalara rağmen bütçe açığını, kamu harcamalarını iyi bir noktada tuttuklarına inandıklarını dile getiren Yılmaz, şunları kaydetti:
"Geçen yıl OVP yaparken, 2024 yılı için kamu harcamalarının milli gelire oranı yüzde 26,9 olacak demişiz. Gerçekleşme yüzde 25,4 olacak gibi görünüyor. Dolayısıyla burada çok ciddi anlamda kamu harcamalarında bir düşüş görüyorsunuz. Milli gelir revizyonumuz ise 3 trilyon lira civarında. Bu, milli gelirimizin beklentimizden daha yüksek olacağını gösteriyor. Kamu harcamalarınız ise sadece 124 milyar lira artmış. Yani nominal baktığınızda bir miktar harcama artışı gibi görünüyor ama esasında milli gelire oranladığınızda da milli gelirde daha yüksek bir nominal artış olduğu için, oran düşmüş oluyor. Dolayısıyla kamu harcamalarında ciddi anlamda kontrollü, disiplinli bir yaklaşım sergilediğimizi bu oranda görebilirsiniz."
Gelirler kısmında farklı bir görünüm olduğunu belirten Yılmaz, bu alanda lira bazında artmış göründüğünü ancak kamu gelirlerinin milli gelire oranladığında pek bir değişiklik olmadığını söyledi.
"ŞEHİRLERİMİZİ ÇOK DAHA GÜÇLÜ HALE GETİRECEĞİZ"
Yılmaz, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum'un göreve geldiği günden itibaren deprem bölgesinde olduğunu vurgulayarak, bölgenin "dünyanın en büyük şantiye alanı" olduğunu ifade etti.
Afet bölgesinin tasarruf tedbirleri kapsamına alınmadığını da hatırlatan Yılmaz, "Bu afet bağlantılı hadiselere her türlü desteği vermeye devam edeceğiz. O şehirlerimiz eskisinden bile daha güçlü şekilde yoluna devam edecek. Canları geri getirmek mümkün değil ama şehirlerimizi çok daha güçlü hale getireceğiz." dedi.
Yılmaz, kentsel dönüşümün önemini vurgulayarak, "Özellikle riskli yapıların hızlı bir şekilde dönüştürülmesi, hem can kaybını önlemek anlamında hem de ekonomik olarak çok daha düşük maliyetle bu süreçleri yönetmek anlamında çok kıymetli. Afet öncesi yaptığınız 1 liralık harcama afet sonrası sizi 7 liralık maliyetten kurtarıyor." diye konuştu.
"HARCAMALARIMIZIN MİLLİ GELİRE ORANINDA CİDDİ BİR GERİLEME SÖZ KONUSU"
Kamuda tasarruf paketine aynı zamanda "verimlilik paketi" denildiğini hatırlatan Yılmaz, paketteki verimlilik boyutunun unutulmaması gerektiğini söyledi.
Yılmaz, kaynak kullanmanın ötesinde sonuç odaklı ve verimli şekilde harcamalar yapılması gerektiğine dikkati çekerek, yayımlanan genelgeyle ilk defa güçlü bir izleme sisteminin kurulduğunu bildirdi.
Tasarrufun hem kamu hem özel alana dair bir kültür olması gerektiğini söyleyen Yılmaz, bu kültürün çok daha güçlü bir hale gelmesini ve sürekli olmasını istediklerini belirtti.
Yılmaz, tasarruf tedbirlerinin etkilerine dair de şu ifadeleri kullandı:
"Harcamalarımızın milli gelire oranında, deprem, EYT gibi birtakım yeni harcama unsurlarına rağmen, ciddi bir gerileme söz konusu. Merkezi yönetim bütçe açıklarının milli gelire oranı yüzde 6,4 olacak demiştik. Güncellediğimiz OVP'de bu yüzde 4,9'a düştü, depreme rağmen, EYT'ye rağmen. 1,5 puan civarında öngörülenden daha iyi bir performans sergilemiş olduk. Bu, gerçekten büyük bir başarı."
