Su ürünleri, kapari ve meyve sebze konserveleri üretmek ve öğrencilere girişimcilik örneği oluşturmak için 32 yıl önce kurulan Susitaş, iç piyasaya yöneldi. Şirket, bu yıl 20 milyon TL’lik ciro hedefliyor.
Çoğunluğu öğretmen olan 49 ortak tarafından 1982’de kurulan Susitaş, 32. yaşını kutladığı 2014’te, yurtiçi pazarında yaptığı atağın meyvelerini toplayacak. 10 yıl önce döviz kurlarında yaşanan düşüş nedeniyle kapanmanın eşiğine gelen, Tarım Bakanlığı ve İzmir Kalkınma Ajansı’ndan aldığı destekler yaptığı yeni yatırımlar sayesinde bu krizi aşmayı başaran Susitaş, hem ürün hem de pazar çeşitliliğini artırdı. kobiden.com haberine göre; son 2 yıldır reel olarak kar etmeye başlayan firma, ana ürünü olan ve tamamını ihraç ettiği kapari yanında, iç pazar için ürettiği ev tipi sofralık domates rendesi, havyar, füme balık, turşu, komposto, kurutulmuş domates, Ege otları, çeşitli baharatlar gibi ürünleriyle iç pazarda doğal ürün talep edenlere hitap ediyor.
En hızlı dönemin yıllık cirosu 7 milyon dolara kadar çıkan Susitaş, 2014’te bu rakamı aşmayı hedefliyor. En önemli sıkıntıyı işletme sermayesi bulmak konusunda yaşadıklarını dile getiren Susitaş Yönetim Kurulu Başkanı Cihangir Hür, bankaların çok ortaklı şirketlere kredi verme konusunda çekinceli davranmasından yakındı. Cihangir Hür, firmanın 32 yıllık öyküsünü, geçirdikleri aşamaları ve gelecek hedeflerini anlattı.
Kuruluş öykünüzden bahseder misiniz?
Şirketimiz, 1982’de çoğu öğretmen olan 49 ortak tarafından kuruldu. Ortaklık yapımız hala aynı ama ortak sayımız giderek artıyor. Kurulduğumuz zaman ortakların çoğu Karataş Lisesi’nin öğretmenleri ve yöneticileriydi. Bunların bir kısmı aramızdan ayrılınca hisseler mirasçılarına bölündü. Şu an 80 dolayında ortağımız var. Ben de öğretmendim. Öğretmen maaşı yetmediği için, İstanbul’da üniversitede okurken Yorgo Parlos adındaki ustanın yanında öğrendiğim tuzlu balık, füme balık, havyar, lakerda üretimini devam ettiriyor, otellere, mezecilere satış yapıyordum. Ancak ikisi birlikte yürümedi. İhracat hamlesinin başladığı 1980’li yıllarda Türkiye’de henüz olmayan çok ortaklı bir yapıya sahip anonim şirketi kurmaya karar verdim. Meslektaşlarıma, eş ve dosta teklif ettiğim ortaklıkla şirket kuruldu. Tuzlu balık, lekarda havyar, ton balığı üretimine ilk olarak Bornova’da başladık. Bir Alman firmasının yüksek miktarda salatalık ve biber konservesi talep etmesi bizi su ürünlerinden sebze meyve işlemeye yöneltti. Su ürünlerinin bir parçası olarak ilk yıllardan itibaren kapari ihracatına başladık. Sonrasında uzun yıllar bu bizim ana ürünümüz oldu.
Kapari ile ilgili çalışmalar devam ediyor mu?
Ağırlıklı olarak kapari üzerine çalışıyoruz. Ama artık Türkiye’den kapari tedarik etmemiz zorlaştı. Toplama alışkanlığı yok olmaya başladı. Geçim standardı çok yükseldi. Türkiye yılda 7-9 bin ton civarında kapari ihraç ediyor, bunun 6-7 bin tonu DİR belgesi ile yurtdışından geliyor. Daha çok Suriye, İran, Özbekistan ve Kırgızistan’dan ithal ediliyor. Bin ton da yerli üretimle toplam rakam 7-9 bin tona çıkıyor. Üretimin yüzde 99’u yurtdışına satılıyor. İç piyasada tüketim çok az. Biz Susitaş olarak 2013’te bin 200 ton civarında alım yaptık. Bunun 200 ton kadarını iç piyasadan aldık, kalanı ithal ettik. Bunun tamamını yurtdışına sattık. Yunanistan, İtalya, İspanya, Almanya, Amerika, Kanada, Venezuella, Brezilya, Japonya, Kore, Çin başta olmak üzere 15’ten fazla ülkeye ihracat yapıyoruz.
İhracata yönelik başka ürünleriniz de var mı?
