Büyük patronlar yeni yılda Özilhan`ın konuğu

Güncelleme Tarihi:

Büyük patronlar yeni yılda Özilhan`ın konuğu
Oluşturulma Tarihi: Aralık 31, 2001 12:557dk okuma

2001 seni hiç unutmayacağız. Geldin gidiyorsun, sana GÜLE GÜLE.
Doğu ile batının köprü ülkesi Türkiye`den elveda. 2002`de krizler, hortumlar, bunalımlar istemiyoruz artık. 72 ülke ile birlikte Tarkan`la yılbaşına giriyoruz. Yılbaşında, çoğu Türkün elinde, kaderini değiştirecek bir Milli Piyango bileti var. Yarını, yaklaşık 3 milyon dolar ya da 6 trlyon liralık büyük ikramiye, `Ya bize çıkarsa` diyerek bekleyeceğiz.

Ah Beyoğlu, vah Beyoğlu, caddelerinde yürürken ne güzeldin. Her şey ışıl ışıl, her şey canlı ve dinamikti. Genci, yaşlısı, çocuğu, kadını ve erkeği umutluydu. Milli piyangocuların önü uzun uzun kuyruklarla doluydu.

Sadece biletçiler değil, sergiler, pastahaneler, mağazalar ve işportacılar da doluydu. Hatta, hatta flüt, akordion, gitar çalarak yılbaşına para kazanarak girmek isteyen PARASIZ ama umutlu gençlerin başları da kalabalıktı.

Bizim bazı büyük patronlarla konuştum. Onlar da neşeliydi. Artık, eski yılı bırakıp yeni yıla yöneltmişlerdi kendilerini.

2001`deki küçülmeleri unutup, 2002`de yeniden büyümek için neler yapacaklarını anlatıyorlardı. Hepsinin hedefi, yaraları sarıp, geçmişin kazalarını onarmaktı. Onlardan sözederken, yeni yılda ilk toplantılarını nerede yapacaklarını da söylemem lazım. Evet, büyük patronlar, yeni yılda ilk kez TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan`a konuk oluyorlar. Henüz, kesin tarih belli değil, ama sanıyorum Ocak ayının başlarında Özilhan, büyüklere evsahipliği yapacak. Sıra ona geldi.

Peki, büyük patronların bu ilk toplantısında neler konuşulacak?

Bana anlatılanlara göre onların gündeminde SİYASET var önce. Türk siyasetinin yeniden yapılandırılmasını konuşacaklar. Rahmi Koç, Sakıp Sabancı, Bülent Eczacıbaşı, Aydın Doğan, Mehmet Emin Karamehmet, Ferit Şahenk ve diğerleri, Tuncay Özilhan`ın MEKANINDA, hükümetin Seçim ve Partiler yasalarını bir an önce çıkarması için neler yapılması gerektiğini tartışacaklar.

Büyük patronlar, toplum ile siyasette `büyük uzlaşı`nın gerçekleşmesi için bu ilk toplantıda, yöntemleri ele alıp, düğmeye basılması anlamında önemli kararlar alacaklar.

Anlayacağınız, işler büyüklerden başlayarak tabana doğru dalga dalga yayılarak, Türk siyasetinde yıllardır yapılan hataların bilançosu çıkarılacak ve ardından da bu hataların önüne geçilmesi için planlar ortaya atılacak.

Haydi hayırlısı. Artık siyasetin de önünün açılması lazım değil mi?

Yaşam ve ölüm arasındaki gelgitler
Her şeyin başının SAĞLIK olduğunu bir kez daha anladım, sevgili okuyucular...
Bayram sabahı başlayan kötü bir rüya, beni sizlerden uzaklaştırdı. Ancak, yine hep birlikteyiz ve çok mutluyum.

Ayrılığım boyunca, başta dost ve arkadaşlarım olmak üzere hepinizden gördüğüm destek beni çok duygulandırdı. Bayram sabahı, eşim Altan Çakıroğlu`nun geçirdiği kalp kriziyle birlikte günlerce hastaneler arasında mekik dokudum.

10 gün boyunca arıza geçiren bir KALBİN onarımı için yaptığım seferberlik, iyi bir sonuca bağlandı ancak yaşadıklarımdan anekdotlar aktarmam gerekiyor.
Evet, ilk krizin ardından şanslıydık ki, oturduğumuz Maslak Gazeteciler Sitesi`ndeki sağlık merkezinde AMBULANS vardı. O ambulans ve akıllı sağlık memuru Meriç, bizi önce Özel Levent Hastanesi`ne yetiştirdi. Yine şanslıydık ki, bayramda nöbetçi hekim olarak bir uzman kardiyolog görev yapıyordu.