Tasarrufların devam ettiğini de dile getiren Yılmaz önceliklendirme, odaklanma ve verimliliği artırma anlamında ciddi bir çalışmanın sürdüğünü anlattı.
"BİTMEK ÜZERE OLAN PROJELERE ÖNCELİK VERİYORUZ"
Bilişim ve sanayinin de öncelik verilen alanlar olduğunu aktaran Yılmaz, kamu yatırımlarının da bu anlamda gözden geçirildiğini ve proje bazlı bakıldığını söyledi.
Yılmaz, şunları kaydetti:
"Hangi sektörler öncelikli, kaynaklar daha çok oralara tahsis ediliyor. Proje bazı olarak şöyle bir prensibimiz var. Bitmek üzere olan projelere, belirli bir oranın üzerinde tamamlanmış, bir miktar ekstra çalışmayla bitecek projelere öncelik veriyoruz. Bu da verimliliği artırıcı oluyor. Kamu yatırımlarının enflasyonist etkisini bu azaltır. Sadece harcayıp bir çıktı elde etmediğiniz bir proje, aslında enflasyonist bir etki de yapar. Dolayısıyla projeleri hızla bitirip bunların hizmet üretmesini sağladığınızda bu, ekonominin genel verimliliğini ve enflasyonun düşmesine de katkı sunan bir anlayış. Yine yatırım programımızda böyle bir anlayışla hareket ediyoruz."
"RİSKLERİ AZALTIP BÜNYEMİZİ SAĞLAMLAŞTIRACAĞIZ"
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Orta Vadeli Program'ı (OVP) kararlı şekilde hayata geçirdikçe Türkiye'nin risk primi, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının notları gibi oranların iyileşmeye devam edeceğini belirterek, "Şu not vermiş, vermemiş o kendi bilecekleri şey. Biz risklerimizi azaltıp, bünyemizi sağlamlaştırıp yolumuza devam edeceğiz." dedi.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye'nin kredi notunu artırmasına yönelik soruya Yılmaz, şu yanıtı verdi:
"Öncelikle bunlar niye gerçekleşti? CDS'imiz 700'lerden 260-270'lere kadar geriledi. Bu yıl kredi derecelendirme kuruluşlarının her üçünün de kredi notunu artırdığı tek ülkeyiz. Birkaç defa artıranlar oldu. Dolayısıyla olumlu gelişme olduğu açık. Özellikle dış dünyadan Türkiye'ye daha fazla güven, daha fazla ilgi olduğunu görüyoruz ama bu kendiliğinden gerçekleşmedi. Bunu sağlayan gelişmeler var. Nedir onlar? Risklerimizi azaltmamız. Somut olarak söyleyecek olursak bir defa bütçe açığını ciddi oranda azalttık. Bütçe tarafından kırılganlığımızı azalttık ve orta vadede yüzde 3'e, 3'ün altına giden bir patika öngörüyoruz."
Yılmaz, Türkiye'nin geçmişten bu yana en büyük problemlerinden birinin cari açık olduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi:
"Geçen yılın ortalarında yüzde 6'lara kadar gelen bir cari açık vardı, yıl sonunda yüzde 4'e indirdik. Bugün geldiğimiz noktada yüzde 2'ler civarındayız. Bu yıl sonunda cari açığımız 1,7'ye kadar düşecek. Bu neyi getirecek? Dövize olan ihtiyacımız azalıyor. Dış dünyadan borçlanma ihtiyacımız azalıyor. Bir taraftan da finansa erişim imkanlarımız artıyor. Bu da döviz piyasalarında risklerimizi azaltan, istikrarı güçlendiren bir temel."
KKM'DEKİ GERİLEME DEVAM EDİYOR
Yılmaz, kur korumalı mevduat (KKM) risklerinin de azaldığına işaret ederek, "Geçen yılın ortalarında 125-126 milyar dolarlara kadar gelmişti. Bugün geldiğimiz noktada 50 milyar doların altına gerilemiş durumda ve bunu yaparken de hiç gürültü oluşturmadan, finans piyasalarında herhangi bir istikrarsızlığa yol açmadan, kademeli bir şekilde bunu başardık. Türkiye artık çok daha düşük bir KKM ile karşı karşıya ve bu süreç devam ediyor." dedi.