İkinci ihraç ürünümüz ançuez. Bu üründe biraz pahalı kalıyoruz. Bir türlü maliyetleri realize edemiyoruz. Ançuezde rakibimiz Arnavutluk, İtalya, İspanya ve Fas. Onların fiyatları çok düşük. Hatta geçen gün bir ithalatçı Arnavutluk’tan Türkiye ançuez ithal etmiş, satış fiyatı bizim maliyetimizin yüzde 20 altında. Türkiye’de hamsi sofralık, taze tüketildiği için fiyatı yüksek. Sezonun büyük bölümü oluşan fiyattan hamsiyi alıp, tuzlu balık yapıp işlemek mümkün değil. Biz ancak kasası 25 TL dolayına düştüğü zaman alıyoruz. O zaman da hamsi çok ince oluyor, tuza gelmiyor. Ançuez Türkiye’nin favori ürünü olmaktan çıkıyor. Çok az ABD’ye ve Japonya’ya ihraç ediyoruz. Bunlar dışında üçüncü ihraç ürünümüz olan çöven Afganistan’dan ithal geliyor. Bu helvanın hammaddesi. Geçtiğimiz yıl 3 ürün ihraç ettik ve 4 milyon dolar civarında ihracat yaptık.
İç pazara yönelme fikri nasıl ortaya çıktı?
Yıllardır yurtdışına üretim yapan bir firmayız. Sadece biz değil, bizim gibi diğer gıda ihracatçılarına alıcılar geliyor, kalitemizi yerinde kontrol ediyorlar, bizi denetliyorlar, en kaliteli ürünü, en ucuz fiyata alıp gidiyorlar. Dünyaya ancak böyle hizmet ediyorsunuz, yoksa rekabet etme şansınız yok. İç piyasada ise örneğin nar ekşisi diye aldığınız ürünün içinde nar olmayabiliyor. Türkiye dünyanın en büyük baharat ihracatçılarından birisi ama vatandaş baharatı hem pahalı hem de tağşişli yiyor. Pekmezin kim tarafından nasıl üretildiğini bilemiyorsunuz, şeker, aroma, tatlandırıcı karıştırılıyor. İnsanları yanıltıyorlar. Biz, her şeyin yüzde 100 doğal olanını üretip, kendi insanımıza yedirmek istedik.
Genellikle öne çıkan ürünleriniz hangileri?
Rendelenmiş domates konusunda iddialıyız. İnsanlar evlerde yazın kavanozlarda domates yapıyorlar. Çünkü salçalık domatesten yapıldığı için piyasadaki domateslerin lezzetini beğenmiyorlar. Biz, madem ki böyle bir talep var, ev domatesini, sofralık domatesten, içine hiçbir şey karıştırmadan, rende yapıp, pastörize edip sunmaya başladık. Bazı restoranlar numunelerimizi çok beğendiler, imalat sırasında başımızda durdular, tarladan son ürüne kadar izlediler ve 3 cins ürün yaptırdılar. Bir buçuk milimlik rende ile çorbalık, 3 milimlik rende ile sosluk, 6 milimlik rende ile menemenlik domates yaptık. Çünkü salçalık domatesle sofralık domates arasında lezzet farkı var. Biz tamamen sofralık domatesten rende yaptık. Bunların briksi 9-11 arası. Özel bir ürün oldu. Raflarda satamıyoruz bunu, çünkü raftaki diğer ürünlerle arasında çok fark var. Salçalık domatesten yapılmış 5-6 brikslik ürünle bizimkinin arasında çok fark var.
Sofralık domatesin en ucuzunu 20- 40 kuruş arasında aldık, salçalık domates kullansaydık bu fiyat 15-25 kuruş arasında olacaktı. Sofralık domates pahalı ve briksi daha yüksek. Rafta satma imkanımız yok ama tek tek insanlara anlatırsak, mutfaklarda kullandırma şansımız oluyor. Biz de bunu seçtik. Direkt restoranların aşçılarına, satın almacılarına, sahiplerine ulaşıp, ürünü anlattık. Çok sayıda tanınmış restoran ve mutfak için üretim yaptık. Yeni yeni rafta da bulalım deyip bizi arayanlara da görüşmeye başladık. Bir market zinciri ile görüşmelerimiz var. Kapasitemizin uygun olduğu, rekabet edilebilir kaliteli ürünler yapmayı hedefliyoruz. 30 yıllık deneyimimizi iç piyasa yönelik olarak değerlendireceğiz.
Deniz ürünlerinde yenilikleriniz var mı?
