Piyasalarda beklentiler
Son iki haftanın 10 gününde tatil yaptığımızdan piyasalardaki gelişmeleri yakından ve günü gününe takip edemedik
Son iki haftanın 10 gününde tatil yaptığımızdan <ımg hspace="10" src="http://i.bigpara.com/i/55big/borsa334234.jpg" align="right" vspace="5">piyasalardaki gelişmeleri yakından ve günü gününe takip edemedik. O nedenle, tatil süresince piyasaların dışında konularda yazmayı tercih ettik.ımg>Korkmaz İlkorur / RADİKAL
Tatil dönüşü, neyi kaçırdığımızı tespit etmek için baktığımızda fazla bir şey kaçırmadığımızı gördük. Zira, o dönemde piyasalar, yaşanılan dalgalanmanın ruhuna uygun bir biçimde, `iyimserlik` fazına girmişlerdi. Ancak, geçen haftanın ortasında gene `karamsarlık` fazına giriş başladı. Perşembe günü, karamsarlığı giderici teşebbüsler oldu. Ama, cuma günü, İngiltere`de Northern Rock`ın İngiliz Merkez Bankası`nın kredibilitesini tehlikeye atacak şekilde kurtarılması ile yeniden bir karamsarlık havası ortalığa hâkim oldu.
Aslında böyle bir iyimserlikten-karamsarlığa-tekrar iyimserliğe gidiş ve piyasaların fiyat ve indeks hareketleri ile bu gidiş ve gelişlere reaksiyon vermesi, daha evvelce de çok kez söylediğimiz gibi, uluslararası dalgalanmanın henüz bitmediği ve uzun süreceğinin bir göstergesidir.
İşin ilginç bir noktası da, dalgalanmanın geleceği hakkındaki görüş ve tahminlerin şimdi çok daha geniş ama bugüne değin pek akla gelmeyen veya yeni keşfedilen bir gerçekler yelpazesinde yapılmaya başlanmış olmasıdır.
Zira, geçen gün UNDP Başkanı Kemal Derviş`in de ifade ettiği gibi karmaşık, alışılmamış ve fazla bilinmeyen sentetik finans ürünleri bahis konusu. Dalgalanma ilk başladığında, iş, ABD`ye has basit bir `subprime mortgage kredisi` sorunu olarak görüldü. Ama, sıkıntı, Almanya`ya sıçrayınca işin uluslararası boyutta bir sıkıntı olduğu anlaşıldı. Başlangıçta zannedildi ki mesele `mortgage` sektörünü ilgilendiriyor.
Ama, üç gün sonra, devreye `hedge fund`, `yapılandırılmış finansman` gibi bağlantılı ürün ve kurumlar girmeye başladı, merak ve ve heyecan tırmandı. Ama gene de bir iyimserlik vardı. Zannedildi ki sıkıntıyı yalnızca `mortgage şirketleri, hedge fund`lar çekecek. Ama, kazın ayağının öyle olmadığı çabuk anlaşıldı. Bu kurumlar ile yatırım bankaları, hatta ticari bankalar arasındaki iş ilişkileri ortaya çıkınca, bankaların bilanço dışı pasiflerinin tehlike çanları çalabileceği anlaşıldı. Vaziyet böyle vahim bir noktaya ulaşınca merkez bankaları başladılar piyasalara likidite pompalamaya ve faiz düşürmeye.
Piyasalar, merkez bankalarının bu hareketi karşında güven kazandılar ve ortalığa bir müddet iyimserlik hâkim oldu.
Ama, artık uzmanlar, bu likidite pompalamasının ne kadar işe yaracağını tartışmaya başladılar.
Zira, likidite pompalamak, bir anlamda `moral hazard`a çanak tutmak anlamına geliyor. Yakın geçmişte kredi riski iştahlarını aşırı artıran, dolayısı ile batması gereken finansal kuruluşların dolaysız kurtarmalar yanı sıra piyasaya likidite sağlanarak kurtarılması bugünkü sorunu çözmediği gibi gelecekteki sorunu da çözmüyor.
O nedenle, otoriteler şaşkın vaziyetteler. Kurtarmak istemiyorlar; ancak daha büyük çaplı bir sistemik krizi istemediklerinden başka daha sıkı ve kısa vadede çözüm üretecek düzenlemelere gitmek istiyorlar. Bu bağlamda bugünlerde konuşulan, bugüne değin konuşulmayan bir şey: Bankaların bilanço dışı işlemlerine teminat olarak aldıkları teminatların piyasada olan fiyatlar esasında değerlendirilmesi (Finans terminolojisinde `mark to market` esası.
Bunu `moral hazard`a karşı bir silah olarak düşünüyorlar. Ama, bu yapılır ise, korkuluyorki yalnız `mortgage subprime kredileri` ile ilişkili değil, diğer birçok borç işleminde kullanılan teminatların yarısı gider. Bu da bankacılık sektörünü `birinci derece` sermaye gereksinimi açısından zora sokar.
Bankalar birbirine şüphe ile bakmaya başlar; birbirlerine kredi verme konusunda nazlı olmaya başlarlar. Sektörde sıkıntı hızla tırmanır. Bu gelir gider `reel sektör`e likidite kontrolleri yapılmasına ve arkasından kredi daralmasına yol açar.
Şimdi piyasalar 18 Eylül`de FED`in faiz kararını bekliyor. En azından öyle gözüküyor veya FED`in yeni bir faiz indiriminden moral bekliyor. Ama, yukarıdaki `mark to market` örneğinde verdiğimiz gibi yeni, fazla bilinmeyen ve fazla regülasyon ile denetime tabi olmayan ürün ve kurumların yarın dalgalanmaya ne gibi bir `sürpriz` katacağı beklentisi faiz indirimi ve likidite artışının marjinal katkısını azaltıyor.
Olumsuz beklentiler artıyor. Olumlu beklentilere inşallah bir sonraki yazımızda değiniriz.