Söz konusu etkilerle programda öngördüklerinin ötesinde bir ilerleme kaydettiklerini vurgulayan Yılmaz, bunların risk primlerini düşürdüğünü, kredi notlarını artırdığını ifade etti.
Yılmaz, risk priminin düşmesinin dışarıdan kamu veya özel sektör borçlanmalarında maliyeti direkt etkileyen unsurlardan olduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Risk primlerini düşürdüğünüz zaman Türkiye, dış dünyadan kaynak kullandığında çok daha düşük faizlerle, maliyetlerle bu kaynağı kullanır hale geliyor. Nitekim şu anda hem hazinemizin borçlanmalarında hem bankacılık sistemimizin hem reel sektörün dış dünyadaki borçlanmalarında maliyetler aşağıya gelmiş durumda. Daha da iyileşmesi lazım. Geldiğimiz yer yeterli mi derseniz, tabiiki değil. Kredi notlarımızın da artması lazım. CDS'in de daha fazla düşmesi lazım. Orta Vadeli Program'ımızı kararlı, güçlü bir şekilde hayata geçirdikçe bütün bu oranlar iyileşmeye devam edecektir. Biz yolumuza bakıyoruz. Şu not vermiş, vermemiş o kendi bilecekleri şey. Biz risklerimizi azaltıp, bünyemizi sağlamlaştırıp yolumuza devam edeceğiz. Diğerleri kendiliğinden gelir diye inanıyorum. Biraz gecikir, aksayabilir, onu bilemem ama siz temellerinizi sağlamlaştırdığınız sürece er geç bu gelişmeler olur."
ULUSLARARASI DOĞRUDAN YATIRIMLARDA YÜZDE 1,5'LİK PAY HEDEFİ
Yılmaz, son dönemde Türkiye'ye yönelik uluslararası doğrudan yatırımlardaki artışın hatırlatılarak, yeni yatırım haberlerinin gelip gelmeyeceğine ilişkin soruya da "Kesinlikle duyacağınıza inanıyorum. Epeyce bir çalışma var." yanıtını verdi.
İlgili kamu kurumlarının yatırımlara ilişkin çalıştığını vurgulayan Yılmaz, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla "Uluslararası Doğrudan Yatırım Stratejisi" yayımlandığını anımsattı.
Yılmaz, dünyada jeopolitik gerginliklerin arttığı, ticaret savaşlarının, yeni korumacılık eğilimlerinin güçlendiği bir dönemde doğrudan yatırımların da azaldığına işaret ederek, "Bizim payımız şu anda yüzde 1 civarında. Stratejimizde öngördüğümüz bunu 4-5 yıllık perspektifte yüzde 1,5'e yükseltmek. Sadece payımızı yükseltmeyi hedeflemiyoruz, gelen doğrudan yatırımların kalitesini de artırmak istiyoruz. Dolayısıyla belli sektörler tayin ettik, belli hedef ülkeler, bölgeler koyduk. Bunlara dönük olarak da yoğun bir tanıtım ve yatırımcı çekme çabası içinde olacağız." dedi.
Türkiye'nin sonuç odaklı şekilde imkanlarını tanıtmak ve ülkeyi cezbetmek için yoğun gayret gösterdiklerini belirten Yılmaz, şöyle konuştu:
"Ben inanıyorum ki burada HIT-30 gibi teşvik programlarımız, Yatırım Taahhütlü Avans Kredisi (YTAK) uyguladığımız programlar çok katkıda bulunacak. Burada yüksek teknolojiyi, özellikle katma değeri yüksek alanları öngörüyoruz. Türkiye'nin teknolojik sıçramasına, üretimde ve ihracatta yüksek teknolojinin payını artırıcı yatırımlara özel bir önem veriyoruz. Doğrudan yatırımların gelmesi biraz daha zaman alıyor, portföy gibi değil. O portföy daha hızlı gerçekleşiyor ama makro istikrarımızı sağlamlaştırdıkça, bu tür özel stratejilerimizi de hayata geçirdikçe ben inanıyorum ki önümüzdeki dönemlerde yükselecektir."