Daha sonra sevkedildiğimiz Florence Nightingale Hastanesi`ne girerken de şanslıydık. Kardiyolog Dr. Suavi Tüfekçioğlu`nun yerinde müdahaleleriyle eşim yoğun bakımda kendisini buldu.

Üç gün boyunca, burada büyük bir özel hastanenin nasıl çalıştığına tanık olduktan sonra özel sigortamızın özel anlaşma yaptığı Acıbadem Hastanesi`ne geçtik. Bu hastanenin hekimleri de ellerinden geleni yaptılar. Ancak, biz, by - pass`tan önce başka araçların kullanılmasının yerinde olacağını düşündük ve sonunda kendimizi bu kez başka bir özel hastane olan Memorial`da bulduk.

Evet, sonunda eşimin kapalı üç damarına, `balon operasyonu` uygulandı ve şimdi yeniden sağlığına kavuştu. Prof. Dr. Servet Öztürk`ün müdahalesinin yerinde olduğunu düşünürken, bu karara varıncaya kadar ölümle yaşam arasında süren gelgitler sırasında yaşadığımız zorlu ve sıkıcı süreci hiç unutmayacağım.

Sevgili okuyucular, sosyal güvenlik sisteminin çok iyi çalışması gerekiyor. O günlerde anladım ki, bu ülke insanlarının en önemli sorunu, sağlıktaki mekanizmaların doğru ve yetersiz işlemesinden kaynaklanıyor. Bu mekanizmalarda, doğrusu çok zayıf HALKALAR bulunuyor. Şayet, önemli noktalarda bir tanıdık yoksa, bilin ki, işiniz çok zor. Hastanız, şayet ölmez yaşarsa, bürokratik işlemler için ayrı ve büyük mesailer gerekiyor.
Kimse darılmasın. İstanbul`da özel hastanecilik gerçekten çok gelişmiş ama bizim gibi kişi başına milli geliri düşük bir ülkede, özel hastaneler adeta lüks `hasta otelleri` gibi kalıyor.

Doktorlar, daha çok para getiren büyük operasyonlardan yana görünüyorlar. Hasta ve yakınları ise ne yapacaklarına karar vermekte zorluk çekiyorlar. Özel hastaneler, birbirlerinden transfer ettikleri ünlü uzmanlara, sanıyorum yaptıkları anlaşma gereği, `ne kadar çok ameliyat, o kadar çok para` hesabı yapıyorlar. Hasta ve yakınları ise çaresiz, bir o uzmanı dinliyor, bir bu uzmanı. Arada, derede, yakın bulduğuna teslim oluyor.

Peki, bu arada SSK hastaneleri ne durumda?

İki hastaneye yolum düştü. Okmeydanı SSK ve Kartal SSK. Vaktiniz varsa, lütfen şöyle bir uğrayın buralara. Kar ve soğukta, çoluğuyla çocuğuyla bir muayene ve iyileşmek için ilaç alma kuyruğunda titreyenlerin halini görün.

Allah eksik etmesin ama doktorlar da feryat ediyor, hastalar da. Bir günde 80 - 100 hasta muayene etmek zorunda kalan bir doktora ne demeli?
O doktora muayene olan hasta ne yapsın peki?
İlaçların fiyatları ise uçuyor adeta. Önemli hastalıklarda en ucuz ilaç, 80 - 100 milyon liradan başlıyor. SSK, yine de her derde ve her ilaca derman olmaya çalışıyor, ama yetmiyor.

Sağlık Bakanı Osman Durmuş ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan arasındaki hastane tartışmaları, insanları daha da hasta ediyor.
Sayın bakanlar, kavga edeceğinize işbirliği yapın. Bu ülkenin insanları sizden çare bekliyor. Tepedeki güç mücadeleleri onlar için LÜKS.
Sizinse böyle bir lüksünüz yok.
2002`de, sağlıklı ve mutlu günler dileğiyle..

Fiş toplama hastaları ve vergi iadesi
Sanıyorum, ücretlilere uygulanan vergi iadesi konusu çok tartışılacak. Vergi iadesinin kalkmasını savunanlar, insanların `fiş toplama hastası` haline dönüştüklerini savunarak, bu işkenceye son verilmesini istiyorlar.

