Türkiye gerçekten bir dönüşümün eşiğinde mi?
84 yıldan beri, modern Türkiye’nin kutsal üçlüsü vardır ve Türkiye hep bu kavramlarla tanımlanıyordu-Ordu, Cumhuriyet ve onun kurucusu Kemal Atatürk. Bu kavramların hepsi Türkiye için birbirine sıkı sıkı bağlı ve her türlü müdahalenin ötesinde yer alıyor.
By Sabrina Tavernise
International herald tribune
Derleyen Tolgahan KAMİLOĞLU
Fakat ülke sınırları içinde yaşayan 70 milyon Türk vatandaşı, pazar günü yapılacak genel seçimlerde farklı bir dönüşümün habercisi olacak gibi görünüyor. Pazar günü gerçekleşecek genel seçimler bir dönüm noktası olabilir çünkü Türk seçmeni başta belirttiğimiz kutsal üçlü temalarına bağlılığını kısmen de olsa bir tarafa bırakıp, dinsel vizyonlu partilere yönelebilir. Diğer taraftan bağımsız adaylar da olayın oldukça iddialı diğer bir açısını oluşturuyor.
Türk halkı, ülkenin din tabanlı ve laik tabanlı bir eksende ikiye bölünmesinden sıkılmış gibi görünüyor. Hızlı büyüyen ekonomisiyle, müslüman demokrasi olarak nitelendirebilceğimiz Türkiye, vatandaşlarına kontrollü bir rahatlama sunmayı hedeflemesi gerekiyor.
AKP saflarında yer alan hukuk ve insan hakları profesörü Zafer Üskül, ‘Bu seçimler, değişim isteyen grupla, istemeyenler arasında bir güç mücadelesine sahne olacak. Din sadece küçük bir bahanedir...’ şeklinde bir yorum getiriyor.
Türk demokrasisinin önünü tıkayan en büyük engel aslında sadece köktendincilikten gelmiyor.Ordunun politik müdahalesi de buna tuz biber oluyor .Türk tarihinde bugüne kadar seçilen hükümete ordu dört kez müdahale etti. Nisan ayındaki müdahale de ciddi bir vakaydı. Türkiye problem yaratabilecek bir sürecin kıyısından döndü.
Seçimlere İstanbul’dan bağımsız aday olarak katılan Baskın Oran, ‘Suyu 99 dereceye kadar kaynatırsınız, o hala sudur. Ama ısı bir derece daha arttığında artık su olmaktan çıkar... İşte 2007 yılı da Türkiye’de bu bir dereceyi temsil ediyor...’ şeklinde yorumluyor.
Türkiye’de 1940’lardan beri, güçlü bir bürokrasi zinciri, yüksek rütbeli ordu mensupları ve laik üst sınıf hassas ilişkileri kontrol altında tutuyordu. Fakat Türkiye’nin toplum yapısı son on yılda gerçekten büyük bir değişim sürecine girdi. İslamcı kesim maddi anlmada güç kazanarak farklı bir sermayenin oluşumuna önayak oldu. Aynı zamanda toplumsal alanda da büyük bir değişim yaşandı diyebiliriz. Bir dönem resmi kurumlara girmesi bile yasaklanan türbanlı kadınları artık her yerde çok rahat bir şekilde dolaşırken görebiliyoruz. Alışveriş merkezlerinde, motorların üzerinde ve hatta trafikte...
Diğer taraftan ordunun yönetim üzerindeki rolüne ters düşen genç sivil toplum üyesi İlhan Doğuş da duruma espriyle yaklaşarak; ‘Türkiye’de türbanlı kesime ‘ Marx’ kelimesini telaffuz ettiğinizde akıllarına Alman filozof Karl Marx gelir; İngiliz markası olan Marks&Spencer değil.’ diyor.
Görünen o ki Türk toplumunda, bazı gelenekler biraz küçülmeye yüz tuttu. Türk halkı değişimi destekliyor. Bahar aylarında bir milyondan fazla vatandaş meydanlarda protesto gösterisinde bulundu.. Baskın Oran, mitinglerle ilgili olarak, ‘Bu tip davranışlar artık kireçlenmeye yüz tuttu.’ yorumunu yapıyor. Oran’ın tahminlerine göre genel oy ortalamalarının yaklaşık çeyreği, eski düzenin temsilcisi oylar olacak. Geri kalan kısmı değişim yaşayacak.’
‘Tehlike’nin farkında mısınız?’
Geçen hafta Cumhuriyet gazetesinin manşetinde siyah bir oy pusulası ardından dikdörtgen boşluklardan bakan kara çarşaflı kadın gözleri yer aldı. ‘Tehlikenin farkındamısınız?’ diye soruyordu...
Türkiye’nin liberal kanadı destekleyen gazetelerinde Radikal’in reklam kampanyası aslında Türkiye’deki durum özetler nitelkite. Yalnızca iki televizyon kanalının yayınlamak için onay verdiği reklam iki dakikalık renkli grafiklerle hazırlanmış bir film.
‘Düşünce suç mudur? Konuşma yasağı mı var? Toplum sizi dışlıyor mu? Yoksa bir taraf tutmanız için zorluyor mu?’ diye soruyor. Filmin devamında da etkili bir ses şöyle söylüyor: ‘Kolaylıkla devrilebilen, kırılgan sistemlerden uzak durun! Dünya genelinde milyonların ilgi duyduğu orjinal demokrasi şimdi Türkiye’de!’ diyor.
Ordunun rolüne direk batırılan bir iğne olarak da nitelendirilebilecek bu sözler belki de beş yıl önce yayınlanamayabilirdi. Radikal, cesur vizyonu olan bir gazete olmasına rağmen, bu reklamı beş yıl önce yayınlamayı göze alamazdı.
Bu seçimlerde milliyetçi kesim de kendi içinde bir tehlike olarak düşünüleblir. Milliyetçi grup daha çok düşük gelirli toplum kesimi üzerine oynuyor. Halk üzerinde ‘Amerika Türkiye’yi paramparça bölmek istiyor ‘korkusu yaratarak oy toplamaya çalışıyor. Ana Milliyetçi Parti bu seçimlerde parlamentoya girecek gibi görünüyor.
Sonuç itibariyle, Türkiye’nin içinde bulunduğu durum bir çelişki yaratıyor. Devlet dini, toplum hayatından çıkarmış gibi duruyor ve dinsel duruş sosyal hayata daha entegre olmuş görüntüsü yaratıyor. Türkiye ileriye doğru yöneldikçe din unsuru tarafsız bir toplumun inşa ettiği binanın bir katında kendine yer bulacak gibi duruyor. Fakat liberalllerin tartışmaları hiç bir şekilde son bulmayacağa benziyor. Üskül’ün de dediği gibi ‘AK Parti artık Türkiye’nin bir gerçeği, ama Türkiye için tehdit unsuru değil.’ Önümüzdeki süreçte bu söylemin gerçek olup olmadığını hep beraber göreceğiz...