AK Parti’nin aldığı % 46 oy nereden geldi?
Türkiye’nin 1946 sonrası içine girdiği “müdahale edilebilir” demokrasi anlayışı içinde; “Bizim çocuklar başardı” noktasından 28 Şubat’a, zamanında dışlanan “varoşların sesi-Milli görüş-İnananlar” çizgisinden son 4.5 yıllık AK Parti iktidarına ve “laik-anti laik kutuplaşmasından” çoğunluk olmadığı düşünülenlerin “her iki seçmenden birinin oyunu” alma gerçeğine kadar; üzerinde düşünmemiz gereken çok detay var...
Yiğit BULUT / VATAN
Bütün bunları düşünürken aynı anda şu soruya da cevap aramalıyız; “seçkinler iktidarı” yerini “halk adına hareket eder görünen” yeni tip “iktidar seçkinlerine” mi bırakıyor ?
Bu noktada “Bu iki kavram arasındaki fark nedir?” sorusundan başlayalım...
Seçkinler her zaman iktidardadırlar, iktidar seçkinleri ise seçkinler sınıfına gerçekte ait olmayan fakat seçim sonucu iktidara gelerek geçici olarak gerçek iktidar sahipleri ile işbirliği yapanlardır. Halkın içinden çıkarlar, iktidar seçkini olarak sınıf atladıklarını ve geldikleri yerde kalıcı olduklarını düşünürler. Hayattaki en büyük yanılgıları budur.
Bir kısmı tutundukları dalda kalırlarken, çoğu kullanılırlar.
Bazıları nadiren varolan iktidarın yapısını değiştirme yolunda adım atabilirler. Örnek istiyorsanız son 50 yılda ülkelerde iktidara gelenlere ve şimdi nerede olduklarına bakın... Veya daha büyük düşünün ve ABD’de “iktidar olan” askeri-endüstriyel komplekse karşı gelmeye çalışan Kennedy’nin başına gelenleri sorgulayın...
Sevgili dostlar, yukarıdaki çıkarımlar sonrası bugünün Türkiyesi’ne baktığımda; son 5 yıldır hükümet edenler açısından çok önemli bir soru ortaya çıkıyor: Seçkinler iktidarına hizmet etmek için iktidar seçkini mi olacaklar yoksa iktidar seçkini olmayı kabul etmeyip, “gerçek bir Halk iktidarı” tesis etmek için mi çalışacaklar ?
Son 5 yıla bakarsak; AK Parti’nin, iki rolü de iyi oynadığı ve “denge” konumunda kaldığı söylenebilir. İşte kendisine yüzde 46 oy getiren en önemli dinamik de bana göre burada gizli; halk adına “yerel seçkinlere baş kaldırır” görünmek ama aynı zamanda “küresel seçkinler” ile işbirliği yaparak “bu gölge oyununu iyi pazarlamak”...
Peki “seçkinler iktidarı” derken, neyi kastediyorum?
“Seçkinler iktidarını” sadece Türkiye içinde aramak çok doğru bir yaklaşım olmaz. Seçkinler iktidarı; 1945 sonrası ortaya çıkan sistemin, her tarafını saran “piramit yapının” tepesinden yayılan dinamiktir. Bu iktidarın tamamı üyeleri tarafından bile kavranamaz ve asıl statüko odur.
Bugün iddia edildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet yapısının statüko olduğunu savunup, ulus-devleti yıpratmaya çalışanlar; bilerek veya bilmeyerek aslında “küresel büyük statüko”ya hizmet edenlerdir. AK Parti’nin de aslında içine düştüğü, bugün için algılanmayan ama “özellikle küresel” ekonomik bir kriz sonrası çok sorgulanacak, açmaz da budur... Varolan iktidar bugünün Türkiyesi’nde “asker-yargı-burjuva” merkezli “seçkinler iktidarına”, halk adına kafa tutar görünürken, aslında “küresel olanın” ağına düştüğünü fark etmekte zorlanıyor...
Bu noktada “kimseyi” kızdırmadan, “konunun Türkiye kısmını” keselim ve bu kavramlar hakkında yazılmış en iyi sentez olan Wright Mills’in ’İktidar Seçkinleri’ adlı kitabından bir bölüm ile bitirelim. Sizden ricam; o günlerin Amerikası ile bugünlerin Türkiyesi’nin ne kadar benzediğine lütfen dikkat edin...
İşte kitaptan bazı notlar; “...Sıradan insanlar, gündelik hayatın dünyasını açacak güçte değildirler. Kaldı ki, bu yaşamı biçimlendirenler, bu insanların ne yönetebilecekleri ne de kavrayabilecekleri güçlerdir. Büyük değişimler sıradanların denetimleri dışındadır ama değişimler onların edinimlerini ve dünyaya bakış tarzlarını etkiler. Modern toplumun biçimlendiği çerçevenin baskıcı zoruyla, üzerlerine çöken değişimden başkasını düşünemezler, güçsüz ve amaçsız bırakıldıklarının farkına asla varamazlar...”
Sonuç: Türkiye’de yerleşik seçkinler iktidarına kafa tutar görünüp, küresel seçkinlere teslim olan iktidarlar, asla gerçek bir “Halk iktidarı” tesis edemezler... Bizden söylemesi, sizden detayları sorgulaması...