Zigana Dağı’nın eteklerinde bulunan, Hamsiköy’de akan Zigana Suyu, 200 yıllık bir geçmişe sahip. Bu 200 yıllık tarih boyunca bölge halkı Zigana Suyu’nun çeşitli şifaları ile karşılaşmış. Suyun sağlığa olan olumlu etkisi onu zamanla bölgenin vazgeçilmez unsurları arasına eklemiş.
Ve bu suyun şöhreti Hamsiköy’ün de Karadeniz’in de sınırlarını aşmış. Aradan geçen iki asra rağmen dağın eteklerinden yayılan bu şifa ilk günkü etkisini koruyor. Yöre halkı bu konuda çok şanslı. Onlar, halen bu doğal kaynak suyunu şişe ve bidonlara doldurarak evlerine getiriyor. Karadeniz’de olmayanların ise böyle bir şansı yoktu. Ta ki bir isim bu suyunu tüm Türkiye’ye sunmaya karar verene kadar. Zigana Dağı’nın eteklerine sığmayan bu su, şimdi tüm ülkenin yollarını arşınlayacak. Türkiye’nin ilk ve tek selenyumlu suyunu üreten Zigana Su Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Atalay, selenyumun kanser oluşumunu büyük ölçüde engellediği gibi, çocukların vücut gelişimine de önemli derecede katkı sunduğunu söylüyor. İnsan sağlığına her şeyden daha fazla önem veren bir marka olduklarını vurgulayan Atalay, hedeflerini, projelerini ve sektördeki diğer isimlerden ayrıldıkları noktaları KOBİDEN’e anlattı.
Kuruluş hikayenizi anlatır mısınız?
Zigana Dağı’nın eteklerinde bulunan, Hamsiköy’de akan Zigana Suyu’nun bilinen yaklaşık 200 yıllık bir geçmişi var. Bu 200 yıllık tarih içinde, yöre halkı tarafından şifalı su olarak bilinen doğal içme suyu, Zigana Dağı’ndan şişe ve bidonlarla evlere götürülüp, tüketilirdi. Bugün dahi insanların araçlarla evlerine taşıdığı mucizevi, doğal bir su kaynağı. Tabii, bizim çocukluğumuz da Zigana Suyu’nun mucizevi hikayeleri eşliğinde geçti. Bu mucizeyi Türkiye’ye ve dünyaya ulaştırmak istedik. Suyun ne kadar kaliteli olduğunu ölçebilme adına önce Sağlık Bakanlığı’na müracaat ettik.
Sonuç nasıl çıktı, mucizevi bir su muydu?
Kesinlikle mucizevi bir suydu. Çünkü Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği parametrelerle doğru orantılı sonuçlar elde edildi. İletkenliğin 48, TTS ağır minerallerinin 23 olması, selenyum ve çinkonun bulunması suyun kalitesini gösteren değerler. Dünyada 20 yıl içinde su savaşlarının çıkacağı yönünde bir öngörü var. Böyle bir durumda Türkiye’nin kaliteli bir suya ihtiyacı olacağını düşündük. Profesyonel bir ekip kurarak, fizibilite çalışmalarını tamamladık ve 2008’de “Zigana Su” projesine başladık. Tamamlanması ise 2013 yılını buldu.
Tesisleriniz için ne kadarlık bir yatırım yaptınız?
Tesisimiz 52 dönümlük bir alan üzerine kuruldu. Türkiye’nin üçüncü büyük dolum tesisi olma özelliğine sahip olan Zigana Su için yaklaşık 45 milyon TL’lik bir yatırım yapıldı. Günde ortalama 44 bin damacana üretim kapasitesine sahip olan tesiste, 200 kişiye de iş olanağı sağlandı.
Tesisimizin üretim hatlarının tamamı A kalite ile üretilen, işin maddi boyutu göz önünde bulundurulmadan kurulan entegre bir tesis. Zigana Su, ilkleri seviyor ve ilkleri başarıyor. Üretimimizde kanserojen madde barındırmayan Coplastik denilen P7 ile üretime geçtik. Üretimi biraz daha fazla maliyetli olsa da, insan sağlığından önemli olduğunu düşünmüyoruz. Diğer firmalar Coplastik’e geçme aşamasında. Biz kaliteden hiçbir zaman taviz vermedik, vermeyeceğiz de.
Pazarlama ve dağıtım ağı hakkında bilgi verebilir misiniz?
Dağıtım ağımız yaklaşık olarak 1000-1100 distribütör ve bayiden oluşacak. Bu her bir distribütörün ve bayinin içerisinde minimize edilmiş rakamlar. 3 ila 4 kişinin çalıştığını varsayarsak, dünya ve Türkiye genelinde 4 bin ila 5 bin kişi arasında istihdam da sağlanacak.