Türkiye'nin 2023 sonu itibarıyla son 20 yılda 262 milyar dolar uluslararası doğrudan yatırım çektiği bilgisini veren Yılmaz, kendilerinden önceki 20 yılda bu tutarın 15 milyar dolar olduğunu söyledi.
"BÜYÜME POTANSİYELİMİZİ SÜRDÜRÜLEBİLİR KILMA AÇISINDAN İSTİHDAM ÇOK KRİTİK"
Yılmaz, istihdamın en önemli ekonomik göstergelerden biri olduğuna dikkati çekerek, "Çünkü hem ekonomik hem sosyal bir gösterge. İstihdam sağlıyorsanız hem ekonominizin potansiyelini büyütmüş oluyorsunuz, geleceğe dönük bünyenizi güçlendiriyorsunuz hem de bir aileyi, bir topluluğu farklı bir refah koşuluna taşımış oluyorsunuz. Sosyal refah açısından, gelir dağılımı açısından da ekonomik büyüme potansiyelimizi sürdürülebilir kılma açısından da istihdam çok kritik ve biz de bunu önceliyoruz." dedi.
Son dönemlerde istihdamda ciddi bir artış sağladıklarını vurgulayan Yılmaz, şunları söyledi:
"Dezenflasyon politikaları, riskleri düşürücü politikalara ilave olarak 1 milyon 100 binin üzerinde bir istihdam oluşmuş. Bu çok sevindirici. Özellikle gençlerde, kadınlarda istihdamın arttığını görüyoruz. Bunu daha da geliştirmek istiyoruz. OVP döneminde ise yıllık ortalama 758 bin ilave istihdam oluşturmayı planlıyoruz. Toplamda 2,3 milyon yeni istihdam oluşturmayı hedefliyoruz. Bunu nasıl yapacağız? Bir taraftan büyümeyle, belli oranda ve üretim odaklı bir büyümeyle ve ihracatla, diğer taraftan yeni çalışma modelleri, daha farklı yeni nesil dediğimiz çalışma modellerini daha fazla yaygınlaştırarak, eğitim sistemimiz ve iş gücü piyasamız arasındaki örtüşmeyi yine güçlendirici çalışmalarla, mesleki eğitimi güçlendirici çalışmalarla, bütün bunlarla biz istihdama yine önemli katkılarda bulunacağımıza inanıyoruz."
Yılmaz, 2005'te yaklaşık 19 milyonluk istihdam olduğunu belirterek, "Bugün geldiğimiz noktada 32 milyonun üzerine çıkan bir istihdamımız var. Aynı dönemde nüfus artışıyla mukayese ederseniz istihdamda çok iyi performans ortaya koyduğumuzu görmüş olursunuz. Önümüzdeki dönemde de KOBİ'leri destekleyerek, bölgesel kalkınmayı da bir taraftan genç nüfusun olduğu bölgelerde, emek yoğun sektörleri desteklemeye devam ederek çok boyutlu bir şekilde istihdamla ilgili çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Gençlerin daha üretken hale gelmesi, daha fazla ekonomiye katkı sunması en temel önceliklerimiz arasında olacak." diye konuştu.
"EMEKLİLERİMİZİN YANINDA OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ"
Sosyal güvence sistemini daha güçlü bir şekilde sürdürmek istediklerini belirten Yılmaz, geçmişte birçok insanın bu şemsiyeye sahip olmadığını dile getirdi.