Türkiye’de havyar işleyen marka yok, tamamı ithal geliyor. Geçen senelerde denemelerini yaptık, oldukça başarılı sonuçlar aldık. Ambalajlı havyar çıkarmaya başlayacağız. Havyarı rafa koymayı hedefliyoruz. Küçük 100 gramlık ambalajlarda üretmeyi planlıyoruz. Füme balıklarımız var. Kefal (likorinos), yılanbalığı füme yapıyoruz. Hatta şimdi bir alabalık çiftliği ile görüşmelerimiz sürüyor, somon fümeyi de yapmaya başlayacağız. Bu yakın zamana kadar ithal geliyordu. Yerli üreticiler üretime başladılar, tüketimi de artıyor. Fiyatlar da çok ekonomik. Neredeyse taze balık fiyatına füme balık yiyebiliyor insanlar. Füme balık sağlık açısından da faydalı. Güzel nitelikli renkli somun bulursak, somon fümeye de tekrar başlayacağız. 7-8 yıldır yapmıyorduk.
İç pazara yönelim rakamları nasıl etkiyecek?
Geçtiğimiz yıl iç piyasa ciromuz 2 milyon TL’yi buldu. İhracatımız yaklaşık 4 milyon dolar oldu. Biz 2003’te, yani 10 yıl önce kurların düşmesiyle ciddi zararlar ettik. 2008’de sektörden çekilelim mi, tamam mı devam mı diye karar vermeye çalışırken, Tarım Bakanlığı’nın kırsal kalkınma desteği ile İzmir Kalkınma Ajansı’nın (İZKA) destek programları oldu, hazırladığımız projeler de kabul görünce makine parkımızı, Ar-Ge laboratuvarımızı yeniledik, 2009’da yatırımlarımız bitti, yeniden devam kararı verdik. 2009’da ciromuz 3.5-4 milyon TL’ye kadar düşmüştü. Bu rakamı 2011’de 7 milyon TL’ye, 2012’de 9 milyon TL’ye, 2013’te 10 milyon TL’ye çıkardık. Bizim ciromuz en iyi yılımız olan 1988’de 7 milyon dolara kadar çıkmıştı.
Bu ciro rakamlarını tekrar yakalayabilecek misiniz?
1990’larda kapasitemiz çok yükselse de fiyatlar ve karlılık çok düştü. Şimdi ciroyu artırabilmemiz için işletme sermayesine ihtiyacımız var. Mevcut işletme sermayemiz yetmemeye başladı. Biz uzun yıllar hiç kredi kullanmadık, son yıllarda bu ciroları yapmak için kredi de kullanmak durumunda kaldık. Çok ortaklı olduğumuz için bankalar bizi çok kredibilitesi yüksek firma olarak görmüyorlar. Toplam 1 milyon dolar kredi kullanabiliyoruz. Biz bir ürünü sezonda bir sefer alıp, 12 ay satıyoruz. Finansmanın önemli bir bölümü firmamıza güven duyan tedarikçilerimiz sayesinde oldu, alıcılarımızdan avanslar aldık. 2014’ün daha iyi olacağını umuyorum. Makine parkımız çok iyi, nispi olarak son 10 yıldır reel olarak kar etmiyorduk, son 2 yıldır reel olarak kar ediyoruz. O da sermayemizi rahatlatacak. 2014’ten iki gelir bekliyoruz, Pancar OSB’daki fabrikamızı satmayı planlıyoruz. Onu işletme sermayesi olarak kullanacağız, bir de Kemalpaşa’da 12 bin 600 metrekarelik bir istimlak alanımız var, onunla ilgili yeniden değerleme davası sürüyor. Bu iki kaynak gelirse 2014 cirosunu 20 milyon TL’ye kadar çıkarabiliriz. Şu anda artıramayışımızın nedeni işletme sermayemizin yetersiz olması. Bu sene sipariş olmasına rağmen karşılayacak imalatı yapamadık. Az alım yaptık. Sermaye ihtiyacımızı tamamlarsak bu hedefe ulaşmak zor değil.
Doğru mal üretenlere talep var. Piyasa sahte mallardan artık bıktı, düzgün mal üreten buldular mı hemen alıyorlar. Gerçek ürüne ihtiyaç duyan ciddi bir pazar var, biz de bu pazarla buluşmaya başladık.
Türkiye’nin yüzde yüz doğal ürünleri tatmasını istiyoruz
Cihangir Hür, yıllardır yurtdışına üretim yaptıklarını, ürünlerinin alıcılar tarafından kalite kontrol işlemlerinden sonra en uygun fiyatlarla satın alındığını söyledi. Hür, “Dünyaya ancak böyle hizmet ediyorsunuz, yoksa rekabet etme şansınız yok. İç piyasada ise nar ekşisi diye aldığınız ürünün içinde nar olmayabiliyor. Türkiye dünyanın en büyük baharat ihracatçılarından birisi ama vatandaş baharatı hem pahalı hem de tağşişli yiyor. Biz, her şeyin yüzde yüz doğal olanını üretip, kendi insanımıza yedirmek istedik” ifadelerini kullandı.