Euronun tahtı sallanıyor mu?
Euronun yabancı para birimleri karşısındaki değer kaybı devam ediyor
Euronun yabancı para birimleri karşısındaki değer kaybı <ımg hspace="10" vspace="5" align="right" src="http://i.bigpara.com/i/55big/paraeuro3.gif">devam ediyor. Yıllardır euro lehine gelişen parite tersine dönmeye başladı.
ımg>Aydın AYAYDIN / VATAN GAZETESİ
Euronun dolara eşitleneceği beklentisinden sonra yeni bir beklenti daha çıktı, o da 5 yıl sonra Avrupa para birimi euronun tedavülden kalkacağı. Gerçekleşir mi gerçekleşmez mi bilemem, ancak bildiğim, euronun tahtının sallanmaya devam edeceği.
Daha 1 yıl öncesine kadar 1 euronun 1.5 hatta 2 dolara çıkacağı beklentisi varken, bugün gelinen nokta içler acısı. Euro-dolar paritesi 1.20’nin de altına indi. Düşüş de devam edecek. Peki Avrupa para birimi eurodaki bu değişimin ihracatımıza etkileri nasıl olacak? Onu değerlendirmekte yarar var.
***
Ekonomimizin can simidi olarak yapıştığı ihracat, krizin etkilerini yavaş yavaş üzerinden atmaya başlamıştı ki bu kez Yunanistan’da başgösteren krizle birlikte tüm AB ülkelerinde tedirginlik başladı. Kasım’da Yunanistan, ardından Portekiz ve İspanya. Şimdi de Macaristan ekonomik krizle boğuşuyor. AB ülkelerinin hepsi tehdit altında. İhracatının yarısından fazlasını AB ülkelerine yapan Türkiye bundan nasıl etkilenir, bunu analiz etmekte yarar var.
Bu yılki ihracat hedefimiz tutar mı tutmaz mı şimdiden kestirmek çok zor. Çünkü ihracatımızın yüzde 50’sinden fazlası AB ülkelerine yapılıyor. AB ülkelerinde ekonomik durum çok kötü. İşsizlik başladı. Talepte ciddi daralma var. Daralmanın ithal mallarına yansıyacağı da kaçınılmaz. Bu nedenle bu işten en çok etkilenen ülkelerin başında Türkiye geliyor. Türk mallarına talebin düşmesi ihracatımızı kesinlikle olumsuz yönde etkileyecek. İhracatçının yıllardır yakındığı döviz kurundan sonra AB ülkelerindeki kriz nedeniyle sıkıntı yaşayacağını dikkate alırsak ihracatçılarımızın işi hiç de kolay değil.
***
Türkiye’nin yönü batı mı doğu mu?
Türkİye, yıllardır yönünün gelişmiş ülkelere; ABD ve AB ülkelerine doğru olduğunu savunuyor. Ancak geldiğimiz noktada batı değil doğu olduğu gerçeği ortaya çıktı. Şimdi kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor. Gerçekten Türkiye olarak hedeflediğimiz yön batı mıydı yoksa gerçekleştiği gibi doğu muydu? Öncelikle şu tespiti yapmakta yarar var:
Uluslararası sularda seyreden tamamen yardım amaçlı gemiye İsrail komandolarının yaptığı saldırının kabul edilmesi mümkün değildir. Bunun hesabının diplomatik açıdan ve de uluslararası hukuk çerçevesinde sorulması lazım. Ancak, bu saldırının ardından batı ile olan ilişkilerimizi askıya alıp Arap ülkeleri ile ikame etmeye yönelmemiz de yanlış olur. Batıdan uzaklaşıp, sırf Müslüman oldukları için Arap ülkeleri ile yakınlaşması uzun dönemde Türkiye’ye bir şey kazandırmaz, aksine kaybettirir. Türkiye bugüne kadar komşuları olan Arap ülkelerinden destek yerine hep köstek gördü. Yıllardır terörü Türkiye’nin başına bela eden Suriye, Irak ve İran değil miydi? Bu ülkeler bize zarar verirken bizim Müslüman bir ülke olduğumuzu bilmiyor muydu? Akılları bugün mü başlarına geldi?
Türkiye’nin komşu ve Müslüman olan Arap ülkeleri ile ilişkilerini daha iyi bir noktaya taşımasında elbette yarar var. Ancak Arap ülkeleri ile ilişkilerimiz iyi olsun diye, hedef gösterdiğimiz AB ve de müttefikimiz ABD’den uzaklaşmamız da yanlış olur. Yılardır AB ile ilişkilerimizi geliştirmeye çalıştık. İhracatımızın yarısından fazlasını bu ülkelere yaptık. Bunları bir çırpıda silmemiz ne kadar doğru. Arap ülkelerine güvenmek ne kadar doğru? Arap ülkelerinden bugüne kadar ne gördük ki bundan sonraya da görmeye devam edeceğiz?
Türkiye, elbette Müslümanlar’a karşı yaptığı amansız baskının ve yardım gemisine saldırının hesabını sormalı. Ancak bizi uluslararası arenada zora sokmayacak şekilde sormalı. İsrail’i kınayalım, uluslararası arenada destek bulmaya çalışalım. Fakat ne ABD ne AB ülkeleri ne de İsrail ile ilişkilerimizi keselim. Çünkü kaybedeceğimiz bu pazarın yerinin Arap ülkeleriyle doldurulabileceği fikri çok da gerçekçi görünmüyor.