Yılmaz, sigorta kurumlarını birleştirdiklerine, sigortacılığı bütün toplumsal kesimlere yayan sistemler kurduklarına dikkati çekerek, "Çok güçlü reformlar yapmış, topluma bu anlamda çok güçlü hizmetler götürmüş hükümet olarak konuşuyoruz. Bu sosyal güvenlik şemsiyesi en güçlü şekilde devam edecek. Kamunun burada katkısı elbette devam edecek." ifadelerini kullandı.
Bu sistemi tamamlayıcı, Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) geliştirdiklerini anımsatan Yılmaz, bunun ikame bir sistem olmadığını, insanların gelecekteki refahını artırmayı hedefleyen programlar olduğunu söyledi. Yılmaz, bu programın makro boyutu bulunduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"Bizim makro olarak en temel hedeflerimizden biri, iç tasarruf oranlarını artırmak, yatırımlarımızı sağlıklı kaynaklarla finanse ederek, cari açığımızı ve dış borçlanma ihtiyacımızı düşürmektir. Dolayısıyla bu açıdan da bu sistemler çok önemli. Sigortacılık sistemleri geliştikçe insanların hem kendi refahları ve gelecekleri için hem de makro olarak tüm toplumun tasarruf oranını yükselterek, kalkınmakta olan bir ülke olarak yatırımlarımızı sağlıklı finanse etmemiz bakımından da çok kıymetli. Dolayısıyla bu tür sistemleri geliştirmeye, desteklemeye devam edeceğiz ama genel sistemimizden de hiçbir şekilde geri adım atmadık."
Ülkede şu anda 16 milyonu aşkın emekli olduğu bilgisini veren Yılmaz, genç bir nüfusa sahip olunmasına rağmen, emekli sayısının diğer ülkelerle mukayese edildiğinde oldukça yüksek olduğunu vurguladı.
Yılmaz, ellerinden gelen tüm imkanlarla ve tüm güçleriyle emeklilerin yanında olduklarına işaret ederek, "Sistemimizde 'asgari emeklilik' diye bir şey yoktu. Onu ilk defa kanunla getirdik ve çeşitli kanunlarla da güncelliyoruz. Bütçemizin imkanlarını sonuna kadar zorlayarak emeklilerimizin yanında olduk, bundan sonra da olmaya devam edeceğiz." dedi.
Ekonomi ve imkanlar büyüdükçe mutlaka emeklilerle ilgili "neler yapılabilir" diye gayretlerini devam ettireceklerini vurgulayan Yılmaz, şu ifadeleri kullandı:
"Emeklilerimizi hiçbir zaman enflasyona ezdirmiyoruz. Enflasyon oranı neyse o oranda artışlar gerçekleşiyor. 2025'in ocak ve temmuz dönemlerinde yine enflasyondaki gelişmelere bağlı olarak elbette bu artışlar gerçekleştirilecek. Bu sene yaptığımız artışlarda enflasyonun üzerinde de özellikle sosyal güvenlik sistemine bağlı emeklilerde 10 puan civarında bir ilave yapmıştık hatırlarsanız. İlk 6 ay artışını yaparken yüzde 50'ye yakın bir artış gerçekleştirmiştik hem Emekli Sandığı için hem de SSK'lı emeklilerimiz için. 6'ncı aya geldiğimizde temmuzda ise yeniden bir artış yaptık. Dolayısıyla ikisinin bileşik etkilerine bakacak olursanız yüzde 85'ler civarına gelen bir artış yaptık. Yıl sonu enflasyon beklentimize bakınca, yüzde 41,5 yıllık enflasyon beklediğimiz bir yılda bunun iki katı kadar bir artış sağlamış olduk. Bunu da bütün imkanlarımızı zorlayarak, ekstra birtakım kaynaklar gayreti içinde gerçekleştirdik. Bu imkanlar oluştukça yine emeklilerimizin yanında olmaya devam edeceğiz, bundan hiç şüpheniz olmasın."
Yılmaz, karşılarındaki tabloyu da gerçekçi bir şekilde görmeleri gerektiğine dikkati çekerek, birtakım kesimlerin emeklilere yönelik aldatıcı söylemlerine de prim verilmemesi gerektiğini dile getirdi.