Gördüğüm kadarıyla, alıcı ile satıcı uygun bir pazarlık noktasında birleştiklerinde `iade`, zaten otomatikman ortadan kalkıyor. Kimse de fiş almak istemiyor. Fiş toplama hastaları ise fazla fişleri yakınlarına armağan ediyor sonunda.

Bu işe karşı çıkan İstanbul Mali Müşavirler Odası (İSMMMO) Başkanı Yahya Arıkan ise vergi iadesinin kalkmasıyla, topuyla `kayıt dışı`na teslim olacağımızı savunuyor. Ona göre, her şeye rağmen, vergi iadesi, bir son otokontrol unsuru. Bu da kalkarsa, katrilyonlarca liralık KDV ve Gelir Vergisi kaybu ortaya çıkacak.

IMF`nin talepleri arasında yer alan vergi iadesinin kaldırılmasına şiddetle karşı çıkıyor bu yüzden Arıkan. Niyet Mektubu`na konulmamasını sevindirici bulduğunu belirtirken, Maliye`nin, son kararı Başbakan Ecevit`e bırakmasını da eleştiriyor.
Maliye Bakanlığı ise Arıkan gibi düşünmüyor. Vergi iadesinin, fatura ve fiş toplanmasına katkıda bulunmadığını ve otokontrol sistemi de oluşturmadığını tesbit etmiş Maliye.

Arıkan ise vergi iadesinden memurlar ve işçilerle birlikte toplam 7 milyon 400 bin kişinin yararlandığını, işyerlerinin fatura ve fişleri kendiliğinden değil, ücretlilerin talepleri üzerine kestiklerini söylüyor. İşte bu noktada da ciddi bir otokontrol sisteminin devreye girdiğini savunuyor. Onun düşüncelerini de dikkate almak gerekiyor. Vergi iadesine 2001`de 345 trilyon lira ödendiği düşünülürse, bu yapılmasaydı, yine 2001 rakamlarına göre yaklaşık 1 katrilyon liralık KDV ve 1.7 katrilyon liralık da Gelir Vergisi kaybı yaşanacaktı.

Arıkan, 2002 için hesabını yaparken ise sistemden yararlanan 7 milyon dolayındaki kişinin hepsinin asgari ücret üzerinden başvurduğunu varsayıyor ve 9 katrilyon 338 trilyon liralık fatura ve fiş kullanıldığını belirtiyor. Bunun anlamının ise sistem sayesinde 1.4 katrilyonluk KDV ve 2.3 katrilyonluk da Gelir Vergisinin devletin kasasına gireceğini anlatıyor.

Öyleyse, şu vergi iadesi işini iyice tartışmalı ve kesin kararı da ondan sonra vermeliyiz.

Osman Hamdi ve Sakıp Ağa
Bir zamanlar Erol Aksoy denilince, ünlü tablolar akla gelirdi. Bankacıların `altın çocuğu` Aksoy`a, biriktirdiği bu tabloların uğur getirmediğinden dem vuranlar var.
Bu görüşlere pek katılmıyorum. Aksoy, nasıl ki, İktisat Bankası`nı kendi hataları yüzünden kaybettiyse, tabloları da öyle kaybetti.

Onu bunu bilmem ama şu Osman Hamdi Bey`in tablolarının ortada kalması beni çok üzüyor. Aksoy`un 660 bin dolara aldığı Kaplumbağa Terbiyecisi tablosuna 1.5 milyon dolara müşteri aranıyor.

Bence, Osman Hamdi Bey`in bütün tabloları, bir müzede toplanmalı. Ona doğru dürüst bir müze yapamadık, hiç olmazsa tabloları topluca bir özel müzede yer almalı. Bunun için de aklıma, Sakıp Sabancı geliyor. Koleksiyonlara meraklı Sabancı, Osman Hamdi`nin bütün eserlerine el atmalı.

Emirgan`daki Atlı Köşk`ü, bizler için müze olarak değerlendirecek Sakıp Ağa, uğursuzlukları bir kenara bırakıp Osman Hamdi`ye bütün kalbiyle sahip çıkmalı. Atlıköşk`te özel Osman Hamdi Bey Köşesi açmaya ne dersiniz, Sakıp Ağa. Doğrusu, size de müzeye de çok yakışır böyle bir girişim.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!