Yurtdışına çalışmalarınız nasıl ilerliyor?
Bu konuda görüşmeler yapıyoruz. Şu anda Avrupa’da, Hollanda ve Almanya gibi Türklerin çok yaşadığı 7-8 ülkeden bayilik talepleri var. Gelen talepleri inceliyoruz.
2013 yılını sizin için nasıl geçti?
2013 yılı bizim için sürprizlerle dolu bir yıl oldu. 2012’nin sonlarında 2013’ün planlaması yapılırken, planlamada olmayan hızlı gelişmelerle karşılaştık. Bunlar kayıtsız kalamayacağımız, yatırıma girme mecburiyetinde olduğumuz gelişmelerdi. 2013 sürprizleri ile birlikte başarılı ve iyi bir yıldı diyebiliriz.
Önümüzdeki sürece ilişkin hedefleriniz ne?
Bilinçli tüketici, sağlıklı ve kaliteli üretim ile inandığımız her şeyi başarabiliriz. Kaynağımız yeterince bol, yeter ki isteyelim. Bu yıldan itibaren Zigana Su için küçük adımlarla tarih yazmaya başlayacağız. Amacımız 2015 yılında ilk üçün içerisinde olmak.
Markanız, ülkenin ilk ve tek selenyumlu suyu. Selenyumun faydaları nelerdir?
Selenyumun önemli faydaları var. Vücutta kanser oluşumunu büyük ölçüde engelleyen selenyum, anti-oksidan etkisiyle yaşlanmayı geciktiriyor. Selenyum mikrobik ve viral enfeksiyonlara karşı vücudun doğal bağışıklık sistemini güçlendirmenin yanı sıra, çocukların vücut gelişimine katkıda bulunuyor. Selenyumun dünya genelindeki maliyeti yaklaşık 2 milyon ila 20 milyon dolar arasında değişiyor. Biz Zigana Su ile selenyumu tüketicilerle buluşturuyoruz.
Sağlık Bakanlığı’nın sektöre yönelik denetimleri yeterli buluyor musunuz?
Sağlık Bakanlığı’nın 2012’de yaptığı denetim çok yerindeydi. Çünkü üretici firmaların oto kontrollerini sağlayabilmeleri açısından olması gereken bir durum. Tüketicinin sağlığını tehdit etmeyecek ürünler için bu denetimler şart. Bu denetimlerden çok memnunuz, hatta artması gerektiğini düşünüyoruz. Ayrıca Sağlık Bakanlığı ile “Su Federasyonu” kurulması yönünde bir çalışmamız da var. Bu projenin hayata geçmesi, sağlıklı üretim açısından önemli bir adım olacak.
Tüketicilere ne gibi tavsiyelerde bulunuyorsunuz?
Bu konuda bilinçli tüketici dediğimiz kavram çok önemli. Bilinçli tüketici için bilgilendirmek gerek. Tüketicilerin satın aldıkları ürünün etiketini, parametrelerini incelemesi şart. “Sadece su alıyorum” mantalitesinden kurtulmak lazım. Bunu başardıkları an doğal kaynak suyuyla işlenmiş suyun farklarını görecekler. Bu arada, doğal kaynak suyunu aldıkları firmayı tanımalarını da çok önemli.
Evlerde kullanılan arıtıcılarla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Arıtıcılar, 5 mikrona kadar suyun geçtiği delikleri minimize ederek küçültür. Arıtıcıların sağlıklı olup olmadığını kanıtlamak çok basit. Bakterileri tuttuğu gibi vücuda girmesi gereken mineralleri de engelliyor. Arıtıcıdan su içersiniz içersiniz doymazsınız. Çünkü vücut alması gereken değerleri almaz.
Ambalajlı su sektörünün geldiği noktayı nasıl buluyorsunuz?
Ambalajlı su pazarı düzenli olarak her yıl yüzde 10 civarında büyüyor. Avrupa Birliği ülkelerinde en düşük kişi başı ambalajlı su tüketiminin yıllık 150 litreyi bulduğu göz önüne alınırsa, Türkiye’de sektörün önümüzdeki yıllarda hızlı bir şekilde büyüyeceği öngörülmektedir. Sektörün durumu Türkiye’deki su üreticileri açısından çok önemli bir pazar. Çünkü su kaynakları açısından dünyanın en zengin üçüncü ülkesiyiz.
Ama bu zenginliği kesinlikle değerlendirmiyoruz. Ancak Avrupa’nın ekonomisinin eksiye gitmesi, Türkiye`nin yükselişe geçmesi bazı dengeleri değiştirdi. Bundan 12 yıl öncesine kadar “Avrupa yapacak, biz taklit edeceğiz” mantığı vardı. Artık Türkiye üretmeye ve taklit edilmeye başladı. Türk su sektörün önünün açık olduğunu düşünüyorum.