Farklı söylemler içine girenlerin "ucuz oy avcılığı" için bunları gerçekleştirdiğini vurgulayan Yılmaz, bunu sağlıklı bulmadığını, bu konuda gerçekçi, kaynağını iyi ortaya koyarak, bütün imkanları zorlayarak hareket etmeye devam edeceklerini bildirdi.
Yılmaz, emeklilerin bayram ikramiyelerini de artırdıklarını anımsatarak, maaş dışı unsurlarla, sosyal alanda emeklilerin çeşitli imkanlara erişim noktasında çabalarını devam ettirdiklerini söyledi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bu konularda geniş çalışmalar sürdürdüğüne işaret eden Yılmaz, "Önümüzdeki dönemlerde de aynı anlayışla ve elimizdeki tüm imkanlarla gayretimizi sonuna kadar kullanarak onların yanında olmaya devam edeceğiz." diye konuştu.
"HEDEFİMİZ YÜKSEK GELİRLİ ÜLKELER LİGİNE ÇIKMAK"
Yılmaz, OVP'de yer verilen "Türkiye Kritik ve Stratejik Ham Maddeler Stratejisi"ne ilişkin de bilgi vererek, çalışmanın çok önemli olduğunu ifade etti.
Yeşil enerji, ileri imalat ve savunma sanayisi gibi Türkiye'nin ilerleyen dönemde gelişmesini öngördükleri kritik alanlar olduğunu belirten Yılmaz, bu alanların ham madde ihtiyacı olacağını anlattı.
Yılmaz, bu ham madde ihtiyacı karşılanmadıkça yapılan yatırımların sonuç üretmeyeceğine dikkati çekerek, kritik ham maddelerin neler olacağını ve ne kadar miktarda Türkiye'nin bunlara ihtiyacı bulunduğunu tayin etmeleri gerektiğini dile getirdi.
Bu konuda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının çalışma başlattığını bildiren Yılmaz, çok yakın bir gelecekte bu kritik maddelerin hangileri olduğunun ortaya çıkacağını bildirdi.
Yılmaz, 2025 yılı içinde de buna dönük bir strateji dokümanı hazırlamış olacakları bilgisini vererek, şunları kaydetti:
"Önce bu kritik maddeleri, bunlarla ilgili teknik altyapıyı oluşturmuş olacağız. Daha üst bir lige çıkan Türkiye'nin bunu yapması gerekiyor. Sayın Cumhurbaşkanı'mızın liderliğinde Türkiye'yi alt-orta gelir grubundan, üst-orta gelir grubuna taşıdık, bunu başardık. 230 milyar dolarlar civarında bir ekonomiyi, bu yıl itibarıyla söyleyeyim, yıl sonu tahminimizle 1,3 trilyonluk bir ekonomiye ulaştırdık. Bu yıl sonunda 15 bin doları aşan bir kişi başına gelir bekliyoruz. Türkiye artık belli bir seviyeye geldi. Elbette sorunlarımız var, afetten diğer meselelere varıncaya kadar ama bir taraftan da Türkiye'nin aldığı mesafeyi unutmamak gerekiyor. Türkiye son 20 yılda kim ne derse desin çok önemli bir gelişme kaydetti, hem ülkenin temel makro büyüklükleri açısından hem de insanların gündelik yaşamları, refah seviyeleri açısından. Bu, sorunların bittiği anlamına gelmiyor ama mesafemiz ortada. Şimdiki hedefimiz, yüksek gelirli ülkeler ligine çıkmak. Bu kritik ham maddeler, kritik yatırımlar, teknolojik düzeyi ve katma değeri yüksek alanlarda sağlayacağımız ilerlemeler bizi farklı bir lige doğru taşıyacak. Siyasi istikrarla, güvenle, doğru, gerçekçi politikalarla, halkımızı farklı popülist söylemlerle, kısa vadeli söylemlerle aldatmadan gelecek nesillere çok daha güçlü bir Türkiye'yi inşa edeceğiz."